Kadıneki Yazı,

Jean Baudrillard üzerine: Hakikatin yitimi ve simülasyon evreni


Ezgi Sıla Demir-10 Mar 2024

Görsel: Francisco de Goya

Artık o kadar yoğun bir şekilde sembolik ve kültürel kodlarla sarıldık ki duyulan bir haber veya olay tarihsel bağlamda değerlendirilemez hale geldi. Böyle bir ortamda Baudrillard’a göre nesnel ve evrensel yorumlar yapmamız imkânsız çünkü bunun koşulu yoktur. Bu yorum yapma özgürlüğünden farklı bir şeydir. Hakikatle ilgilidir ve bu ortamda hakikatle çıplak temas kurulamamaktadır

Jean Baudrillard, 1929-2007 yılları arasında yaşamış bir sosyologdur. Baudrillard, “simülasyon”, “simülakr” ve “simülasyon evreni” gibi kavramları içeren bir teori oluşturmuştur. Bu teoriyi oluştururken öncelikle “hakikatin kökleri ve yitimi” olarak ifade ettiği belli başlı bazı tespitlerde bulunmuştur. Baudrillard’a göre insanlık, hakikati ilk olarak orta çağda yitirmiştir. Ona göre Antik çağda ya da ilk çağda ya da M.Ö herhangi bir yılda hakikatin varlığı ile alakalı kayda değer bir kayıp yoktur. Yani, eski çağlarda insanlar kullanım değerinin ön plana çıktığı ihtiyaçlarını (biriktirmeme, temel beslenme gıdaları üretme, güneşi saat olarak esas alma vb.) gideriyor ve bu koşullara göre hareket ediyordu. Üretim tüketim diyalektiğinin hayati bir önem taşıdığı dönemlerden bahsediyor esasen. Baudrillard’ı anlamak için (onun ifadesiyle) hakikatle ilgili kayda değer bir sorunun olmadığı bu dönemleri anlamak gerekiyor ki günümüzdeki hakikatsizlik tespitini daha iyi anlayabilelim.

Hakikat her dönemin tartışma konusudur. Baudrillard’a göre Modernite ortaya çıkana kadar göstergeler, toplumdaki hakikat, süslemiyor, çarpıtmıyor veya onun yerini almaya çalışmıyordu. Sembolik bir toplum, antik çağ gibi çağlarda pek söz konusu değildir. Ona göre hakikatin yitimi moderniteyle beraber başlayıp, 20. Yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Modernitenin tipik özelliği gerçekliğin yok olmasına neden olarak geçmişi kötülemektir. Modernite öncesi toplumlar için kötü, geri kalmış, ahlaksız, ilkel gibi birçok algı yaratmıştır. Modern olmayan toplumları modern değerlerle yargılayarak bir algı (anakronizm) ortaya çıkarmıştır. Moderniteyle beraber göstergeler esas konudan daha önemli hale gelmiştir. Yine Baudrillard ilerlemeci bir tarih anlayışına karşı çıkarak, modern dönemde yaşanan gelişmelerin hiçbirinin yeni bir gelişme olmadığını öne sürer. Tarihte bir ilerle söz konusu olmadığı gibi gerçekliğin yerini de hipergerçeklik almıştır. Peki tarihte bir ilerleme olmadıysa gerçeklik hangi evrelerden geçerek hipergerçekliğe dönüştü? Hakikat nasıl oldu da yitirildi? sorusunu sormak gerekiyor.

Simgesel sermaye

Baudrillard, hakikatin yitimini izah ederken simülakr, simüle etmek ve simülasyon kavramsallaştırmalarıyla bir çerçeve çizmektedir. Ona göre Simüle etmek sahip olunmayan bir şeye sahipmiş gibi yapmaktadır. Orta çağ öncesi gösteren ve gösterilen arasındaki bağ stabildir. Ayakkabı üreten ve ayakkabıcı imgesi ya da çiftçi çiftçidir ve ürün üretir. Ama günümüze baktığımızda bu bağ stabil olmadığı gibi bir bağı da kalmamıştır. Daha çok simgesel bir sermaye sağlamaktadır. Somutlaştırırsak, üniversiteden alınan diplomada yazan meslekler sadece statüden ibarettir. Üniversitesini ve bölümünü meşrulaştırmak dışında işlevselliği tartışılmaktadır. Yani bu meslekler işlevsel mi? pratikte ne kadar hayata geçirilmiş? gibi birçok soru ortaya çıkmaktadır. Burada diplomanın gösteren olması ile gösterilen (mesleğin) arasında bir bağ kalmamıştır. Diploma artık soyut ve semboliktir. Her şey bu kadar sembolik ve soyutken bizi yere bastıracak olan nedir? Sorusu ortaya çıkıyor. Simülasyon bir yaşamın sonucu olarak her yere açılan üniversiteler ve nicelik olarak çok fazla mezuniyetin verilmesi, yaratılan bir hipergerçeklik olmuştur. Burada yine göstergeler kavramı devreye girmektedir. Gösteren ve gösterilen imgesi vardır. Fakat bir bağlantı kopması söz konusudur. Ama yine de bu durumlar toplum nezdinde bir araya gelip bir gösterge oluşturabiliyor. Bir başka örnek; sosyal medya fenomenlerinin binlerce takipçi sayısı ile kendilerini star veya ünlü gibi görmeleridir. Baudrillard’a göre burada önemli olan “mış” gibi yapan kişilerin post modern inancıdır. Yani star olma inancı. Bunlara star simülakrı denilmektedir. Fiziksel semptomlar gösteriyor fakat gerçekte bir star değildir. Bununla birlikte neye göre kime göre star/ünlü değildir ortaya çıkmaktadır.

