Kadıneki Çeviri,

Şili feminist hareketi isyanı körüklemede nasıl bir rol oynadı?


Bree Busk-15 Şub 2022

Örgütlü feministler, Şili siyasetini şekillendirmede belirleyici bir rol oynamış, kurumsal iş birliğine düşmeden, anın ihtiyaç ve zorluklarına ustaca uyum sağlamışlardır

2019’da Şili’de, otoriter neoliberalizme karşı kitlesel bir ayaklanma patladı. Şili feminist hareketi bu isyanı körüklemede nasıl bir rol oynadı?

"Her şeyi dönüştürmeye geldik"
                                                 2020’deki Feminist Genel Grev için Manifesto
                                                 8 Mart Koordinasyon Komitesi

Tarih 29 Kasım 2019’u gösterdiğinde, 5 hafta öncesinde Şili’nin başkenti Santiago’da patlak veren ve hızlıca ülke geneline yayılan kentsel ayaklanmanın merkezi toplanma noktası Plaza de la Dignidad’dı. Akşamüstü güneş, kalabalığı altın turuncu bir ışığa boyamıştı ve havada protestocuların, çevik kuvvet polisiyle kedi fare oyunu oynadığı ara sokaklardan gelen gaz bombaları ve şenlik ateşinin dumanının izleri vardı.

Herkes sıcaklamış, susamış ve güneş körü olmuştu ama orada olmaktan açıkça heyecan duyuyorlardı. Nihayetinde bir devrim gibi hissetmeye başlayanların ortasında bir Cuma gecesiydi.

Protestolar ve diğer siyasi müdahaleler günlük olaylar haline gelmiş olsa da Plaza’daki Cuma günleri farklı ve özeldi. En geniş kalabalığın, sadece merkez meydanı değil, aynı zamanda onu çevreleyen sokakları, köprüleri ve parklara da sahip çıkarak toplandığı yer orasıydı...

Güneş yavaş yavaş alçalırken, Plaza sanatçılarla dolmaya başladı. Sanatçıların birçoğu, bir gece kulübüne daha uygun kıyafetleri ve makyajları olduğu için, aksesuar olarak kırmızı veya yeşil bandanalar ve siyah göz bağları taktıkları için, birileri onları bir “grup” olarak kolayca tanımlayabilirdi. Kısa süre sonra yüzlerce kişilik bir kalabalık meydanın merkezindeki ünlü heykelin etrafını sardı ve birçoğu heykele tırmanmaya yeltendi. Zirveden, Latin Amerika'da hızla yayılan ateşli yeni feminist dalgayı temsil eden parlak yeşil bandanayı salladılar. Ve ardından tını başladı.

O zamana kadar herkes, feminist kolektif Las Tesis’in hemen hemen bir hafta öncesinde tanıttığı, viral olmuş performans parçası “Un Violador en tu Camino”yu (Yolunuzda Bir Tecavüzcü) biliyordu. Arjantinli feminist Rita Segato’nun çalışmasından esinlenen şarkı sözleri, devlet kurumlarının toplumsal cinsiyet temelli şiddetteki suç ortaklığına dair açıklamalarında inanılmaz derecede akılda kalıcı ve dokunaklıydı ve ortaya çıkan isyan bağlamında korkunç bir keskinlikle çınladılar. O sırada Ulusal İnsan Hakları Enstitüsü, cinsel şiddet ve işkenceye ilişkin rahatsız edici ifadeler de dahil olmak üzere protestoculara karşı uygulanan polis vahşeti hakkında düzenli şikayetler alıyordu. Bu feminist ilahinin protestoların kalbine yerleşmesi, seslerini Şili'deki feminist harekette bulanların harekete geçmesinin, kendilerinin başlattığı bu daha geniş hesaplaşmada bir kenara itilmeyeceklerinin açık bir göstergesiydi.

Plaza de la Dignidad, işgalci polis aramalarına dayalı bir koreografi gerçekleştirirken, aynı zamanda bir tür cinsel aşağılama olan ataerkil şiddeti kınayan yüzlerce feministin sesiyle yankılandı. Göstericiler, parmaklarıyla işaret etti ve kalabalık, hemfikir bir şekilde gürleyerek, bu şiddete ortak olan güçleri birer birer saydı: “Polisler. Yargıçlar. Eyalet. Başkan.” Bu son suçlamayla birlikte kalabalık “Piñera culiao!” çığlıklarıyla yıkıldı ve koro çalmaya başladığında, tüm cinsiyetlerden protestocular yumruklarını havaya kaldırdı: "El estado opresor es un macho violador!" (Baskıcı devlet maço bir tecavüzcüdür!) Taktiklerinde çok yenilikçi ve analizinde çok güncel olan Şili feminist hareketi, halihazırda hareket halindeki siyasi süreçlere ve yeni uyananlara yeni bir hayat verme gücünü bir kez daha sergiledi.

