Kadıneki Dosya,

Kadınların bitmeyen savaşı: Cins kırım


Jin Dergi Ekibi-10 Eyl 2023

Ezilen halklar, etnik ve dini yapılar, en çok da kadınlar totaliter, diktatör, faşist, militarist ve şoven gerici erkek egemenlikli yapıların hedefinde oldular. Kuşkusuz buna karşı da süregelen bir direniş hep oldu. Dünyanın birçok ülkesinde var olma ve özgürlüğünü garanti altına alma adına yükselen direnişlerin 21. yüzyılda kadınların öncülük ettiği evrensel ve birleşik bir mücadeleyle başarıya ulaşacağının da nuveleri görülüyor

Dünyanın en uzun süreli ve bitmeyen savaşı, erkek egemen sistemin kadına yönelik yürüttüğü saldırı savaşıdır. 5 bin yıldan beri, giderek daha yoğun ve inceltilmiş olarak yürütülen bu savaş, aynı zamanda insanlık tarihinin en uzun süreli soykırımını da teşkil ediyor. Erkek egemen sistemin kadına karşı sürdürdüğü savaşın adı konulmuyor. İnkâr ediliyor. Çünkü adı konulsa eril şiddetin hiçbir türünün münferit olmadığı, tersine sistematik bir durumun söz konusu olduğu kabul edilecek.

Kadın kırımı veya feminisid, sadece kadınların fiziki olarak katledilmesini ifade etmiyor. Eril şiddetin ister yapısal ister fiziki ister psikolojik ister ekonomik ister cinsel boyutu kadınları her an tehdit ediyor. Her kadın sürekli olarak toplumsal cinsiyetçilik ile yüz yüze kalıyor.

Dünyadaki en yoğun şiddet, kadına yönelik eril şiddettir. Kadına yönelik yürütülen bu sistematik savaş durumu kırım değil de nedir? Fakat kadın kırımı kavramı, salt zaman ve mekân bakımından hiçbir sınır tanımayan bu saldırı savaşına bir isim takmayı amaçlamıyor. Kadın kırımı kavramı aynı zamanda eril şiddetin tüm boyutlarını kapsayıp bu savaşın düzeyini ortaya koyuyor.

Kader değil kaçınılmaz hiç değil

Eril şiddetin giderek daha çok vahşileştiği, özellikle de kadın öncülerinin katledilerek ortadan kaldırılmak istendiği bu süreçte kadın özsavunma ihtiyacının da dünyanın dört bir yanında daha çok hissedildiğini görebiliyoruz. Kurdistan’dan Brezilya’ya, Mısır’dan Kenya’ya, Hindistan’dan Polonya’ya kadar kadınlar, eril şiddetin kader veya kaçınılmaz olmadığını görüp öz savunmalarını geliştiriyor.

Dünyanın herhangi bir yerinde kadınların yürüttüğü mücadele bütün kadınlara kazanım olarak ulaşabiliyor. Dolayısıyla günümüzde kadınların farklı coğrafyalarda eril şiddetin her türlüsüne karşı öz savunmasını geliştiriyorsa, bu aynı zamanda devlet tarafından farz edilen tabu ve algıların kırılması anlamını taşıyor.

Birinci Dünya Savaşı

Kadın bedeninin politikleşmesine dair tarihte bilinen ilk toplu vakalar Birinci Dünya Savaşı sürecini işaret eder çünkü bu savaş sürecinde kadın bedeninin istismarı ve tecavüz bir savaş taktiği olarak kullanıldı. Alman askerlerin Belçika ve Fransa'yı işgali sırasında sayısız kadın askerlerin tecavüzüne maruz kaldı. Kadınların yaşadıkları ile ilgili komisyonlar kuruldu ancak hiçbir zaman gerçek verilere ulaşılamadı. Üstelik savaşın sonunda ülkeler anlaşınca kadınların yaşadıkları yok sayıldı. 

