Kadıneki Söyleşi,

Toplumsal bir inşa olarak erkeklik: Böyle kurulmuş bu düzen böyle gitmez


Hicran Urun-01 Kas 2020

Artan ve giderek yaygınlaşan erkek şiddetinin nedenleri etrafında gelişen “erkeklik” mefhumu nasıl oluşuyor, nelere sebep oluyor, eleştirel erkeklik mümkün mü? Biz sorduk, Prof. Dr. Özlem Cankurtaran yanıtladı...

Toplumsal cinsiyet çalışmaları, ağırlıklı olarak kadınlık kavramı ve kadınların yaşadığı sorunlar üzerinde durmuştur. Fakat uzun bir süredir erkeklik ile erilliğin inşası, yeniden üretimi ve iktidar bağlamında erkeklik rolleri de toplumsal cinsiyet çalışmalarında giderek daha fazla tartışılır hale geldi. 

Bu ilgi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve sürdürülmesi için erkekliğin eleştirel bir bakışla irdelenmesi açısından önemli bir yerde duruyor. Bu önemden yola çıkarak; nedir bu 'erkeklik' dediğimiz şey, nasıl oluşuyor, nelere sebep oluyor? Eleştirel bir erkeklik mümkün mü? soruları üzerinden erkeklik kavramını mercek altına aldık. Biz sorduk, Hacettepe Üniversitesi'nden Prof. Dr. Özlem Cankurtaran yanıtladı... 

* Erkeklik kavramının tanımı ile başlayalım isterseniz; nedir bu erkeklik değimiz şey?

Bunun tarihsel bir ele alışı mümkün. Tarihsel olarak inanılmaz bir biçimde kendini var etmiş ve yeniden yeniden üreten sürekli bir iktidar, bir hiyerarşi biçimi esasında. Böyle bir hiyerarşi kurularak toplum düzenlenmiş, bir anlamda toplum sözleşmesi tarzında. Ve de bir düşünme biçimi. Bourdieu'dan referansla bunu söyleyebiliriz; O diyor ki böyle kurulmuş bu düzen, bu hiyerarşi içinde hepimiz esasında eril bir düşünme biçimine sahibiz. Kadınlar, erkekler, çocuklar yetişirken... Yani orada erk erkekte, iktidar olan erkek ve ikinci olan her zaman kadın. 

* Yani erkeklik dediğimiz şey aslında toplumsal bir inşa...

Aynen öyle; öğreniyoruz, yani bugün öğrendiğimiz bir şey değil. Bunu hiç unutmamamız gerekiyor, aslında bu tarihsel bir şey. Tarihsel olarak inşa edilmiş ve onun üzerine birikerek gelmiş bir mesele. Onun için de kendini farklı farklı biçimlerde gösterebiliyor. Yani bir toplumsal, kültürel ve politik bir inşa. Sadece toplumsal deyip, politik ve kültürel yanını dışarda bırakmamak gerekiyor. 

* Aynı zamanda biyolojik bir şey olmadığını da çıkarıyorum anlatımlarınızdan…

Evet, evet öyle. Hani o biyolojik olanın da kültürel olduğunu söylemek istiyorum. Yani erkeklerin de kendi içerisinde iktidar kurmasında o biyolojik olan yanın önemi vardır. İşte o kaslı, uzun boylu olmak vs. Kısa boylu erkeğin kendi o eril hiyerarşi içerisinde aşağılara bir yerde yer alması... Yine Bourdieu'dan referansla bedene işleyen bir kültür var. O kültürel referansı hiç unutmamak gerekiyor. Örneğin erkeğe uygun beden duruşları, jestleri, mimikleri yapmayan bir erkek varsa yine toplumda o eril iktidar içerisinde en aşağılarda konumlanıyor. Yani iktidarı kuran aynı zamanda bedenin kendisi de. Ama biyolojik değil söylemek isteğim şey gayet kültürel. 