Her türden sınırı aşan yeni bir feminizm

Örgütlü feministler, Şili siyasetini şekillendirmede belirleyici bir rol oynamış, kurumsal iş birliğine düşmeden, anın ihtiyaç ve zorluklarına ustaca uyum sağlamışlardır. Siyasi olarak, çağdaş hareketin en büyük katkısı “mümkün olanın ufkunu” dönüştürmektir, yani toplumsal değişimin nasıl gerçekleştiği ve bu değişimin temsilcilerin kim olabileceği veya olması gerektiği konusundaki geleneksel bilgeliğe başarıyla meydan okumuştur.

2018'deki feminist öğrenci dalgasından bu yana, Şilili feministler kitlesel, renkli seferberlikleriyle hem yerel hem de uluslararası manşetlerde yer aldılar. Bununla birlikte, bu muhteşem yürüyüşler, sahada yapılan işin sadece bir kısmını temsil ediyor. Bugün bile feminist mücadele sınıflarda, atölyelerde, hapishanelerde ve hatta feminist delegelerin yeni bir anayasa yazma sürecini demokratikleştirmek ve Pinochet diktatörlüğünün neoliberal mirasına son vermek için dişiyle tırnağıyla mücadele ettiği, devam eden Anayasa Konvansiyonu içinde bulunabilir.

Bu yeni ortaya çıkan feminizm pratiği, “sistemi içeriden değiştirme” fikrine karşı -tam bir düşmanlık olmasa da- şüpheciliği ile karakterize ediliyor ve bunun yerine aşağıdan yukarıya güç inşa etmeyi ve yatay kolektifler, meclisler, ağlar ve koordinasyon komiteleri aracılığıyla örgütlenmeyi tercih ediyor. Konvansiyon için adayları destekleme kararı bile tartışmalıydı ve süreç içinde elde edilecek potansiyel zaferlerin kurumsal kirlilik riskine ağır basıp basmadığı konusunda çok fazla zaman ve düşünce harcandı.

8 Mart Feminist Koordinasyon Komitesi (CF8M) gibi hareket organları, “sınır ötesi” bir feminizm biçimini uygulamaya çalışıyor ve sadece uluslararası değil, her türlü sınırı, özellikle de sözde “kadın meselelerini” yaşadığımız karmaşık ve kesişen öznelliklerden kordon altına alanları aşmakla uğraşıyor. Bu yönelim, ataerkil baskı deneyimini dar, cisgender bir kimliğe indirgemeye çalışan herhangi bir feminizmin reddini gerektiriyor. Aynı zamanda, yerli ve göçmen hakları mücadelelerinin yanı sıra daha geniş anlamda sömürgecilik, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı verilen sarsılmaz bir feminist bağlılıkla kendini gösteriyor.

Arjantinli Ni Una Menos Collective'in sözleriyle, "Neoliberal kapitalizmin hem ataerkil hem de sömürgeci olduğu her eylemde açıkça görülüyor ve aynı anda her şeyle yüzleşmeden birini bitirmenin bir yolu yok." Latin Amerika genelinde, yeni feminizmlerimiz, en yakın ilişkilerimizden, itaat etmeyi reddettiğimizde bizi şiddetle disipline eden ekonomik ve politik sistemlere kadar hayatımızın her yönünü dönüştürme arzusuna bağlı.

Küresel krizlerin tırmandığı bu dönemde, ulus devletlerimizin katı sınırları ve modası geçmiş mücadele anlayışları içinde “uygun kanallar” aracılığıyla kademeli toplumsal değişimi hayata geçirmek artık makul değil. Yalnızca bugün kurtarmak istediğimiz hayatlar için değil, bir gün yaşamayı umduğumuz hayatlar için de savaşan popüler hareketlere bakmamız gerekiyor.

8 mart feminist grevden bir kare - Şili

8 Mart feminist grevi

2015 yılının başlarında, ataerkil istismar ve şiddete dikkat çeken çeşitli feminist hashtag'ler dünya çapında viral oldu. Bazı ülkelerde sosyal medya etkinliğindeki bu artışa sokak protestoları, ulusal eylem günleri ve hatta kalıcı hareketlerin kurulması eşlik etti. Küresel etkiye sahip ilk hashtag, Arjantin'deki hareket tarafından öne sürülen kadın cinayetlerine karşı bir slogan olan #NiUnaMenos (bir kadın bile eksilmeyeceğiz) oldu. Şiddet içeren statükonun bu cesur reddi, bölge genelinde kadınlarda yankı buldu ve sonunda Şili, Peru, Bolivya, Paraguay, Uruguay, El Salvador, Guatemala, Meksika, Brezilya ve İspanya'da benzer kampanyaları ve seferberlikleri ateşledi.

