Kadıneki Yazı,

Duygusal zekanın manipülasyonu


Ezgi Sıla Demir-27 Ağu 2023

Günümüz ifadeleriyle bakacak olursak iki zekâ türünün birbirinden kopması kapitalizmin tamda yapmak istediği gibi duyguları çarpıtmasına olanak verir. Özellikle analitik zekâ duygusal zekadan koparsa canavarlaşma ile bir önceki paragrafta geçtiğimiz özet gibi sistemin yarattığı erkek iktidarı, aklı, sistemi, tarihi ve sınıfı ortaya çıkar

Evrende insandan hayvana ve bitkiye kadar canlı olmanın getirdiği birçok özellik vardır. Bu özelliklerden biri de evrendeki canlılarda ortaya çıkan analitik ve duygusal olmak üzere iki ayrı zekâ türüdür.

Duygusal zekâ tüm canlılara mahsus olan zekâdır ve insanda etki ve tepki olarak işlevselleşir. Karşılaşılan herhangi bir duruma ilişkin analiz ve hesap yapmadan tepki veren zekâ türüdür. Anda kalır ve duyguyu yaşatarak hissettirir. Duygusal zekâ benzeşmemeyi esas alır. Hatta kimi zaman buna direnir. Duygusal zekâ canlılar içinde insanda zirve yapar. Duygusal zekâ, sentezcidir. Yani nedenden etkiye giden bir düşünce biçimidir. Hislerin ve duyguların öznelliğini taşır. İşte bu noktada kadınında bir kimlik olarak sentezci bir tarza ve daha baskın bir duygusal zekaya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Duygusal zekâ basit olmasına rağmen, içgüdülere has bir kesinliğe sahiptir. Güdüler öğrenmenin en basit biçimleri olmasına karşın çok istikrarlıdırlar. Binlerce yıl yaşanan deneyimlerin ürünüdürler. Bu nedenle kolay kolay yanılmazlar. Diğer bir özellikleri, yaşamla çok sıkı ilişki içinde olmalarıdır. Yaşamı tehdit eden veya ilgilendiren iç ve dış koşullara anında tepki verirler. Duygusal zekâ insan türünün evrim zincirinin gelişiminde analitik zekâya doğru bir eğilim gösterir.

Analitik zekâ ise bir düşünme gücüdür. En önemli özelliği ise yorumculuktur. Yorumlamak, tasarlamayı besler. Analitik zekâ daha çok yorumlayarak duygusal zekâya yeni yönler, davranış biçimleri biçmeye çalışır. Böylelikle analitik zekâ analiz yapan bir yöntemle çözümleyen zekaya dönüşür. Yorumlayıp, çözümleyen zekâ özelliği ayrıştırıcıdır. Erkekte analitik zekâ duygusal zekadan daha baskındır. Kadınla erkek bu noktada ayrılır. Duygusal zekâda hata payı azken hata analitik zekâdan çıkar. İnsanın kişiliği duygularla şekillenir, tanımlanır. Duygularda değişimi ortaya çıkaran düşünme gücü analitik akıldır. İnsani diğer canlılardan ayırır. Analitik zekânın bir başka özelliği ise toplumsallaşmayı hızlandırmasıdır. Fakat duygu boyutundan yoksun olduğu için, tek başına bir analitik zekâ tehlikelidir. Özellikle iktidar ve savaş kültürü yaratıldıktan ve alışıldıktan sonra analitik zekâ korkunçlaşır. Bu zekâ en çarpıcı ifadesini yakın çağların insanı ve değerleri yok eden savaşlarında göstermiştir. Adeta bir makine düzeninde çalıştığı için acı, korku, sevgi gibi duygulardan yoksunluğu, empati ve sempatiyi tanımaması bu imhacı özelliğini çok tehlikeli kılmaktadır.

Bu iki zekâ türü arasındaki büyük kopuş, köleci modern toplumunda gerçekleşmiştir. Köklü bir analitik zekâ süreci ile yeni bir erkek iktidar aklı inşa edilmiştir. Duygusal zekâdan koparak sadece baskı ve sömürü sanatında yoğunlaşan bir sınıf zekâsı ve aklı ortaya çıkmıştır. Yani kulları yönetecek kuralları bulmak, güçlü yenilmez ve ölümsüz tanrı buyrukları gibi göstermek bu zekâ tarzının üzerinde en çok çalıştığı konudur. Doğal toplumdan ve yaşamdan kopan zekâları muazzam bir mitolojik kurgusal sistem yaratmıştır. Bu sistemi toplumsal yaşama entegre etmiştirler. Kulları bunlara inandırmak için daha da büyüleyici okul sistemleri, tapınaklar, heykeller yaratmışlardır. Artık tarih, edebiyat, sanat, hukuk ve politika bu sınıf zihniyetiyle yeniden üretilecektir. Doğal toplumdan kalma ana-tanrıça ideolojisi giderek sömürülerek, içeriğinden boşaltılıp asimile edilerek erkek-tanrılar düzeninin hizmetine sunulmuştur. Tıpkı kadının erkeğin hizmetine -genel ve özel fahişeliğe başlangıç- koşturulması gibi.[1] (Biraz tarihsel süreci ifade etmeye çalışarak aşağıda açıklayacağım duygusallığın manipülasyonu nereden ve nasıl gelmiş bir temel oluştursun istedim.)