Osmanlı’nın cins politikası

Osmanlı Devleti 1915’te tarihin en büyük soykırımlarından birine imza attı. Bir milyonu aşkın Ermeni, beş yüz bine yakın Süryani/Asuri/Keldani katledildi. Bu katliamın bir yüzü kadınlarla ilgiliydi. Kadınlar öldürüldü, cesetlerine işkenceler yapıldı. Tecavüze uğradılar, fuhuşa zorlandılar ve alıkonularak ömür boyu sürecek travmalar yaşadılar. Hristiyan erkeklerin yok edilmesi ile başlayan soykırım kadınların ve çocukların Suriye çöllerine sürülmesiyle devam etti. Tehcir “ölüm yolculuklarına” dönüştü. Bu ölüm yolculuğunda kaç kadının kaçırılıp alıkonulduğu tam olarak bilinmiyor ancak sayıları binlerle ifade ediliyor. Yine bu yolda kadınlar öldürüldü; işkencelere dayanamayacağını düşünen kadınlar ise intihar ettiler.

Kaçırılan ve Müslümanlaştırılan kadınlar asimile edildiler. Bu konuda Türkiye arşivlerini kamuoyuna açmadı. Araştırma yapan kimi tarihçilere göre Anadolu’da 1915-1918 yılları arasında 700 bine yakın Hristiyan halklara mensup kadın katledildi. Bunlardan 350 bini göç yollarında katledildi ya da açlıktan yaşamını yitirdi. Maryam Çilingiryan ve Khanum Ketenciyan, 1915 Ermeni Soykırımı’nda adını tarihe yazdıran kadınlardı. Urfa’da 25 kişilik bir kadın birliği kurdular ve direniş örgütlediler. Kadınlar Anadolu’nun birçok kentinde direniş birlikleri kurarak katliamlara karşı mücadele ettiler.  

Maryam Çilingiryan

Naziler ve kadınlar 

Yahudi Soykırımı’nda öldürülen insanların sayısı net olarak bilinmiyor ama ifade edilen sayı 5 milyonun üzerinde. Öldürülenlerin 2 milyonu ise kadın. Kadınlar gettolarda ve kamplarda köleliği aşan koşullarda işkence edilerek çalıştırıldılar. Deneylerde kobay olarak kullanıldılar. Bu dönem özellikle binlerce kadın faşizme ve kadın kırımına karşı direnişiyle öne çıktı. Gettolarda direniş örgütleri kuruldu. Nazilere karşı ilk ve tek toplu sivil direnişi kadınlar gerçekleştirdi. Yahudilerle evli olan ve kendilerini ‘Aryan’ kadınları olarak tanıtan kadınlar eşlerini kurtarmak için Rosenstrasse’de günler süren eylem gerçekleştirdiler.

Liri Gero, henüz 13 yaşındayken Arnavutluk’ta Nazi işgaline karşı savaştı. 68 kadın ile birlikte önce Arnavut Ulusal Kurtuluş Hareketi saflarına ardından direniş tarihinde önemli bir yere sahip 16. Saldırı Tugayı’na katıldı. Bir saldırıda Nazileri katletti. Direnişe katılan 68 kadın günümüzde de saygıyla anılıyor. Sonya kod isimli Tsola Dragoyçeva, Nazilerin korkulu rüyası olarak anıldı. Onunla birlikte milyonlarca Bulgaristanlı kadın, antifaşist savaşta yer aldı.

Liri Gero

Zaman değişti ama kırım aynı kaldı

Dünyanın birçok bölgesinde çıkan savaş ve çatışmalarda toprak ile birlikte kadınların bedeni de bir fetih alanı olarak görüldü. Ulus ve halklardan önce kadınlar üzerinde denenen bu saldırı yöntemleri, öncelikle sömürgeci ve emperyalist devletler tarafından gerçekleştirildi. Günümüzde de ulus devletin fetihçi zihniyetiyle hareket eden DAİŞ gibi paramiliter güçler tarafından denendi. 