Bununla birlikte, feminist aktivitedeki bu yeni artış, Latin Amerika ve İspanyolca konuşulan dünya ile sınırlı değildi. 2016'da Polonya'daki feminist hareket, katı bir kürtaj yasağı önerisine yanıt olarak Kadın Grevi ile uluslararası ilgi gördü. Grev, #BlackMonday (Kara Pazartesi) hashtag'i altında organize edildi ve bu, katılımcıların kaybettikleri üreme hakları için yas içinde sokaklara döküldüğü gerçeğine atıfta bulundu. Aynı ayın ilerleyen saatlerinde Arjantinli feministler, Lucía Perez'in ölümünü aşırı dozda uyuşturucuya bağlamaya çalışan iki adamın korkunç kadın cinayetini protesto etmek için kendi grevlerini yaptılar.

Bu iki dönüm noktası olay ve takip eden dayanışma eylemleri sayesinde, bir kadın grevi ya da feminist grev fikri, nihayet kolektif güçlerini hissetmeye başlayan hareketler ve bireyler için değerli bir taktik olarak ortaya çıktı. Bu yükselen feminist dalganın etkisi dünyanın her yerinde görülebilir; #NiUnaMenos'un ivmesinden büyük ölçüde etkilenmeyen bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri bile, Ocak 2017'de kadın hakları savunucularının Donald Trump'ın göreve başlamasını protesto etmek için rekor sayılarda kişiyle yürüdükleri tarihi bir seferberliğe tanık oldu.

İrlanda'da kürtaj hakları aktivistleri #srike4repeal (feshetme grevi) başlattı ve hükümet, bir fetüsün ve onu doğuran kişinin hayatına eşit değer veren anayasa değişikliğini yürürlükten kaldırmak için referandum çağrısında bulunmazsa, Dünya Kadınlar Günü'nde ulusal grev tehdidinde bulundu. Daha geniş hareketin tutarlı ve yaratıcı aktivizmi sayesinde, kürtaj yasağı ertesi yıl bozuldu. Grev taktiğini benimseyenler yalnızca İrlandalı feministler değildi; yükselen küresel seferberliklerin ivmesiyle hareket eden örgütlü feministler, 8 Mart'ta Uluslararası Kadın Grevi için çağrıda bulundu. Bu ilk “feminist genel grev” 50'den fazla ülkedeki örgütler tarafından benimsendi, ancak gelecek yıllarda yalnızca katılım ve militanlıkta büyüyecekti.

Hem politik bir süreç hem de bir eylem günü olan feminist genel grev, geleneksel bir mücadele aracının yeniden icadıydı; sendikasız ve hatta kayıtlı istihdamı olmayan işçilere kadar emeği durdurma taktiğini kasıtlı olarak genişletti. Özellikle ev hizmetlileri, sağlık çalışanları, bakıcılar, ev kadınları, seks işçileri ve kayıt dışı ekonomideki işçilerin yaşadıkları ataerkil sömürü ve şiddet biçimlerine dikkat çekti. Ancak feminist genel grevin bir yürüyüş ve protesto günü olarak değil, bir grev olarak düzenlenmesi fikrine verilen önemin dereceleri farklıydı.

Çoğu ülkede, bu yeniden canlanan hareketler ve bunlara karşılık gelen grevler, ataerkil şiddete son verilmesi, kürtaj haklarının genişletilmesi veya ikisinin bir kombinasyonu etrafında birleşti. Buna göre, gizli kürtajlardan kaynaklanan ölümlerin esasen devletin işlediği kadın cinayetleri olduğu analiz edildi. Şili, 8 Mart koordinasyon komitesinin (daha sonra daha kalıcı bir organizasyon olan CF8M olarak resmileşecekti) ülkenin 2018’de yaşadığı bu süreçteki ilk büyük seferberliğini, “Yaşamın güvencesizleşmesine karşı!” sloganı altında birleşme davetine aykırı bir yerdeydi.

2016-17 yılları arasında Santiago merkezli #NiUnaMenos koordinasyon komitesinde başlayan konuşmalardan yola çıkan 8 Mart Koordinasyon Komitesi, feminist mücadelenin bu anını, Pinochet diktatörlüğü altında dayatılan ve 1990'da demokrasiye dönüşün ardından kurulan siyasi partiler tarafından korunan neoliberal ekonomik modele karşı daha geniş bir mücadele içinde çerçevelemeyi seçti. Analizlerine göre, bu özelleştirme politikalarının yol açtığı ıstırap, en şiddetli şekilde, zaten marjinalleştirilmiş ve şiddete maruz kalmış olanlar tarafından deneyimlendi. Örneğin, yerli kadınlar militarizasyon bağlamında partner şiddetiyle ve atalarının topraklarının endüstriyel sömürüsüyle karşılaştı.

