Kadıneki Yazı,

2023 ve Aile Yasası: Şimdi feminizm zamanı…


Hülya Osmanağaoğlu-01 Oca 2023

Feminist hareketin hayatın her alanına yansıyan isyanının görüntülerinin dahi evlerdeki, fabrikalardaki kadınlara umut olduğunu bilen AKP iktidarı, 2022 yılında feminist eylemlere/kadın eylemlerine yönelik kontrollü şiddetinden dizginsiz erkek devlet şiddetine geçiş yaptı

Senenin son günlerinin kadın düşmanı İslamcı açıklaması Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavirinden geldi; Müşavir, 'kadınların 90 kilometreden fazla tek başlarına seyahat etmeleri caiz değildir' dedi. Hemen öncesinde ülkenin hemen her yerine seferi olan Kamil Koç otobüs firmasının Ulaştırma Bakanlığı genelgesi ile aynı soyadını taşımayan kadın ve erkeklere yan yan koltuk satmamaya başladığını okumuştuk. (Kamil Koç’un sahiplerinden ve eski genel müdürü olan Sena Kaleli’nin eski CHP milletvekili ve yöneticisi olduğunu hatırlayarak “laik sermayenin” AKP’ye direnişinin sınırlarını görmek önemli kuşkusuz.) Yirmi yıl önce meczupluk olarak göreceğimiz açıklamaların yakın gelecekte hayata geçeceğini tahmin edebilmek çoğu insana distopik bir film kurgusunda yaşıyor olma duygusu verse de kadınlar yaşananların gerçek hayat hikâyesi olduğunun farkında. AKP iktidarında uzun yıllar önce trenlerde aynı soyadını taşımayan kadın ve erkeklerin kuşetli ya da yataklı kompartımanlardan birlikte bilet almasının yasaklandığı düşünülünce, yakın zamanda öncelikle turizm bölgesi olamayan yerlerdeki otellerde ve pansiyonlarda aynı soyadını taşımayan kadın ve erkeklerin birlikte kalmasının yasaklanacağını öngörmek zor değil.

AKP’nin ilk on yılındaki, kadınların esas yerinin ev olduğuna ilişkin propagandası, aile ve iş yaşamını uyumlulaştırma politikaları feminist yükseliş karşısında yenilgiye uğradı. Boşanma oranları arttı, kadınlar erkek şiddetine direnmeye ve hayatlarını savunmaya başladı. İkinci on yıla kazanılan yasal haklara saldırarak başlayan AKP iktidarı, kürtajı ve sezaryeni yasaklama girişimi, kız çocuklarını tecavüzcülerle evlendirme, boşanmayı sınırlandırma, nafaka hakkının gaspı konusunda -belli ki şimdilik- geri adım atmak zorunda kalırken müftülük nikâhını ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışı hayata geçirdi. Tüm bu yıllar feminist hareketin/kadın hareketinin sesinin sözünün evlerin içine yayıldığı feminist gece yürüyüşünün on binlerce kadının katılımıyla yapılmasına tanıklık etti. İstanbul Taksim’deki feminist gece yürüyüşü, 25 Kasım ve İstanbul Sözleşmesi eylemlerinin yasaklanmasıyla kurulan polis barikatları bir bir yıkılmaya başlayınca 2022 eylemlerinde polis şiddetinin katmerlendiğini gördük.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışla birlikte kadınların ev içinde yaşadığı her erkek şiddetine devletin desteği oldu. Artık yaşanan her erkek şiddeti, kadınların bu şiddetten korunmasını sağlayacak yasal kazanımları gasp eden devletin/patriyarkanın kadınları sindirmek için verdiği onay ve destek ile hayata geçiyor. AKP devleti patriyarkanın gelmiş geçmiş en iyi temsilcisi olarak bizzat evin içine elini uzattı ve ev içinde süren kadın direnişine karşı erkeklerin yanında doğrudan saf tuttu. Sonuç, evlerdeki direnişten aldığı güçle harekete geçen kadınların bir tür feminist isyanı sokaklara, 8 Mart feminist gece yürüyüşlerine ve 25 Kasım eylemlerine yansıdı. Evlerden ve meydanlardaki eylemlerden yükselen sesin işçi sınıfından kadınların fabrikalarda başlattığı direnişlerde duyulması gecikmedi. Şubat ayındaki sınıf direnişlerinde kadınların kararlılığının yanı sıra, cinsel tacize ve erkeklerden düşük ücret almaya yönelik mücadelenin de gündem olduğu hep görüldü. Son olarak Koç Üniversitesi Hastanesi’nin tacizci müdürü yirmi günlük direnişin ardından işten çıkarıldı, çanta arama uygulamasına son verildi ve işçiler sendikal tazminatlarını aldılar. Feminist hareketin hayatın her alanına yansıyan isyanının görüntülerinin dahi evlerdeki, fabrikalardaki kadınlara umut olduğunu bilen AKP iktidarı, 2022 yılında feminist eylemlere/kadın eylemlerine yönelik kontrollü şiddetinden dizginsiz erkek devlet şiddetine geçiş yaptı.

