Kadıneki Röportaj,

Kürt kadınların özgürlük mücadelesi kıtalara güç veriyor!


Jin Dergi Ekibi-21 Oca 2024

Filipinli aktivist ve Ulusal Halk Birliği Avukatları Genel Sekreteri Maria Kristina Conti ile Filipin’de kadınların durumunu, Kürt Kadın Hareketi ile ortaklaştıkları noktayı ve tecriti konuştuk

Kapitalist sistemin kadın düşmanı politikası dünyanın her tarafında devam ediyor. Kadınlar kıtaları aşan bir mücadele ve dayanışma ile direniş hikayelerini birleştiriyor. Bu hikayelerin birleştiği ortamlardan biri de Tevgera Jinên Azad (TJA) tarafından Amed’de düzenlenen “sessizlik zinciri: Kadın siyasi mahpuslar etrafındaki duvarları yıkmak” adlı konferanstı. Yaklaşık 10 ülkeden gelen kadınlar cesur bir şekilde sahneye çıkarak erkek aklın kendilerine dayattığı kapatma kültürüne karşı seslerini yükselterek ‘jin jiyan azadî’ dedi.

Bu konferansa katılanlardan biri olan Filipinli aktivist ve Ulusal Halk Birliği Avukatları Genel Sekreteri Maria Kristina Conti ile Filipin’de kadınların durumunu, Kürt Kadın Hareketi ile ortaklaştıkları noktayı ve tecriti konuştuk.

Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben bir aktivistim. Aynı zamanda avukatım. Bir avukat olarak çalışmaktan memnunum. Şu an insan hakları hukuku üzerine çalışıyorum. Aslında biz bu işi “halk avukatı” olarak tanımlıyoruz. Bu oldukça yeni ve farklı bir kavram. Genelde insan haklarını savunma anlamına gelmektedir. Aynı zamanda kamunun çıkarlarını savunma anlamı taşımaktadır. Halk avukatlığı temelde halkın çıkarlarına yoğunlaşır. Marjinalize edilmiş çoğunluğun avukatlığı da diyebiliriz. Mesela Filipinler’de işçiler ve çiftçiler çoğunlukta, hukuksal bir temsiliyete ihtiyaç duymaktadır. Ben de bu alanda çalışıyorum.

Filipinler’de kadınlar ne tür bir muameleye maruz kalıyor, buna karşı nasıl bir mücadele gelişiyor?

Filipinler’de ataerkil bir sistem var. Yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülkedir. Bu açıdan kadınlara evde, mutfakta, yatakta “üreme rolü” veren bir feodalizm var. Kolonyalizm,  mülkiyet ve kadın bedeninin cinsel bir araç olarak kullanılması gibi durumlar var. Pederşahi ilişkiler söz konusu. Kadınlar tabii ki buna karşı direniyorlar. Tıpkı Kürdistan’da olduğu gibi kadınlar gittikçe güçleniyor ve kazanacaklardır. Bizim geçmişte bazı kadın devlet başkanlarımız oldu. Türkiye’de de bazı kadınlar iktidara gelmişti. Ama sıkıntı şurada. Mesela bizdeki kadın devlet başkanlarından biri önceki senatörlerden birinin eşiydi. Bir diğer kadın, eski devlet başkanlarından birinin kızıydı. Bu bağlamda Hindistan ile de bazı benzerliklerimiz var. Hintlilerin de bir İndira Gandhi’si vardı. Hindistan başbakanının kızıydı. Mesela Sonia
Gandhi vardı. Kendisi eski Hindistan devlet başkanının kızıydı. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Evet biz ilerleme kaydediyoruz, kadınlar her geçen gün kazanımlarını artırıyor. Fakat erkek egemen sistem hala ayakta. Bizim hükümete baktığımızda, kadınlar yer alsa da, sadece kotayı doldurmak için oradalar. “Bakın bizde kadınlar da var” demek için hükümette yer veriyorlar. Yine de kadınların belli alanlarda yükselen bir katılımı söz konusu. Mesela sağlık alanında özellikle hemşirelik sahasında kadınların sayısı artıyor. Evet, geleneksel bir rolden bahsediyoruz. Bir de geçmişe oranla kadın doktorların sayısında bir artış var. Yine hukuk alanında kadınların sayısı erkeklere göre artıyor. Her şeye rağmen ataerkil bir sistem var, buna karşı daha fazla yol almalıyız ve çaba sarf etmeliyiz.

Türkiye ve Kürdistan’da Kürt halkının verdiği mücadeleyi yakından takip ediyorsunuz. Kürt kadın hareketinin hangi eylem ve sözünden etkilendiniz? Bu konferans sizin açınızdan nasıl bir anlam ifade ediyor?