Ayrıca, bu feministler, diktatörlüğe direnen ataları tarafından yürütülen analize dayanarak, mahremiyet ve devlet şiddetinin, aynı madalyonun iki yüzü olduğunu ilan ettiler. Pinochet döneminde gizli polis, tutuklulara, özellikle de kadınlara yönelik korkunç cinsel işkence eylemleri gerçekleştirdi. Bu uygulama, kadınları yalnızca siyasi katılımları nedeniyle değil, aynı zamanda öngörülen toplumsal cinsiyet rollerini ihlal ettikleri, yani itaatkâr anneler ve bakıcılar olamadıkları için cezalandırmayı amaçlıyordu. LasTesis, “Baskıcı devlet maço bir tecavüzcüdür” sloganını popülerleştirdiğinde, Şili devletinin, toplumun nasıl işlemesi gerektiğine dair ataerkil bir vizyonu korumak amacıyla kadınları ve diğer cinsiyet kimliklerine sahip insanları disipline etmenin bir yolu olarak, tarihsel olarak tecavüz ve diğer toplumsal cinsiyet şiddeti biçimlerini kullandığı gerçeğine doğrudan değindi. Kısacası, toplumsal cinsiyet şiddeti, yaşamın her alanında yüzleşilmesi ve ortadan kaldırılması gereken hem bireysel hem de sistemik bir olgu olarak anlaşıldı.

Mart 2018'deki güçlü bir eylem gününden sonra, koordinasyon komitesi, sonunda bu alanların farklı taleplerini feminist bir siyasi programda bir araya getirme hedefiyle diğer toplumsal hareket organları ile ittifaklarını daha da geliştirme taahhüdünü teyit etti. Bunlardan biri, ertesi yıl yapılacak ilk feminist genel grev için gündemin belirlenmesine yardımcı olacaktı. Bu çalışma, eğitim alanındaki cinsiyetçiliğe tepki olarak feminist üniversite işgallerinde bir patlama yaşanan “Feminist Mayıs”ın gelişiyle daha da kritik hale geldi. Faaliyetteki bu artış, ivmeyi kanalize etmek için hareket altyapısının hızlı bir şekilde geliştirilmesini gerektirdi. Bu bağlamda, koordinasyon komitesi geçici bir örgütlenme organı olarak çalışmayı bıraktı ve hareketin ihtiyaçlarına hizmet etmeye adanmış bir sosyal hareket örgütü haline geldi.

O andan itibaren, grev konusu her zaman gündemde oldu ve özellikle feminizmin, yaşam koşullarını iyileştirmek açısından sunabileceği çok şey olduğunu düşünmeyenlerin katılımını sağlamaya odaklandı. Aslında, feminist grev taktiği zaten iki yönden eleştiriye maruz kalmıştı: bir yanda, geleneksel olarak erkeksi (ve maço) işçi sendikalarından aktivistler, hareketi birleştirme ve ilerletme stratejisi olarak feminizmi reddettiler. Öte yandan, işçi sınıfından birçok kadın ve ötekileştirilmiş toplumsal cinsiyet kimliklerine sahip diğer kişiler, o anda en büyük karşılığını, başkentin elit üniversitelerinde görmüş olan bir harekete haklı olarak şüpheyle yaklaşıyorlardı.

CF8M buna, grevin dar, yasal tanımına ve masada ne tür bir işçinin oturmayı hak ettiğine ilişkin eşit derecede dar bir anlayışı açıkça reddeden bir feminist çalışma komitesi kurarak yanıt verdi. Buna göre, komite sadece sendikacılardan değil, aynı zamanda kayıtlı, gayri resmi, ücretsiz, kriminalize edilmiş veya görünmez emeği, hayatın yeniden üretimi için gerekli olan işçilerden de oluşuyordu. Bu feministler, kendilerinin “mesai dışında olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen işçiler” olduklarını ve kendilerini işçi olarak adlandırmak veya bu şekilde harekete geçmek için kimsenin iznine ihtiyaç duymadıklarını ilan ettiler.

Ek olarak, CF8M sürece mümkün olduğu kadar çok insanı davet etmenin bir yolu olarak “Grev Yapmanın 100 Yolu” listesini tanıttı. Pek çok işçi için geleneksel bir iş bırakma ya da işten çıkarma söz konusu olmadığı için evde, işte, okulda, mahallede ya da sokakta yapılabilecekler listede yer aldı. Bu seçeneklerin çoğu, katılımcıları, genellikle yaşlılar ve iş arkadaşları gibi zaten hayatlarında olan insanlarla sohbet başlatma ve ilişkiler kurma fırsatları bulmaya teşvik etti. Diğerleri ise önlükleri pencerelerin dışına asmak veya iş yerinde bileklere mor bir kurdele takmak gibi sembolik eylemler önerdi.