* Erkeklik dediğimiz bu kavramın kendi içerisinde de bir hiyerarşi yarattığından söz ediyorsunuz. Peki erkeklik ile hegomonik erkeklik arasında nasıl bir fark var?

Erkeklik çalışmaları da bugün bize gösteriyor ki bunun bir literatürü var artık. Daha çok feministler kadınlık durumları, kadın mücadelesi üzerine biriktirmiş durumda ama erkeklik meselesi de son on yılda epeyce literatür biriktirdi. 

Hiyerarşik olan bu eril düzen farklı erkeklikler üretiyor. Diyelim ki bir yelpazeden söz edelim bunun en tepesinde hegomonik erkeklik; işte çok konuşmayan, bunu bir sosyal inşası var, vücudu kaslı hale getirmek durumunda, her bakımdan kendini güçlü hale getirmek durumunda ve iktidarda sürekli kalmak durumunda. İktidarını da sürekli kendi çıkarına organize eden, üreten bir erkekten söz ederiz hegomonik erkeklik dediğimizde. 

Bu yelpazede en aşağıda geyleri düşünebiliriz. Çünkü o erkeklik inşası içerisinde hiç uymuyor bu erkeklik anlayışına. Yine o yelpazede pragmatik erkeklik dediğimiz bir erkeklik türü var. O da işine geldiğinde, çıkarına olduğunda daha dişil davranmak, dişil olanı kabul eder hale gelmek. Hani bugün kentli orta sınıf erkekliği için bunu söyleyebiliriz. O pragmatik erkeklik dediğimiz şeyin daha çok görünür hale geldiğini söyleyebiliriz. 

Bir de profeminist erkeklikten söz edebiliriz. O da feminist kadınlarla o eşitlik mücadelesinde yer alan erkek modeli. 

* İnşa edilen bu erkeklik nelere sebep oluyor? Toplumdaki yansıması nedir?

Bir kere inanılmaz bir hiyerarşi ve de eşitsiz bir ilişki kurduğu için, bütün sevgi, eşitlik, aşk dediğimiz güzel duyguları neredeyse yaşamıyoruz. İnsanın kendini var ettiği bütün bu dışa vurumlar neredeyse yaşanmıyor. Daha çok şiddet, eşitsizlik nedeniyle, o eşitsizliğin var ettiği umutsuzluk, kendisini gerçekleştirememe, kendinden memnun olmama halleri. 

Erkekliğin kendisi de zaten imkânsız bir iktidar olduğu için sürekli bir iktidar gösterisi yapmak durumunda kalıyor ve bu iktidara ulaşma, iktidarda kalma hali inanılmaz yorucu olmalı. Kalınmadığında da işte buradan birinin bedel ödemesi gerekiyor burada bedel ödeyenler de kadınlar, o erkeklik hiyerarşisi içerisinde en aşağıda olanlar ve de çocuklar oluyor. Yani böyle bir erkeklik inşası söz konusu, eril iktidarın sonuçları bunlar. Eşitsiz ve sevgisiz bir toplum inşası. Sevgi yürümez eşitlik olmadığında. Bir an için askıya alınmış hali aşk hali olabilir belki ama o bile hemen eşitsizliğin yarattığı kültürel inşa ile birlikte bozulabilir. O toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde onu sürdürmek neredeyse imkânsız. 

* Peki eleştirel erkeklik mümkün mü ya da nasıl mümkün?

E işte yani eleştirel erkeklik dediğimiz şeyin içerisinde de hep şunu hatırlamak gerekiyor; erkeklik inşası aslında bizim doğumdan itibaren bütün gözelerimize kadar dolmuş bir düşünme biçimi. Bu düşünme biçiminden kendimizi ne kadar kurtarabileceğimiz meselesi de paradoksal bir mesele. Biz kadınlar için de, hele erkekler için iyice problematik bir şey. Orda hem çıkarı olacak bir yandan da o avantajlarından vazgeçmiş olacak. Burada bir vazgeçiş gerekir. Bulunduğumuz yer sürekli olarak bize eril düşünmeyi vaaz ediyor. Bütün ilişki pratiklerimizi de öyle kuruyoruz. Bunun ne kadar farkındayız, bunu ne kadar eşitlikçi hale getirebiliriz ya da ne kadar eleştirel bakışı güçlendirebiliriz. 