Baudrillard’a göre son 200 yıla damgasını vuran kapitalizm ve sosyalizm ikiliği toplumsal dikotomisi -yani iki zıt görüşü- vardır. Gerçeklik ilkesini inşa etmesinde bir ikilik söz konusudur. Bugün gelinen noktada ona göre bu ikilik insanların gündelik yaşamını belirleyecek bir noktada değildir. Çünkü Baudrillard’a göre özne ve nesnenin yitimi gibi daha temel sorunlar vardır. Göstergelerin belirsizliği ile hipergerçekliğin geldiği noktada Hipergerçeklik, nesnenin özneyi yok ettiği, böylelikle nesneyi yorumlayacak bir özeneninde kalmamış olmasıyla nesnelliğinde yittiğini ifade etmektedir. Gerçek ile hayal, ikiliğin birbirine karışmasıyla yok olmuştur. Yani bu durumda hakikati doğuracak yegâne ilişki özne- nesne diyalektiği yok olmuştur. Çünkü her şey gerçek zannedildiği için bir sınanma durumu kalmamıştır. Gerçek ve hakikat yer değiştirmiştir.

Simülasyon evreninin en temel özelliği içinde hakikat barındırmamasıdır. Veya bunu çok iyi gizlemesidir. Kendisini hakikatmiş gibi sunabilmesidir.

Baudrillard’a göre söylem dışı bir gerçeklik yoktur. Söylemlerimiz içerisindeki simgesel ve kültürel kodlar ve bu kodlar aracılığıyla oluşturduğumuz evrene simülasyon evreni demektedir. Simülasyonlar evreninde tatmin asla gerçekleşmez ve ihtiyaçların bir tanımı yapılamaz, demektedir. ‘İhtiyaç belli bir nesneye değil fark yaratmaya duyulur’ der. Yani ihtiyaçlarımız gerçek değildir, dil tarafından inşa edilir demektedir. İhtiyaçlar tıpkı öznenin kendisi gibi toplumsal sınıflandırmalar ve ideolojik süreçler aracılığıyla inşa edilir. İhtiyaçlarımızı kültürel ve simgesel kodlarla inşa ederiz. Bu kodlar ideolojik aygıtlar ile şekillendirilebilir.

Hakikat ile çıplak temas

Günümüzde öznenin ya da bireyin yorumlama kapasitesini aşacak düzeyde çok fazla bilgi bombardımanı vardır. Ve artık o kadar yoğun bir şekilde sembolik ve kültürel kodlarla sarıldık ki duyulan bir haber veya olay tarihsel bağlamda değerlendirilemez hale geldi. Böyle bir ortamda Baudrillard’a göre nesnel ve evrensel yorumlar yapmamız imkânsız çünkü bunun koşulu yoktur. Bu yorum yapma özgürlüğünden farklı bir şeydir. Hakikatle ilgilidir ve bu ortamda hakikatle çıplak temas kurulamamaktadır.

Son 20 yılda Türkiye’ye baktığımız zaman kendini tekrar eden bir sistem söz konusudur. Aynı şeylerin denenip farklı sonuçların beklendiği fakat hiçbir değişim ve dönüşümün olmadığı bir süreçtir. İnsanların yüzünde mutluluk, umut belirtisi yok. İktidara kim gelirse gelsin hiçbir şey değişmeyecek düşüncesinin yerleşmiş olması, her gelen anlayışın kendi sistemini yaratacak toplumun diğer kesimine bir etkisi olmayacak inancı bu 20 yılın sonucudur. Bu yaratılan ise Baudrillard tanımıyla ifade edecek olursak bir adalet sümilakrdır. Yaşadığımız simülasyon evreninde yaratılan hipergerçeklik adalet anlayışını ve inancını körelterek kendi adalet simülakırını yaratmıştır. Toplumsal ve tarihsel bağlamından koparılan her olgu sadece şimdiki zamanda var olan bir şeye dönüşerek şeyleşmiştir. Toplumsalın şeyleşmesi, tarihsel bağlamdan kopan geçmiş ve gelecek olaylarla sonsuz, şimdiki zamanda yaşamaktır.

Kaynakça

    •  Jean Baudrillard, Simülakr ve Simülasyon Evreni, Doğu Batı Yayınları

    • Sosyopattvfm


Etiketler : Hakikat, Simülasyon, Gerçekler,


...

Ezgi Sıla Demir