2020'de grev tekrarlandığında, erkeklerin dayanışma içinde yapacağı faaliyetler de dahil olmak üzere listeye daha da fazla madde eklendi. Geleneksel grevlere veya seferberliklere kolayca katılamayanlar için daha iyi geliştirilmiş bir dahil etme stratejisi de vardı. Örneğin, büyük ölçüde göçmen işçilerden oluşan bir ev işçileri sendikası, kasıtlı olarak 30 dakika boyunca işyerinde oturarak ve Facebook üzerinden dağıtılan fotoğraflar aracılığıyla direnişlerini belgeleyerek greve katılmayı seçti. Geleneksel yürüyüşler en görünür katılım biçimiyken, grev öncesinde ve grev gününde çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi. Topluluklarındaki ataerkillik sorunlarını çözmek amacıyla okullarda ve mahallelerde halk meclisleri düzenlendi. Bu tür eylemler daha küçük ölçekte de gerçekleşti; kadınlar erkek partnerleri veya aile üyeleriyle birlikte çocuklarını evde bıraktılar ve öğleden sonralarını, arkadaşları, akrabaları ve komşularıyla buluşmak için ayırdılar.

“Grevi sokağa taşımak” için bir dizi kültürel müdahale de yapıldı. Bunların en meşhuru, Mart ayının başlarında “okula dönüş” gününde, tarihe damgasını vuran kadınları ve cinsel karşıtları ayağa kaldırmak için Santiago'nun metro istasyonlarının kitlesel olarak yeniden adlandırılması eylemini yöneten CF8M'nin yakın zamanda kurulan Sanat ve Propaganda Tugayı tarafından gerçekleştirildi.

Dört gün sonra, 8 Mart'ta Santiaguinos uyandığında, Tugay'ın bir kez daha başkentin dört bir yanındaki feministlerle işbirliği yaptığını ve şehir merkezini kesen ana cadde ve halka açık parklar boyunca heykellerin ve anıtların boyunlarına yeşil bandanalar bağladığını gördü. Her iki eylem de kamusal alanı dönüştürme arzusunu dile getiriyordu ve şiddetten korkmadan sakince yürüyebileceğimiz bir dünya tasavvur ediyordu.

Sonuç olarak, 2019 feminist genel grevi, Öğretmenler Derneği ve üç ana halk sağlığı çalışanı konfederasyonu tarafından onaylandı. Bu, onu geleneksel anlamda etkili bir grevin yanı sıra, feminist bağlamda anlaşılmaya başlayan daha geniş bir grev haline getirdi: “kümülatif bir mücadele süreci ve güzergahı olarak grev, amaç olarak genel grev ve ücretli veya ücretsiz tüm işleri ve tüm kadın işçileri kapsayan bir süreç.” Dikkat çekici bir şekilde, çoğunluğu erkeklerden oluşan bir inşaat sendikası da grevi desteklemeye ikna oldu ve diğer önemli anlarda feminist hareketle dayanışma içinde hareket etmeye devam etti.

İlk feminist genel greve eşlik eden seferberlikler 72 şehirde gerçekleşti ve diktatörlüğün sona ermesinden bu yana en büyüğüydü ki bu hareketin güç ve nüfuz kazandığının açık bir göstergesiydi. Altı ay sonra, Şili büyük bir halk ayaklanmasıyla ateş aldı. Ülkenin başkentinde binalar yakıldı ve sokaklardaki duvar yazılarında şu yazıyordu: “Neoliberalizm Şili'de doğdu ve burada ölecek.”

İsyanın altı haftasında, 25 Kasım'da, CF8M sözcüsü Alondra Carrillo, "Bu isyan anının, 8 Mart'taki kadın isyanıyla başladığını hatırlamadan anlamak mümkün değil" dediği bir röportaj verdi: "Bugünün perspektifinden, Şili'nin son zamanlardaki ayaklanmalarından ve ilerlemelerinden herhangi birini, öncelikle - feminizm aracılığıyla - derin bir sistemsel değişim için popüler bir arzuyu yeniden uyandırmayı başaran bu hareketin yörüngesini izlemeden anlamak imkânsızdır.”

Aşağıdan feminizm

1990'da demokrasiye resmi dönüşün ardından, Şilililer diktatörlük altında yapılan değişikliklerin çoğunu tersine çevirmeyi umuyorlardı. Ancak bu çaba iki büyük engelle karşılaştı. Bir yandan Pinochet rejimi altında hazırlanan anayasa taslağı, neoliberal ekonomik modeli gelecekteki reform girişimlerinden korumak için özel olarak tasarlandı. Öte yandan, geçiş döneminde iktidara gelen ve 2010 yılına kadar başkanlığı elinde tutan merkez sol Concertación (Uzlaşma) koalisyonu, sistemde önemli değişiklikler yapmakla ilgilenmedi. Sonuç, eşitsizliğin giderek daha fazla damgasını vurduğu, iyi bir yaşam kalitesinin yalnızca bedelini ödeyebilenlere sunulduğu ve geri kalanların borç toplamaya veya yoksulluğa düşmeye terk edildiği bir ülkeydi. Daha da kötüsü, diktatörlük altında görev yapan (ve suçlarına ortak olan) birçok yetkilinin itibarlarını aklamalarına ve önemli sonuçlarla karşılaşmadan kamu hizmetine devam etmelerine izin verildi.