* Biraz farkındalıkla başlıyor galiba...

Epeyce, bunların farkına varıp nasıl dönüşeceği, nasıl bir eşitlikçi ilişki ortaya konulabileceği ya da düzenlenebileceğine ilişkin tartışmalar yapılıyor ve de bütün kadın hareketi bu tartışmanın içerisinde. 

* Bugün bütün dünyada belki de en çok Türkiye'de artan bir erkek şiddeti var. Bunu bir erkeklik krizi olarak tanımlayabilir miyiz?

Bunu genelde literatürde de erkeklik krizi olarak tanımlıyoruz. Çünkü aslında gücünü kaybetme korkusu olarak açıklıyoruz ama bu erkeklik meselesinde gücünü kaybetme, devletin de nasıl bir erkeklik inşası istediği ile ilgili. Bir değişim söz konusu. Şiddet uygulayan erkek istemiyor artık devletler ya da siyaset kurumu ya da kurumlar. Aile kurumunun kendisi de. Başka türlü bir erkeklik inşası istiyor ve burada şiddete yer olmasın ama fiziksel bir şiddet burada daha çok söz konusu olan. 

* Yani eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik değil, başka bir erkeklik inşası...

Değil, değil. Oradaki şiddet zaten devam ediyor, zaten yeniden üretiliyor. Burada söz konusu olan fiziksel şiddet. Bunu istemiyor. Hani bu ikili cinsiyet pratiğini başka türlü nasıl düşünebiliriz. Aslında burada istenen sembolik şiddetin son bulması, eşitlikçi bir toplum kurmak değil de bunun daha soft bir yeniden üretimini nasıl sağlarız. 

Mesela Deniz Kandiyoti diyor ki; Batıda ataerki, klasik ataerki dediğimiz aile içerisinde en büyük yaştaki ve en çok paraya güce sahip erkeğin gücü yıkıldı. Çünkü farklı aile formlarından söz ediyoruz bugün artık, özellikle batıda. Türkiye gibi geçiş toplumlarında da bundan söz edebiliriz. Ama kendini bu sefer eril restorasyon biçimde ifade ediyor, örneğin; medyada kadınlar var artık ama hangi konumda yer aldığına bakın, yine ikincil bir konum, yine siyaset kurumunda bakarsak ya da her kurumun kendi içerisindeki kadının konumuna baktığımızda o eril restorasyonun yeniden yeniden üretildiğini görebiliyoruz. 

* Bakanlık ile birlikte şiddet faili erkeklerle kadınlık ve erkeklik inşası üzerine yaptığınız bir çalışma da var...

Fiziksel şiddet uyguladıkları için aile mahkemesi tarafından haklarında tedbir kararı alınmış bir grupla yaptığım bir çalışma.

Tabi burada ailenin korunması ve şiddetin önlemesi ile ilgili yasa da neredeyse hiç düzenlenmemiş. Sadece öfke kontrolü eğitimi alır biçiminde düzenlenmiş. Türkiye'de maalesef işler böyle sembolik olarak ilerler, bir hizmet varmış gibi durur. Bu da bilerek yapılan bir şey galiba. Kaç hafta bu eğitime katılacak belli değil. Biz kendiliğimizden dedik ki 10 haftalık bir program olsun. Peki, bu eğitime gelmezse bunun karşılığında nasıl bir karşılığı olacak bu hiç belli değil. Biz dedik ki katılmazsanız hâkime bildireceğiz, ne yapacak hâkim belli değil. Yani yasa inanılmaz boşluklarla dolu. 

Buna rağmen bir program geliştirdik kadınlık inşası erkeklik inşası üzerine. Ama inanılmaz bir öfke ile karşılaştık tabi ki. Erkekler geldiklerinde biz şiddet uygulamadık, kadının beyanına dair uygulamalar yapılıyor ve biz bu uygulamalarla mağdur oluyoruz dediler.  