İkinci Dünya Savaşı insanlığın yakın tarihinde kadınlar için kırımın en somut hali olarak yerini aldı. Japonlar Çinli kadınları ülkelerinden alarak fuhuşa zorladı. 1937-1945 yıllarında işgal sırasında Kore'de 300 bine yakın kadın zorla genelevlerde tutuldu. Tayvanlı kadınlar da 2000’li yıllara gelindiğinde benzer bir şekilde Japon askerlerinin kendilerini fuhuşa zorladığını anlattı. ABD’nin Kore işgali sırasında 4 milyon insanın katledildiği belirtiliyor. Bu işgal sırasında tecavüze uğrayan kadınların sayısı ise yüzlerle ifade edildi. Kore, Tayvan ve Çin’de kadınlar, Japonya işgali sırasında öz savunma birlikleri oluşturdular.

Vietnam’da tecavüz, işgalin silahı oluyor

1965-1970 yıllarında ABD’nin Vietnam'ı işgali sırasında ABD askerlerinin binlerce kadına tecavüz ettiği belirtiliyor. My Layi köyünde 450 Vietnamlı çocuk ve kadına tecavüz edilip öldürüldü. Kuzey-Güney Vietnam savaşı sırasında tecavüze uğrayan kadın sayısı en az 30 bin olarak ifade ediliyor. Vietnam işgali boyunca, WILPF ve WSP isimli kadınların kurduğu iki dernek ciddi bir barış hareketi yürüttü. Kadın örgütleri, kitle eylemleri düzenlediler, imza topladılar, ilanlar bastırdılar, Kongre’ye baskı yaptılar, barış yanlısı adayları ve Vicdani Redçiler’i desteklemek yollarına başvurdular. Vietnam’da yaşanan savaş suçları ile ilgili etkili bir yargılama yapılmadı.

Yine Pakistan-Bangladeş arasında 1970'te gerçekleşen savaşta yaklaşık 200 bin Bangladeşli kadın Pakistan askerlerinin tecavüzüne maruz kaldı. 25 bin kadının tecavüz sonucu hamile kaldığı kaydediliyor.

Bosna/Kosova: 50 bin kadına tecavüz ve işkence edildi

1992 yılında Bosna Hersek’in Yugoslavya’dan ayrıldığını ilan etmesiyle birlikte, Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar arasında çıkan çatışmalar toplam üç yıl sürdü. 50 bin Bosnalı Müslüman kadın, Sırp ordusu tarafından kamplarda etnik temizlik amaçlı tecavüze uğradı ve ağır işkenceler gördü. Aradan 29 yıl geçmesine karşın bu savaşın mağduru olan kadınlar, sorumluların cezalandırılmasını bekliyor. Kadınlar uluslararası mahkemeleri takip ederken aynı zamanda yaşadıklarını paylaşmak için Kadın Mahkemeleri kurdular.

Somali’de ise 1991-92 yıllarında iki yıl süren savaşta binlerce insan yaşamını yitirdi. Kenya'daki mülteci kamplarında yüzlerce Somalili kadının kampta görevli askerlerin tecavüzüne uğradığı uluslararası raporlara yansıdı. 

Ruanda: Tecavüz sonucu 5 bin bebek doğdu

1994-1995 yıllarında yaşanan iç savaşta 800 bin civarında insan yaşamını yitirdi. Savaşta 250.000– 500.000 arasında değişen Tutsi kadınlarına Hutular tarafından tecavüz edildi. Tecavüzlerin ardından beş bin bebek doğdu. Ruanda’da yaşanan bu travmanın üstesinden yine kadınlar geldi. Ruanda’yı kadınlar inşaa etti. Meclis’in 80 üyesinden 54’ü kadınlardan oluşuyor. Katliamın ardından cinsiyet eşitliği ile ilgili birçok yasa meclisten geçirildi. Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi, kadınların mücadelesi ile tecavüzü insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul etti.

Afganistan’da da durum farksız değildi. 2001'de ABD tarafından işgal edildi. Uluslararası raporlara göre, işgal güçleri gittikleri her yerde yüzlerce kadına tecavüz etti, kadınları porno filmlerinde oynattı ve Afgan kadınlarını başka ülkelerde kadın tacirlerine pazarladı. Kadınlar işgal ve ataerkil dinci şiddete karşı 1977’de Afgan Devrimci Kadın Örgütü RAWA’yı kurdu.