Birlikte ele alındığında, sistemsel değişimle ilgilenen Şilililerin nihayetinde sandıkta inançlarını kaybetmeleri ve neoliberal kapitalizmin ikiz kötülüklerini ve geçmişteki insan hakları ihlallerinin cezasız kalmasını en sonunda ortadan kaldırmak için mevcut en etkili araç olarak kitlesel protestolara yönelmeleri şaşırtıcı değildir. Siyaset kurumuyla ilgili bu hayal kırıklığı, bu dönemin en güçlü harekete geçirici güçlerinin (feminist hareketin ve ekim isyanının kendisinin) neden parti liderliğini reddettiğini ve bunun yerine faaliyetlerini koordine etmek için doğrudan demokratik karar alma ve öz-örgütlenme biçimlerine güvendiğini açıklamada uzun bir yol kat ediyor.

İspanya, Arjantin ve Şili'de diğerlerinin yanı sıra, feminist kitleler, tartışma ve analizin kolektif eyleme dönüşebileceği bir alan sağlayarak hareketler arası işbirliğini kolaylaştıran bir toplumsal örgütlenme biçimi olan koordinasyon komiteleri etrafında birleştiler. Şili'de, CF8M bu kuruluşların en büyüğü ve en etkilisi. Bu, onun feminist genel grevi inşa etmedeki merkezi rolüne ve feminist öneme sahip tarihler için büyük kalabalıkları toplama gücüne atfedilebilir. Aynı zamanda, düşünceli bir analiz ya da alelacele organize edilmiş bir siyasi müdahale ile günlük öfkelere cevap vermede oldukça çevik olduğunu kanıtladı ve bu da onu, günlük olaylara feminist bakış açısını anlamak isteyen insanlar için popüler bir referans noktası haline getirdi.

Bununla birlikte, CF8M, diğer feminist projeler tarafından başlatılan kampanyaların akabileceği ve güçlendirilebileceği bir alan olarak feminist bir takas merkezi işlevi görüyor. Aynı zamanda başlı başına bir sosyal organizasyon konumunda, yani kendi projelerini başlatabilir ve başkalarını katılmaya davet edebilir. İster tek başına ister koalisyon halinde olsun, bu çalışma her zaman siyasi önceliklerin ana hatlarını ve gelecek yıl için bir mücadele güzergahını çizen canlı bir belge olarak, “hayatın güvencesizleşmesine karşı feminist program” tarafından yönlendiriliyor. Her yaz, bu program, hareketin durumunu tartışmak ve gelecek için strateji oluşturmak için ülkenin her yerinden ve ötesinden feministleri bir araya getiren yıllık bir konferans olan Mücadele Edenlerin Çokuluslu Toplantısı'nda (EPL) yeniden ziyaret ediliyor.

Şili feminist hareketi, akla gelebilecek her türlü sosyal ya da politik örgütlenmenin yanı sıra, her Dünya Kadınlar Günü'nü güçlendirmek için sokakları sararak mücadeleye katkıda bulunan önemli sayıda bağımsız bireyden (feministas sueltas olarak adlandırılıyor) oluşan karmaşık bir mozaik. EPL de bu çeşitliliği ve onunla birlikte gelen tüm potansiyel çatışmaları kucaklamak için bir alan konumunda.

EPL'deki ara oturumlar sırasında, katılımcılar, ana programatik eksenler etrafında analizi geliştirmekle görevlendirilir, toplantı odaları, her yaştan düzinelerce terli, odaklanmış ve fikirlerini söylemeye hazır aktivistle kapasitelerini doldurur. Siyah ve göçmen feministler, hareketin merkezinde kimin deneyimlerinin olması gerektiği konusundaki konuşmayı etkili bir şekilde değiştirdiler. Ara oturumlar aynı zamanda kölelik karşıtı feministlerin genel feminist grevi inşa etme sürecine mahkûmların dahil edilmesi için daha derin bir taahhüt talep ettiği alandı. Bu müdahaleler ve diğerleri, hareketin değişen kriz ve baskı ikliminde uygun kalmasına yardımcı olan siyasi yöneliminde önemli dönüşümleri zorladı.

Kesintisiz bir direniş öyküsü

COVID-19 pandemisi altında geçen zor bir buçuk yıldan sonra, vakalar nihayet yönetilebilir seviyelere geri döndü ve nüfusun yüzde 70'i tamamen aşılanmışken, örgütlü feministler sokaklara güvenli bir şekilde dönme yeteneklerine giderek daha fazla güveniyorlardı. Bu duygu, Eylül'ün, hükümete siyasi faaliyetleri denetlemek ve suç saymak için özel yetkiler veren genişletilmiş istisna halinin son ayı olacağının duyurulmasıyla desteklendi. Bu haber yeterince erken gelemezdi, çünkü Anayasa Konvansiyonu içindeki feminist gündemi ilerletmek ve Ekim isyanının siyasi tutsaklarına özgürlük sağlamak için dış baskıya acilen ihtiyaç duyulduğu konusunda yaygın bir fikir birliği vardı.

