Kadıneki Yazı,

Mahpusta kadın olmanın şaşırtıcı benzerliği


Ezgi Sıla Demir-28 Oca 2024

Kadın siyasi mahpusların deneyimleri, mücadeleleri ve direnişleri uluslararası ve yerel düzeyde paylaşıldı. Ardından medya, sanat, hukuk gibi farklı alanlarda etkili savunuculuk stratejilerini ve yöntemleri tartışılarak, uluslararası bir dayanışma ağının oluşturulmasına dair öneriler gelişti

Ocak ayında Diyarbakır’da “Mahpusta Kadın Olmak” temalı uluslararası bir konferans düzenlendi.  Bu konferansa sekiz farklı ülkeden katılımcılar vardı.

Konferans kapsamında Filipinler, Filistin, Kolombiya, İspanya Bask Bölgesi, Katalonya, İran ve Irak’tan gelen siyasi mahpuslar, akademisyenler, hukukçular, gazeteciler, politikacılar, insan hakları aktivistleri, uluslararası temsilciler ile Türkiye’de çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları, kültürel ve sanatsal topluluklardan gelen temsilciler bir araya geldi. Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerinden kadın siyasi mahpusların, 30 yılını cezaevinde geçirmiş kadın mahpusların maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri, işkence ve kötü muamele aktarıldı.

Kadın siyasi mahpusların deneyimleri, mücadeleleri ve direnişleri uluslararası ve yerel düzeyde paylaşıldı. Ardından medya, sanat, hukuk gibi farklı alanlarda etkili savunuculuk stratejilerini ve yöntemleri tartışılarak, uluslararası bir dayanışma ağının oluşturulmasına dair öneriler gelişti.

Konferansın açılışını Avrupa Parlamentosu üyesi ve önceki dönemlerde milletvekilliği yapmış Martina Anderson yaptı. Anderson, Brixton cezaevinden Durham hapishanesine kadar 14 yıllık tutukluluk sürecinde yaşadığı birçok işkence ve hak ihlalinden bahsederek maruz kaldığı birçok ihlalden bahsetti. Hapishanede erkekler tarafından yıllarca süren sözlü cinsel tacizden, kasıtlı olarak ameliyatla rahmine verilen zarardan, tuvaletin olmayışından, patlayan kanalizasyon borularının yemekhaneye akışına kadar birçok insanlık dışı muameleyi anlattı. Öte yandan Filistinli siyasi mahpus Kifaf Afifi İsrail askerleri tarafından yıllarca ağır işkenceye maruz kaldığını, ailesinin neredeyse tamamını çeşitli saldırılarda yitirdiğini anlattı. Anlattıkları 80 darbesi döneminde Diyarbakır 5 no’lu da yaşanan işkenceden ne eksik ne fazlaydı. Yine Bask bölgesi, İran ve ıraktan gelen siyasi mahpuslar ve aktivistlerin deneyimleri, tanık olduğumuz Türkiye’deki cezaevleri sisteminden ve siyasi argümanlarından hiç de farklı değildi. Diğer dünya deneyimleri ve Türkiye’de cezaevlerinin 70’lerden günümüze kadar ki deneyimleri birbiriyle benzerlik içeren bir fotoğraf çıkardı karşımıza. Kıyaslamanın ve benzerliklerin şaşırtıcı derecede benziyor olması dünyanın neresinde olursanız olun eğer kadın siyasi mahpussanız maruz kalınan birçok ihlalin ve işkencenin aklı, yöntemi, yargılaması, biçimi de çok benzer.

Konferans boyunca aktarılan deneyimlerden de gördük ki kadınların dünyanın neresinde olursa olsun verdikleri özgürlük mücadelesinin karşılığı çok sert biçimde alıyorlar. Yaşananlar ve aktarılanlar gösteriyor ki “siyaset erkeklerin işidir”. Bir kadın siyasete dahil oluyorsa aynı zamanda muhalif bir kimliğe de sahipse ve kadın kimliğine kadar birçok kimliği mücadele ederek açığa çıkarıyorsa, sistemin o erkek aklı, en ağır şekilde intikamını almak için saldırıya geçiyordu. Çünkü kadının bir “makbul” formu vardı. Bunun dışında hareket etmesi kabul edilemezdi. Anderson’unda dediği gibi;

"Toplumsal normlara karşı çıkmak, toplumun 'evde yemek pişiren, temizlik yapan ve çocuk doğuran' olarak konumlandırdığı biz Cumhuriyetçi kadınların savaşçı olma, ayağa kalkma ve mücadele etme cüretini gösterdiğimiz için daha ağır cezalandırılmamız anlamına geliyordu.”


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Patriyarka, Tecrit, Uluslararası kadın konferansı, Kadın direnişi,


...

Ezgi Sıla Demir