İstanbul Sözleşmesi eylemi / Taksim - MA

Seçimi bekleyelim, AKP’ye koz vermeyelim, nasıl olsa seçimle gidecekler sokaklara çıkmayalım türündeki sağ retoriğe kulak asmayan feminist hareket/kadın hareketi sokaklara çıktıkça artan erkek devlet şiddetine karşı gösterdiği direniş görüntüleriyle de evlerdeki kadınlara umut olmaya devam etti. (Kuşkusuz kadın eylemlerinin yükselişine ülkenin iki yakasında devletin tepkisi farklı olmaya devam etti ve ülke çapındaki bütün eş zamanlı eylemlerden sonra Kürt kadın hareketinin payına gözaltı ve tutuklamalar düştü.)*

Faşizmin güç kaybettikçe toplum nezdinde rıza aramayacağı tersine baskıyı ve şiddeti artırarak kurumsallaşmaya ve iktidarda kalmaya çalışacağını görmeden, tuhaf seçim aritmetikleriyle, kutuplaşma analizleriyle verilecek her taviz biz kadınlara ve LGBTİ+’lara, evde erkek şiddeti, kamusal alandan dışlanma ya da şiddet tehdidiyle var olabilme ve ölüm olarak dönüyor. AKP de tüm faşist iktidarlar gibi, hiç gitmeyecekmiş gibi, gitmemek için toplumu yukarıdan aşağıya yeniden dizayn ederken, faşizmin köklerini ailelerin içinde sağlama almak üzere siyaset üretiyor. LGBTİ+’lara yönelik açık devlet şiddetinin vardığı nokta LGBTİ+’ların toplumsal varlığını topyekûn yeraltına itmeye, haklarını gasp etmeye yönelmek oldu. Onur yürüyüşlerine yönelik şiddet ve tüm diğer yasaklar LGBTİ+ hareketi sindiremeyince anayasa değişikliği ile tüm haklarını gasp etmeye yöneldi. Anayasa’da değişiklik öngören yeni Aile Yasası** düzenlemesi ile hem LGBTİ+’lar kriminalize edilirken hem de aile kurumunun inşası dini normlara bağlanıyor. Kamuda çalışırken örtünmeye ilişkin düzenleme adı altında, kadınların kamusal alanda tek yasal güvenceye alınmış var oluşu anayasa değişikliğiyle örtünme şartına bağlanırken, kadınlar için hem özel alan hem de kamusal alan tümüyle dini normlarla laiklikten ve/veya sekülarizmden arındırılarak yeniden inşa ediliyor.

AKP tüm bunları erkek egemenliğinin içinde örgütlendiği en temel kurum olan aileyi güçlendirme propagandası ile hayata geçirmeye çalışırken, feminist hareket açısından Meclis siyasetinin dar sınırlarında, “tek başına” laiklik vurgusunun içinden konuşmak yeterli olmayacak. Feminist hareket, patriyarkanın en güçlü temsilcisi AKP eliyle kadınları hapsetmeye çalıştığı aileye karşı doğrudan siyaset üretmek zorunda. Seçimlerin, erkek burjuva siyasetin ve AKP’nin sınırlarını aşan (İYİP yetkililerinin anayasa değişikliğine evet diyecekleri, Gelecek Partisi’nin ise Kılıçdaroğlu’nun adaylığına onay vermek için CHP’nin anayasa değişikliğine evet demesini ön şart olarak belirttiği, bilgisi sosyal medyaya yansıdı ve yalanlanmadı) bir saldırıyla karşı karşıyayken Meclis aritmetiğinin ötesinde bir feminist kampanya ihtiyaç. Anayasa değişikliği kabul edilse de edilmese de patriyarkanın saldırısı sürecek ve aile cenderesi kadınlar için daralmaya devam edecekken, [sistem dışı] feminist hareketin en temel siyaseti olan ailenin teşhiri üzerinden, aile dışında hayat var; evlerden sokaklara, okullardan ofislere ve fabrikalara şimdi feminizm zamanı, diyebilmek gerekiyor.

* Kürt kadın hareketi değerlendirmesi için bknz. Ruşen Seydaoğlu’nun bu sayıda yayımlanan yazısı

** Anayasa değişikliğine ilişkin kadın hareketinin kapsamlı değerlendirmesi için bknz.  <https://esik.org.tr/kategori/basin-aciklamalari/74015/aklinizdan-bile-gecirmeyin-anayasayi-defalarca-ayaklar-altina-alanlarla-anayasa-yapilamaz/>  ve <https://ekmekvegul.net/gundem/anayasa-degisikligi-tartismalarina-yanitimiz-acik-secik-hayir> 


Etiketler : Feminist mücadele, AKP kadın politikaları, Aile yasası, 2022'de kadın mücadelesi,


...

Hülya Osmanağaoğlu