11 Eylül Cumartesi günü, siyahlara bürünmüş protestocuların diktatörlük altında işkence gören, öldürülen veya kaybolanların onuruna düzenlenen yıllık geçit töreni beklentisiyle toplanmaya başladığı Santiago şehir merkezinde bulutlu ve gri bir şafak söktü. Demokratik olarak seçilmiş Salvador Allende hükümetini gasp eden 1973 darbesi, çoğu bunu ilk elden deneyimlemek için çok genç olsa da, bu yıldönümünü kutlayan insanlar için eski bir tarih değildi. Diktatörlüğün mirası, bu ülke üzerinde, özellikle de görünüşte demokratik hükümetlerinin isyana Pinochet rejimi altında uygulanan aynı acımasız taktiklerin çoğuna başvurarak yanıt verdiğini görecek kadar yaşamış olanlar üzerinde güçlü bir şekilde ağır basıyor.

Şili'de Anmalaae, direnişin hatırasını bile yok etmeye çalışan terör kampanyasının reddi olan siyasi eylemlerdir: Bu yıl, katılımcıların çoğunluğu kölelik karşıtı sloganlar altında miting yaptı ve siyasi tutuklulara özgürlük talep eden pankartlar ve dövizlerle yürüdü. Geçmişteki insan hakları ihlallerinin sonuçlanmamasının, bugün devam eden devlet şiddetine zemin hazırladığını öne süren feministler, bu mücadelede önemli bir güç. Böylece diktatörlük döneminde kayıp yoldaşları, ortakları ve aile üyeleri için adalet talep eden atalarının geleneğini sürdürüyorlar.

CF8M tarafından yapılan bir çağrıya yanıt veren bir grup feminist, her biri diktatörlüğe direnirken öldürülen ya da ortadan kaybolan bir kadının adının yazılı olduğu 137 kırmızı bandana taşıdı. Kuzeye, Cementario General'e doğru yürüdüklerinde, ölenlerin isimlerini seslendirdiler, ardından her birini çınlayan bir Burada! Sesi takip etti. Sokaklar dumanla kaplandığında ve tazyikli sular yükseldiğinde bile bunu sürdürdüler. Hem geçmişteki hem de şimdiki devlet şiddetine tepki olarak, feministlerin tek bir “golpe”yi (ne kaldırılan bir el ne de bir darbeyi) affetmeyeceklerini veya unutmayacaklarını ilan ettiler.

Şilili feministler, geçmişle olan ilişkilerinden bahsederken sıklıkla, ataerkil baskıya karşı duran herkesin mücadelelerini kesintisiz bir direniş anlatısında birleştiren, tarih boyunca yolunu ören bir “kırmızı iplik” metaforuna başvururlar. CF8M Hafıza ve İnsan Hakları Komitesi üyelerinin sözleriyle, “Feminist hafıza, sadece kitaplardan alınmayan, sadece kütüphanelerde bulunmayan, sokaklarda, toplumda gerçekleşen bir inşadır.” Kırmızı iplik, mücadelede aktif olan hepimizi birbirine bağlıyor ve biliyoruz ki, inşa ettiğimiz bu feminist hafızada, kendi yerlerini anlamaya çalışan gelecek nesiller, bugün yapmakta olduğumuz tarihin bir gün sırtını dönecek. Bu feminist hafıza, her yeni neslin mücadelesini kumaşa dahil etmek için birçok el kullanılarak, sanki bir dokumaymış gibi günden güne örülüyor. Kırmızı bandanalar taşıyan feminist birlik başkentte yürürken, onların duaları devlet şiddeti sonucu ölen diğer kadınları anma çağrılarıyla karıştı. Bunlar arasında, ülkenin güneyindeki doğal çevreyi ve atalardan kalma Mapuche topraklarını savunmak için yaptığı çalışmalardan dolayı öldürüldüğüne inanılan yerli bir aktivist olan Macarena Valdés ve Joane Florvil vardı. Santiago'da yaşayan ve kız bebeğini terk etmekle suçlanan Haitili genç bir anne, bir ay sonra ölümüyle sonuçlanan bir dizi olayda tercümanı reddetti ve vahşice tutuklandı. Her yeni adaletsizlik veya direniş hikâyesi, kendi tarihimize dair anlayışımızın, uygulamak istediğimiz feminizm kadar çoğulcu olmasını sağlayarak, daha önce yaşananlarla iç içe geçecek yeni bir ipliği temsil ediyor.

“Ataerkillik düşecek. Feminizm kazanacak"

Bizi canlandıran bu yeni feminizm, her biri içinden çıktıkları toplulukların önceliklerini ve koşullarını yansıtan birçok biçim aldı. Henüz bütünlüğü içinde tam olarak kavranmamış olsa da, çapraz feminizm, kesişimsel feminizm ve belki de en kapsamlı olarak “%99 için Feminizm” olarak incelendi. 2019 manifestolarında Arruzza ve diğerleri, sonuncusunu, her türlü baskı ve sömürüyü üstlenmeden elde edilemeyecek olan “derin, geniş kapsamlı toplumsal dönüşüm” arayışı olarak tanımlıyor. “Yüzde 99 için feminizm sadece antineoliberal değil, aynı zamanda antikapitalisttir” demekte süratliler.