Irak’a demokrasi getireceğini söyleyen ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında yapılan çalışmalarda yüz binden fazla sivilin öldüğü bilgisi yer aldı. Yaşamını yitirenlerin yüzde 44’ü kadındı. Irak’ta rejim karşıtı gösterilerde başı kadınlar çekti. Kadın sünnetinin yasaklanması, kız çocuklarının evlilik yaşları, kadınların çalışması, kamplarda kalan kadınların güvenliği ve daha birçok konuda çalışmalar yürütüldü.

Etnik kırım ile birlikte cins kırımı

Kürt kadınları yüzyıllardır etnik kimlik ve cinsel kimlik olarak iki yönlü kesintisiz saldırılara maruz kalıyor. Kürtlerin yaşadığı coğrafyada devletler hem kendi elleriyle hem de destekledikleri gruplar aracılığıyla sadece geçmişte değil hâlâ, bugün kadınların cellatları olmaya devam ediyor.Kadınlar açısından savaş suçlarını ispatlamak ve gerçeği ortaya çıkarmak her zaman zor oldu. Gerçek tüm dünyanın gözleri önünde yaşansa da etnik ve cins kırımını devletler görmezden gelmeyi tercih etti.  

İşgaller sırasında yerinden yurdundan koparılarak başka ülkelere götürülen ve pazarlanan kadınların sayısı hiçbir zaman net olarak bilinemedi. Bugün adı konulmasa da Ortadoğu topraklarında yıllardır sürdürülen bir Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor. Suriye’den dünya ülkelerine yayılan göç yolları, bu yollara varamadan öldürülen kadınlar, kimliklerinden dolayı namlunun ucunda olanlar…  

Osmanlı’nın Kürtlere ilk kıyımı

Osmanlı Devleti’nin halklara yönelik saldırı politikalarının Kürtlere karşı ilk uygulandığı yer Koçgiri. Köyler yakılıp yıkıldı, binlerce kişi katledildi. Kürtlerin direnişini örgütleyen kadın komutanın adı Zarife’ydi. İlk Kürt kadın komutanlarından olan Zarife, katliamdan sağ kurtularak Dersim’de direniş örgütledi. Bin yıllardır, kendi kültürü ve inancı ile var olan Dersim’e ise 1937 yılında topyekün imha saldırıları başlatıldı. 70 bin insan katledildi. Binlerce kadının askerlerin tecavüz saldırılarından kurtulmak için uçurumlardan kendini attığı anlatıldı. Kız çocukları ailelerinden koparılarak, Türk ailelerin yanına evlatlık verildi.

Zilan Katliamı'nda en az 15 bin insan yaşamını yitirdi. Zilan Deresi'nde yüzlerce genç kadının tecavüz edilip öldürüldüğü, yüzlercesinin de arabalara bindirilip götürüldüğü belirtiliyor. Fiziki soykırım ile birlikte siyasi soykırım da günümüzde sürdürülen bir devlet politikası. Kürtler’in dilleri, kültürleri ve varlıkları üzerindeki bu soykırım politikalarına karşı direnişleri sürüyor. İşkencede katledilen, tecavüze uğrayan, kaybettirilen ve çıplak bedenleri teşhir edilen binlerce olay hala aydınlatılmayı bekliyor.

Rojhilat, Rojava ve Başûr’da neler oldu?

Irak'ta Saddam Hüseyin'in emri ile Halepçe Katliamı’nda katledilen 7000 kişi de dahil olmak üzere Enfal Harekatı’nda yaklaşık 182 bin Kürt öldürüldü. Irak askeri kaynakları tarafından Irak Devlet Başkanlığı'na yazılan gizli ibareli bir belgede kadınların Arap ülkelerine fuhuş sektöründe çalıştırılmak üzere gönderildiği yazılıyordu. Birleşmiş Milletler, 2018’de yayınladığı bir raporda; ülkede süren iç savaşta binlerce kadın ve kız çocuğuna tecavüz ettiğini duyurdu. Mülteci durumuna düşen Suriyelilerin yarısını kadınlar oluşturuyor. 