Aslında biz Kürt kadınlarla birlikte çalışıyoruz. Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) çatısı altında çalışmalar yürütüyoruz. Kürt kadınlarının nasıl azimli ve dirençli olduğunu görebiliyoruz. Özellikle Eşbaşkanlık modeli Filipinliler için oldukça çekici ve özendirici bir model. Yine Kürdistan’daki kadın mücadelesiyle karşılaştırıldığında bizim de güçlü bir kadın hareketimiz var. Bu bağlamda Kürt kadınlarıyla yakın temaslarımız var. Hatta onlarla birlikte “Gabriela” adında bir grup kurduk. Bir keresinde bir webinar düzenlemiştik. Kadın özgürlüğü üzerine konuşmuştuk. Çok sayıda Kürt konuşmacı katılmıştı. Kadın özgürlük mücadelesi gerçekten kök saldı ve her şeye nüfuz etmiş durumda. Bu mücadele bir kesişimsellik de yaratıyor. Farklı kişileri de özendiriyor. Biz gerçekten Kürt kadınlarının verdiği özgürlük mücadelesini takdir ediyoruz.

 Kürt halkı ve kadınları PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep ediyor. Kürt kadınları Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin aslında kendisine uygulandığını ve Orta Doğu’yu da etkilediğini söylüyor. İmralı’daki tecrit sistemini bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tecrit hukuk dışı ve insanlık dışı bir uygulamadır. Türkiye’deki iç hukuk, bu tecridin yasal olduğunu söylese dahi uluslararası hukuk bir kişinin tüm iletişim araçlarından yoksun kalmasını uygun görmez. Bir kişinin ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesini meşru kabul etmez. Bu durum adil yargılamaya da aykırıdır. Kişi kendini savunma, olan-bitenleri bilme ve başkalarıyla görüşme hakkına sahip olmalıdır. Öcalan’ın zindanda ne yaşadığına dair herhangi bir bilgi söz konusu değil. Bu durum insanı endişelendiriyor. Eğer iletişim kurma olanağı olsaydı, daha sağlıklı bir bilgilenme olabilirdi. Devlet yetkilileri diyor ki “bu kişinin iletişim kurmasına izin vermeyiz, yoksa terörist saldırılar gerçekleşebilir”. En asgari şartlarda Öcalan mutlaka ailesiyle görüştürülmelidir. Ailesinin mektupları ona ulaştırılmalı ve ondan gelen mektuplar yine aileye ulaşmalıdır. Sözün kısası tecrit büyük bir insan hakları ihlalidir.

CPT (İşkenceyi Önleme Komitesi) defalarca İmralı Adası’nda gitti. Hak ihlallerinin olduğuna dair raporlar tuttu. Bu raporlar nazarında herhangi bir adım atılmadı. Bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir avukat olarak CPT gibi uluslararası kuruluşların bitkin olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz bu tür kuruluşların yetkisi sınırlıdır. Bu tür kuruluşlara “hadi bana bilgi ver” demek sonuç getirmiyor. Bu kuruluşlar genelde nesnel hareket ederler. Bu konuda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de bir faaliyet yürütüyor. Lakin bu konseyin de yetkileri sınırlıdır. Birleşmiş Milletler’in ne kadar büyük ve güçlü olduğunu bir düşünün bakalım. Fakat sahip olduğu gücü sadece öneride bulunmak için kullanıyor. Son kertede her şey Türkiye’ye bağlıdır. BM’nin önerilerini yerine getirmemek veya hiç dikkate almamak gibi bir kolaylığı var. Bu biz avukatlar için de bir dilemmadır. Bir avukat olarak bütün bu mekanizma ve normlara göre hareket etmek zorunda kalıyorsunuz. Yani birçok engelle karşılaşıyorsunuz. Özet olarak bu kuruluşlar beklentileri karşılamaz. Bir aktivist olarak ancak kolektif bir mücadelenin Öcalan’ın durumunda bir iyileşme sağlayacağını düşünüyorum. Gerçek değişimi kolektif mücadele sağlayacaktır.

Son olarak dünyadaki tüm kadınların ortak mücadele vermesi için nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Kadınlar olarak doğru yolda olduğumuzu düşünüyorum. Daha fazla ortaklaşmalıyız. Ortak düşünceler geliştirmeli ve ortak faaliyetlerde bulunmalıyız. Özellikle exchange programları geliştirmeliyiz. Yani kadınlar farklı ülkeleri ziyaret etmelidir. Mesela Filipinler’e Güney Amerika’dan, Kolombiya’dan bir grup kadın gelmişti. Biz bunu bazen lokal düzeyde de yapıyoruz. Örneğin Endonezya ile yakın bağlarımız var. Bu değiş-tokuşun illa fiziksel olmasına gerek yok, internette de yapılabilir


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Eşbaşkanlık, Uluslararası kadın mücadelesi, Uluslararası kadın dayanışması, Uluslararası kadın konferansı,


...

Jin Dergi Ekibi