Bu, bu dönemin ortaya çıkan feminist hareketlerinin karmaşıklığını tam olarak özetlemese de, dünyanın her yerindeki feministlerin, hayatımızın şartlarını belirleyen ekonomi ve hükümet sistemlerine doğrudan meydan okumadan baskılarımıza son veremeyeceğimiz sonucuna vardıkları inkâr edilemez.

Bir tür olarak, büyük olasılıkla kalıcı bir örtüşen kriz durumuna girdiğimiz gerçeğinden artık kaçamayız. Şili'de ve başka yerlerde neoliberal kapitalizm, serbest piyasa ekonomisinin doğal sonucu olduğu söylenen özgür ve adil demokratik toplumları meydana getirmeyi başaramadı. Bunun yerine, yaygın güvencesizliğin ve azınlığın kârına katkıda bulunan yaygın çevresel yıkımın fazlasıyla gerçek sonuçlarına terk edildik. COVID-19 pandemisi ve insan kaynaklı iklim değişikliğinin artan etkileri, birçok kişinin çözüm aramasına neden oldu ve aşırı sağcılar, insanların korkularını ve istikrarsızlığını kendi soykırım amaçları için kullanarak durumdan yararlanmaya hevesli.

Dünyanın her yerinde neoliberalizme ve otoriterliğe tehdit oluşturmaya devam eden çoğulcu feminizm, bu karşılıklı garantili yıkım kültürüne bir alternatifi temsil ediyor. Kesişen baskıların odağındaki konumları nedeniyle ataerkillik altında en şiddetli şekilde acı çekenler, hayatları pahasına bile olsa savaşmaya istekli olduklarını kanıtladılar. Bu yılmaz ruh, 2018'de Brezilya'da Jair Bolsonaro'nun yükselişine karşı kadınların #EleÑao (O Değil) protestoları, Amerika Birleşik Devletleri'nde 2020'de George Floyd'un öldürülmesiyle tetiklenen ırkçılık ve polis karşıtı protestolar ve Türkiye'de, kadınları şiddetten korumaya yönelik uluslararası Avrupa Konseyi anlaşmasından -“İstanbul Sözleşmesi” - bu yıl çekilmesine karşı çıkan feminist protestolarda bulunabilir.

Şili ve yerli toprakları boyunca, başka bir (yolu) yaşamı mümkün kılmaya kararlı feministler olarak, gücümüzü kimseye devretmek zorunda olmadığımızı kendimiz için doğruladık. Yerli, siyah, queer, trans ve daha pek çok feminizmden tüm çeşitliliğimizle kendimiz adına konuşabiliriz. Günlük hayatımızı savaş alanımız haline getirdik, çünkü çocuk yetiştirmek ve sevdiklerimize bakmak, var olan en temel emek biçimidir. Ayrıca, bizi kendi tarihimize bağlayan kırmızı iplik sayesinde, şiddetli bir hükümete nasıl direneceğimizi ve topluluklarımızın bir krizden kurtulmasına nasıl yardımcı olacağımızı biliyoruz. Ve elbette, nasıl vuracağımızı biliyoruz - her yerde ve aynı anda.

Belki de en önemlisi, bu süreçte birbirimizi bulduk, sadece sokaklarda değil, hayatımızın dönüşüm gerektiren her alanında. Bugün dünyanın başka yerlerine bakabiliyor, yabancı dillerde bize geri atılan sloganlarımızı duyabiliyor ve yalnız olmadığımızı ve bir daha asla olmayacağımızı biliyoruz. “Madem ki birlikteyiz, madem ki bizi görüyorlar” diye bağırmak için sesimizi yükselttiğimizde, geri dönüş artık o kadar imkansız görünmüyor: “Ataerkillik düşecek. Feminizm kazanacak.”

“Artık birkaç ay önceki gibi değiliz ve bu ülke bir daha asla eskisi gibi olmayacak. Radikal, yeni siyasi ufuklar açtık. Bugün var olan olasılıklar, devam eden çalışmalarımızın bir ürünüdür: hiçbir şey bir hediye olmamıştır ve kimse bunu elimizden alamaz. Hayat yaşamaya değer olana kadar savaşmaya devam edeceğiz.”

                                                        Feminist Genel Grev 2020 Manifestosu                                                                                                                                                                                  8 Mart Feminist Koordinasyon Komitesi

*Çeviri: Derya Doğan

*Kaynak: https://roarmag.org/magazine/chiles-feminists-are-the-memory-of-the-future/


Etiketler : Şili, Şili'de Anayasa yapımı, Şilili kadınlar, Ni Una Menos, Yeşil mendilliler, Şilili feministler,


...

Bree Busk