Kadıneki Yazı,

Yerel yönetimlerle bahar gelecek


Çiğdem Kılıçgün Uçar-24 Mar 2024

Yerel ve merkezi siyasetin toplumsallaşması esasen kendi hakikatine kavuşması demektir. Ve toplumsallaşmasının en önemli adımı da kadınların siyasete katılması ve tüm aşamalarında söz sahibi olabilmesidir. Bütün karşı saldırılara rağmen toplumumuz sahiplendiği için önemli bir yol almış durumdayız.

Kürtler, birçok halk, toplum, ulus gibi ulus devletlerin oluşmasıyla birlikte asimilasyona uğramakta, bir potada eritilmek istenmektedir. Birçok halk bu kırımdan geçmiş ve bir toplum olarak varlığını sürdürememenin koşulları ile baş başa bırakılmıştır. Kürtler ise yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir kırımla karşı karşıyadırlar. 1. Dünya Savaşı öncesi iki imparatorluk bünyesinde yarı bağımsız yaşarlarken savaş sonrası dört ulus devlet egemenliği altında yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Serüveni iki yüz yıla dayanmakla birlikte her ulus devlet kendi idari yapısını tahkim ettikten sonra Kürtleri fiziki ve asimilasyonist politikalarla yok etmeye çalışmışlardır. Tabi bu politikalar bir çok yer ve zamanda direnişle karşılaşmışlardır. Kürtler yüz yıldır varlıklarını sürdürmek için direniyorlar dersek, abartı olmaz.

Kapitalist modernite kendini yaşatmak için çeşitli usuller inşa etmiştir. Bunlardan birisi de çoğunluğa dayalı yönetimlerdir. Bu da demokrasi olarak lanse edilmektedir. İş öyle bir noktaya gelmektedir ki senin yokluğun üzerinde -ki bu zaman zaman fiziki, zaman zaman da kültürel olmaktadır- çoğunluk anlaşırsa sorun görülmemektedir. Buna devletlerarası çıkarlar örtüşünce de bir beis görülmemektedir. Varlığın kabulü en yakınından başlar. Başka bir ifadeyle kendi kendini yönetmenin başta geleni yerelde olandır. Yerelde kendi söz hakkın yoksa genelde olmasından bahsedilemez bile. Onun içindir ki Kürtlerin kendi yerelinde söz sahibi olması elzemdir. Kendi varlığını koruma, geliştirme ve insanlık ile tarihsellik içinde var olma yerelde başlar. Bu yoksa başka hiçbir yerde de yoksun demektir. Ne sömürüye ne asimilasyona karşı durma ne de kimliğini koruma şansın kalmaz. Bu nedenle demokrasinin de var olmanın da sıfır noktası yerelde söz sahibi olmanla başlar. Kendine, çevrene, yerleşim yerine, toplumuna, kültürüne bir katkı sunabilmen veya başka bir ifadeyle var olmanın ilk şartı yerelde söz, karar, yetki sahibi olmanla başlar.


Kendi kendini yönetmek nedir, nasıl bir sistemle bu örülebilir?

Seçimlerde bir oy kullanarak belli organlara, bazı kişileri seçip yetkiler vererek kendini temsil ettirmen kendini yönetmenin bir biçimidir. Yerel yönetimlere seçilenler mevcut durumda sınırlandırılmış bir çerçevede olsa da kendi kendini yönetmenin en yakın biçimi olmaktadır. Elbette çeşitli mekanizmalarla bunu derinleştirmek gerekir. Halkı katarak, mahallelerde komisyon, meclis gibi organlar oluşturarak hem görüş, öneri alma ve daha yereli gören, bilen sürece kavuşturmak gerekir. Çünkü yerel yönetim o yerelin değerlerini, kültürünü, dilini, hak ve kazanımlarını gözeterek oraya ait olabilir. Bir yandan da halktan alınan yetki halkla paylaşılır. Belediyelerin kendi yerelinin resmi olduğu düşünüldüğünde, o belediye ne kadar yerel sorunlarda söz ve çözüm adresi ise o kadar belediyedir. Uzaklaştığı her adım onu iktidarlaştırır, yabancılaştırır, eksenini merkezileştirir. Ancak geldiğimiz aşamada bu kadar ulus devlet merkezli siyasetin hayat bulduğu ve sorunların derinleştirildiği bu zamanda korunması gereken çok kimlikli, çok kültürlü toplumsallık yerel yönetimlerle hayat bulabilir. Kürdistan için dayatılan kayyım rejimi tam da bu değerleredir.

Mevcut yerel yönetimlerimizin yetkilerinin sınırlı olduğunu açık bir gerçeklik olarak belirtmeliyim öncelikle. Resmi ideolojinin yereldeki temsilcileri konumuna getirilmiş durumda yerel yönetimler. Bu durum zaten öyle idi. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına çekince koyan bir sistemde yaşıyoruz. Buna itiraz varken, son yıllarda özellikle OHAL sürecinde çıkarılan yasalarla bu daha da katmerleştirildi. Adeta bakanlıkların yerel müdürlükleri haline getirildi. Belediyelerin elindeki birçok yetki çeşitli bakanlıklara devredildi. Bu da yetmiyormuş gibi kayyum uygulamaları geliştirildi. Paralel olarak kaynaklar ve birikimler de merkezi hükümetin hizmetine sokuldu. Arsa, arazi, hizmet binalarından kültürel kurumlara kadar ne varsa merkezi hükümetin emrine verildi. Böylesi durum ancak sömürge uygulamalarında görülebilmektedir. Harcamalar çeşitli vasıtalarla iktidarın arka bahçesine yapılmaktadır. Halkı hiçbir yerde görememekteyiz.