DAİŞ 2014’ün Haziran ayında Musul’u işgal etti. Ardından Mezopotamya’nın kadim inançlarından Êzidî Kürtlerin yaşadığı Şengal’i işgal etti. Yerel güçlerin kaçmasıyla 3 Ağustos 2014’te işgal edilen Şengal’de erkekler kurşuna dizildi. Kız çocukları ve kadınlar ise esir alındı. Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu’nun verilerine göre 7000 kadın ve kız çocuğu DAİŞ tarafından kaçırıldı. Êzidî kadınları kurtarmak için Şengal’e ilk gelenler YJA Star ve HPG savaşçılarıydı. Êzidî kadınlar kendi özsavunmalarını oluşturdu ve direnişleri ile Şengal’i DAİŞ’lilerden kurtardı. DAİŞ’in Şengal’den sonra saldırıya geçtiği bir başka yer ise Rojava’ydı. DAİŞ, Ekim 2014’te Rojava kantonlarından Kobanê’ye saldırdı. Binlerce kadını öz savunma gücü olarak bünyesinde taşıyan YPJ, Minbic, Tabqa ve Rakka ve Derazor’da DAİŞ’e karşı savaşarak, bu kentlerin kurtarılmasında aktif rol aldı. 

Türkiye devleti 20 Ocak 2018’de Rojava kantonlarından Efrîn’e saldırdı. Bu saldırı sırasında cihatçı gruplar YPJ savaşçısı Barin Kobane’yi katletti. Barin Kobane’nin cansız bedenine yapılan işkence de sosyal medya hesaplarından izletildi. Çok sayıda kız çocuğu kaçırıldı. Kadınlar tecavüze uğradı. Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün, 29 Ocak günü Kuzeydoğu Suriye’de gerçekleştirmiş olduğu çalıştayda Türkiye devleti ve desteklediği paramiliter güçler eliyle son üç yıl içerisinde yaşanan olayları kapsamlı bir raporda Kürt halkına yönelik olarak etnik ve kültürel soykırımla birlikte demografik değişimin de yaşandığına dikkat çekilerek son üç yılın verileri paylaşıldı. 2019 yılında insan kaçırma ve fidye isteme olaylarının sayısı 6 bini aştı. Kadınlar ve çocukların kaçırılıp onlara işkence edilmesinin ardından görüntüleri ailelerine yollandı ve fidye istendi. 2018 yılından 2019 yılına kadar 40 kadın katledildi, 128 kadın yaralandı, küçük yaşlardaki 60 kız çocuğu tecavüze uğradı.

9 Ekim 2019’da ‘Suriye Milli Ordusu’ (SMO) Rojava’nın Serekaniye ve Girê Spî kentlerine yönelik işgal saldırıları başlattı. Yine hedef kadınlardı. 12 Ekim’de Suriye Gelecek Partisi Eşbaşkanı Hevrin Xelef M4 karayolu üzerinde aracından indirilerek katledildi. Girê Spî’nin köylerinden birçok kadın kaçırıldı. Ayrıca kentte kadınları zorla kara çarşaf giydirildiği öğrenildi. Ezilen halklar, etnik ve dini yapılar, en çok da kadınlar totaliter, diktatör, faşist, militarist ve şoven gerici erkek egemenlikli yapıların hedefinde oldular. Kuşkusuz buna karşı da süregelen bir direniş hep oldu. Dünyanın birçok ülkesinde var olma ve özgürlüğünü garanti altına alma adına yükselen direnişlerin 21. yüzyılda kadınların öncülük ettiği evrensel ve birleşik bir mücadeleyle başarıya ulaşacağının da nuveleri görülüyor.

*Bu dosya NuJinha’dan kısaltılarak alınmıştır.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Kadın kırımı, Savaş, Kadın bedeni, Özel savaş politikaları, Savaş politikası olarak tecavüz, politikleşme, cins kırım, bedenin politikleşmesi,


...

Jin Dergi Ekibi