Günümüz ifadeleriyle bakacak olursak iki zekâ türünün birbirinden kopması kapitalizmin tamda yapmak istediği gibi duyguları çarpıtmasına olanak verir. Özellikle analitik zekâ duygusal zekadan koparsa canavarlaşma ile bir önceki paragrafta geçtiğimiz özet gibi sistemin yarattığı erkek iktidarı, aklı, sistemi, tarihi ve sınıfı ortaya çıkar. Buradan yola çıkarak ve kapitalizminde duyguları çarpıttığını akılda tutarak, erkeğin iktidarı yarattığı andan beri duygusal zekanın manipülasyonu başlar. Duygusal zekâ ile duygusal olma durumları birbirinden farklı iki durumdur. Kopuk değildir hatta birbirini besler ama iki ayrı durumdur. Kadınlarda duygusal zekânın yoğunluğu bilimsel bir gerçektir. Bunun yoğun olması kadının analitik zekadan yoksun olduğu anlamına gelmemelidir. Fakat bu noktada özellikle belirtmek istediğim husus tarihsel olguların ve sürecin bununla birlikte yeni erkek düzenin bir sistematik olarak nasıl işlediğidir.

Kapitalizm duyguları cazibe noktaları yaratarak yapar. Öylesine bir çarpıtmadır ve manipülasyondur ki kadını da duygularını da zekasını da bir kalıba koymuştur. Yani aslında kadının kimliğini bir kalıba koymuştur. En önemlisi ise toplumsallaşmayı, toplumsal cinsiyet rollerini, gündelik yaşamdaki eril dili, toplumsal yapıyı bu çarpıtma şekillendirmiştir. Örneğin; “Kadınlar duygusaldır”, “Kadınlar zaten ağlar”, “Kadın gibi ağlama”, Kadın gibi gülme”, “Kadın gibi… Kadın gibi…” gündelik hayatta bir çok duyguyu yükler ve yüklem olarak kullanır. Ağlamak gibi insana özgü bir durumu zayıflık olarak algılatıp, zayıf olmayı da kadına yükler.

Duygusallık ve duygusal zekâ arasında temel farklar vardır. Duygusallığa yüklenen sistemsel anlam kendine güvensizlik, eksik duygu durumu, yenilgili ruh hali, ezilmiş insandır. Bu anlamlar sistem tarafından hep kadına yöneltilmiştir. Ayrıca sistemin bu manipülatif duygusallık yüklemeleri, kadınlar ve toplum tarafından kanıksanma ve kabullenilme durumu yaratmıştır.  Halbuki tüm cinsler duygusaldır ve tüm bu durumları bir insan/ birey olarak yaşarlar. Duygular kadına ve erkeğe bölüştürülmüş, bazı duygular kadına ait bazı duygular ise erkeğe ait gibi bir suni gerçeklik yaratmıştır. Esasen 5000 bin yıllık erkek iktidarın manipülasyonu, analitik aklın duygusal akıldan ve doğal toplumdan koparak yarattığı durum budur.

Bu manipülasyona başka bir örnekle devam edecek olursak sistem duyarlılık gibi sorumluluk geliştiren bir duygunun bozulmasını ister. Çünkü duyarlı olmak yaşama dair olan birçok şeye ilgiliyi doğurur. Bilmenin, merak etmenin yolunu açar.  Ya da bir başka duygu olan öfkeyi- kaba şiddet doğuran bir öfkeyi- bir “güç” duygusu olarak erkeğe yükler. Öfke erkekte duygu olarak değil bir yöntem olarak yaşatılır. Bu sıkıntılı ve sorunlu bir durumdur. Şiddete karşı mücadele etmede karşısında durulan esas sorundur. Çünkü sonucunda bir şiddet ağı yaratır. Yöntem olarak öfke ile duygu olarak öfke arasında çok büyük bir fark vardır. Duygu olarak öfke ise soylu bir duygudur. Eksik olan bir şey insanda öfke yaratır ama erkeğe doğru gelmeyen, onun iktidarını sarsan veya onun dediği yapılmadığında ortaya çıkan canavarlaştıran, gürültünün bir parçası olan öfke değildir. Duygu olan öfke adaletsizliğe karşı duyulan, sisteme karşı duyulan, kapitalizme karşı duyulan vb. bir öfkedir.

Bir bütünen sıralayacağımız tüm örneklere, yaşanmışlıklara, tarihsel sürece, tanımlamalara, toplumsal süreçlere baktığımız zaman kişiliklerin ve duyguların toplumsal cinsiyet rollerine göre nasıl inşa edildiğini bir kez daha görebiliriz. Son olarak, duygusal olan sistemin makbul kadın kimliğine yüklediği “zayıf kadın” değil, kadının var olduğu günden bu yana yoğun olarak sahip olduğu zekadır.

 

[1] Pateman, C. (2017). Cinsel Sözleşme. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.


Etiketler : duyusal zeka, analitik zeka, kadın zekası, erkek zekası,


...

Ezgi Sıla Demir