Bir süre sonra baktık mesela; öfkeyi kontrol etme tekniklerini iş yerinde uyguluyorlar. Eşleri ile olan ilişkilerinde değil. İstediği zaman istediği yerde patronuna, iş arkadaşına karşı ilişkilerini düzenlemek için bunu kullanabiliyor ama diğerini düzenlemek istemiyor. 

* Mesele öfke kontrolü ile ilgili değil o zaman...

Tabi, tabi. İktidarını nasıl kuracağı erkeğin aslında sosyal sermayesiyle, kültürel sermayesiyle çok ilgili. Yani erkeğin elindeki sermaye ne kadarsa uygulayacağı şiddet biçimi de ona göre değişebiliyor. Mutlak iktidar kurması gereken ya da mutlak iktidar olduğu yer ev içinde kadına karşı büyük bir öfke ile o iktidarı yeniden kurmak için şiddet uyguluyor erkek. Ama bu şiddetin biçimi değişik. Tam da işte bunu söyleyeceğim; biz bu on haftalık programda bunu yaptıktan sonra partnerleri ile de konuştuk. Partnerleri diyorum, çoğunlukla eşleri ya da boşanma sürecinde oldukları eşleriydi bu insanlar. Onlarla görüşmemizde tam da beklediğimiz şeyle karşılaştık. Dediler ki kadınlar; evet artık fiziksel şiddet kalmadı ama biz inanılmaz bir psikolojik şiddet ile karşı karşıyayız. 

* Sorun sürüyor aslında...

Evet, yani oradaki sorunun çözülmesi sadece eğitimlerle yapılacak bir şey değil. Toplumun tümden bunu kurumlarıyla, söylemleriyle bilinçlendirmeye gönlü olacak. Yani bunu isteyecek ki o ancak gerçekleşebilsin. Bazen de ama şununla karşılaştık. O iletişim becerisini arttırabilen hakikaten şiddeti uygulamaz hale geldi. Ama burada şöyle bir şey var kadın şikâyet eder hale geldiği için ondan da rahatsız oluyor, şikâyet edilmiş olmaktan. Bunun üstüne de eğitim almış olması. Yani erkeklik bir şeyi öğrenme durumunda kalacaksa bu çok problemli de olabiliyor. Hepsi mesela şey dediler; karılarımız gelsin öğrensin, biz ne öğreneceğiz. Öğrenmesi gereken kadındır ya her zaman. 

* Orada 'erkeklik gururuna' dokunan bir durum var...

Aynen öyle, erkelik gururunun incinmesi zaten en önemli durumlardan bir tanesi, bu şiddete çokça gerekçe gösterilebiliyor. Ama bu program yaygınlaştırılmadı, Ankara İl Müdürlüğü çerçevesinde kaldı. Yasa bunun için çok önemli, kadınlar bunun için İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasaya her ne kadar problemli yanları da olsa sahip çıkmalı. Çünkü gerçekten buradan dönüşüyor ve değişiyor. Erkeklik zorla karşılaşınca ancak değişiyor. Değişim biraz böyle bir şey esasında. 

* Yani değişimi, dayatmak mı gerekiyor?

Evet, yani kadına yönelik şiddetin suç olarak tanımlanması İstanbul Sözleşmesi, bunlar fiziksel şiddete dair ve de erkeğin konumunun değişmesi gerektiğine dair bir mesaj oldu. O zaman bir değişim gerekiyor ve bu değişim de tabi sancılı oluyor. Sadece erkeklik krizi için değil bütün dünya için bunu söyleyebiliriz. Dünya artık böyle bir erkek istemiyor, erkeklik inşasında bir değişim talebi var. 


Etiketler : Erkeklik, Toplumsal cinsiyet, Prof. Dr. Özel Cankurtaran, Hegomonik erkeklik,


...

Hicran Urun