Kayyumlar

Kayyumlar, Takrir-i Sükûn Yasası’ndan beri var olan yereli, farklı olanı yok etme, asimile etme, kırıma uğratma ‘idari’ organlarıdır. Tekçilik üzerine kurulu ulus devleti inşa etme organıdır. Halkın iradesini gasp eden, çalan yapıdır kayyum düzeni. Yani hırsızdır. Seçen ve seçilenin tasarrufunda olanın hilafına hareket edendir. Dolayısıyla o yerelle alakası yoktur, yabancıdır. Başka bir iradenin ajanıdır. Seçme ve seçilme olgusunu ortadan kaldırdığı için suç işleyendir. Halkın kaynaklarını başka yerlere kaydırdığı ve yandaşa peşkeş çektiği için gaspçıdır. Halkın öz değerlerine ve yerelinin oluşturduğu kurumları ortadan kaldırdığı için halk düşmanıdır. Kadın kurumlarını lağvettiği için kadın düşmanıdır. Yerelin ve açık bir ifadeyle Kürt tarih ve kültürüne ait olan değerleri ya kapatıp ya da başkasının hizmetine sunduğu için Kürt düşmanıdır, asimilasyoncudur. Yaşatılan pratikleri daha çok sıralamak mümkün elbette.


Kayyum düzeni elbette bir amaçla geliştirilmektedir. Yukarıda birkaç örnekle anlaşılıyor. Ama kayyum düzeni ile başka şeyler de yapılıyor. Bir bakıyorsunuz İstanbul’un imar planına da müdahale ediliyor. Yetki bir şekilde iktidar sahiplerinin eline geçince ne yapacaklarının sınırı da kalmıyor. Hatta mealen şu cümle bile sarf edilebiliyor; “Yerel yönetimler iktidar partisinden olursa şehriniz ihya olur.”

Eşit temsiliyet

Seçim dönemlerinde insanları tatmin edici vaatler çok. Sistemler kendine hizmet eden mekanizmaların işlemesini isterler. Geleceğini tehlikeye atan anlayış ve uygulamaları kendileri için tehlikeli görürler. İktidar olgusu da sistemden beslenir ve yine iktidar daha büyük iktidar olan sistemle arasının bozulmasını istemez. Sadece var olan paylaşımın sınırlarını sorunsuz bir süreç için düzenlemek ister. Zaman zaman toplumsal rıza da arar. Ve aslında seçimlerden önce vaat edilen de kısa sürede unutulur ve unutturulur. Bunun için yönetim şekillerinde bunun araçlarını oluşturmak gerekir. Toplumsal hayatta var olan tüm kesimlerin ve hatta toplumsal doğada var olan tüm bileşenlerin hak, hukuk ve doğasını gözeten bir mekanizma oluşturulması gerekir. Hak da olan adil de olan budur. Eş başkanlık, eş sözcülük kavramları üzerinden inşa edilen sistemler toplumsallık için olumlu ve en olması gereken gelişmelerdir. Bunun sistemini kurma, hukukunu oluşturma, pratiğinin sahibi olma partilerimiz açısında ayırt edici bir özelliktir. Gelecek toplum tahayyülümüzde önemli bir kilometre taşıdır. Olup olmaması değil; nasıl olmalı, nasıl geliştirebiliriz, yaşamlaştırabiliriz tartışma konumuzdur. Kendi tarihimizde önemli bir aşama ve katettiğimiz yol da azımsanamaz. Cins çelişkisinin bu kadar derinleştiği ve toplumsal, siyasal hayatımızda asıl belirleyen olduğu bu erkek egemenlikli sistemde en hakiki mücadele ve müdahale bu çelişkiye güçlü bir itiraz ile gerçekleşebilir. Eş başkanlık hem cins çelişkisi üzerinden kurumsallaşan erkek kimliğine, onun sistemine ve bütün toplumla kurduğu iktidarcı ilişkisine karşı mücadeledir. Egemenlik ilişkilerinin en kökenine işaret ederek, tarihsel ve toplumsal bir özgürleşmenin adımıdır.

Devlet ve erkek aklı eş başkanlığı bertaraf etmek için elbette bir çaba sahibi olacaktır. Yerel ve merkezi siyasetin toplumsallaşması esasen kendi hakikatine kavuşması demektir. Ve toplumsallaşmasının en önemli adımı da kadınların siyasete katılması ve tüm aşamalarında söz sahibi olabilmesidir. Bütün karşı saldırılara rağmen toplumumuz sahiplendiği için önemli bir yol almış durumdayız. Çevremize yeterince anlatabilirsek herkes de bunun toplumsal konforunu görecektir. Elbette eş başkanlık, eşit temsiliyet, dengeli görev ve sorumluluk dağılımı, dezavantajlı kesimlere yönelik pozitif ayrımcılık gibi uygulamalar eş-eşit temsiliyetin önemli duraklarıdır. Ve her şeyden önce halkı sürece kattığı için halkçıdır. Toplumun tüm kesimlerini gözettiği için adildir, demokrattır. Dezavantajlı grupları gözettiği için insanidir. Kadını sürece dâhil ettiği için de gelecek vadedendir.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Eşbaşkanlık, Kayyumlar, yerel yönetimler,


...

Çiğdem Kılıçgün Uçar