Kadıneki Yazı,

Seçimin kalbi direngen Kürt kadınların mücadelesinde


Yurdusev Özsökmenler-14 Oca 2024

Kürt Kadın Hareketi ilk olarak 1999’da bu alana müdahale ederek yerel yönetimlerdeki erkek egemen iktidar alanını dönüştürmeyi ve kadınların iradesini, söz, talep ve kararlarını kent yönetimine katmayı hedefledi ve bu konuda adımlar attı

Yerel seçimler yaklaştıkça dikkatler İstanbul’daki seçim üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Tayyip Erdoğan’ın prenslerinden biri olan Murat Kurum mu kazanacak yoksa Ekrem İmamoğlu mu? Televizyonlar sabah akşam bunu tartışıyor. Bizim gözlerimiz ise Amed, Mardin, Batman, Van gibi kentlerin de içinde yer aldığı Kürdistan kentleri üzerinde. Çünkü DEM Parti, yerel seçimlere, kendinden önceki partiler gibi eş başkanlık ve fermuar sistemi ile girecek ve on binlerce kadın, kayyımların gasp ettiği kazanımlarına bir kez daha sahip çıkmak için mücadele edecek. Bu yüzden biz kadınlar için seçimin kalbi İstanbul’da değil bu kadınların direngen mücadelesinde atacak.

3 kadın belediye başkanı ve birkaç kadın meclis üyesi ile başlayan yerel yönetim deneyiminin kadınlara ve genel olarak topluma kazandırdıklarına kısaca bir göz atmak bile AKP ve R.T. Erdoğan’ın neden kayyımlar eliyle ilk önce kadın kazanımlarına saldırdığını ve onları yok etmeye, unutturmaya ve hafızalardan silmeye çalıştığını anlamaya yeter.

Yerel siyaset, yaşama ait her şeyi içerir. Nasıl bir kentte, nasıl bir çevrede, nasıl bir evde yaşamak istiyoruz? Komşularla ilişkilerimiz, kültürel, sosyal ve spor etkinliklere katılma şansımız, çarşı/pazara ulaşımımız, çocuklarımızın nasıl bir okula gittiği, sokağımızın, temizliği, suyun akıp akmadığı ve daha birçok şey doğrudan yerel siyasetin konusudur. Ancak yerel siyaset sadece insanların yaşadıkları yerlerdeki ortak ihtiyaçlarını karşılamakla ilgilenmez. Bu ihtiyaçları karşılarken hangi yol ve yöntemlerin izlendiği; kent ve kentlileri ilgilendiren işler hakkındaki kararların nasıl alındığı; kentte yaşayanların bu karara ne kadar katıldığı ile de ilgilenir. Bu nedenle yerel yönetimler demokratik ve siyasi kurumlardır. Üstelik topluma en yakın örgütlenmeler olduğu için katılımcılığın uygulanmasının en kolay olduğu kurumlardır. Doğru yöntemler uygulandığında yerel yönetimler için demokrasinin beşiği, demokrasi okulu demek yanlış olmaz.

Türkiye’de ise yerel yönetimler ve belediyeler esas olarak erkek egemen tekçi devlet sisteminin yereldeki uzantısı, belki de en erkek ve merkezi yönetim yeri; üstelik kent rantının paylaşımının temel aracı olarak görülüyor. Belediyelerde çalışanların, meclis üyelerinin, belediye başkanlarının hemen hepsi erkek. Kadınların oranı bindelik ölçülerle hesaplanıyor.

Kürt Kadın Hareketi ilk olarak 1999’da bu alana müdahale ederek yerel yönetimlerdeki erkek egemen iktidar alanını dönüştürmeyi ve kadınların iradesini, söz, talep ve kararlarını kent yönetimine katmayı hedefledi ve bu konuda adımlar attı.

1999 seçimlerinde 3 kentte pilot olarak kadın adayların gösterilmesi kararı alındı ve Mukaddes Kubilay Doğubeyazıt’ta, Cihan Sincar Kızıltepe’de ve Ayşe Karadağ Derik’te belediye başkanı seçildi. Zaman zaman erkeklerin yoğun itirazıyla karşılaşsa da kadınların yerel yönetimlerde yürüyüşü devam etti. Üçten dokuza, dokuzdan 14’e ve nihayet eş başkanlığa giden yolda kadınlar attıkları her adımla; daha çok erkeklere hizmet eden, daha çok erkeklerin çalıştığı ve daha çok erkeklerin gelip gittiği merkezi/bürokratik belediye yönetimlerinde yapı bozucu bir işlev yüklendiler.

Daha ilk seçimden itibaren çekinmeden kapısını çalabilecekleri, sorunlarını paylaşabilecekleri, kendilerini dinleyip taleplerini yerine getirecek bir kadının belediye başkanı olma ihtimali kadınların seçim çalışmalarına da aktif olarak katılmasına yol açtı. Pek çok kadın bu çalışmalara ‘oyumuzu bu kez kendimize’ vereceğiz diyerek katıldı.

Seçilen belediye başkanları ise rutin belediye hizmetlerini yerine getirmeye çalışmanın yanı sıra esas olarak erkek egemen eril zihniyet ve uygulamalarla mücadele ettiler. Kadınlar belediyelere gidip gelmeye, taleplerini iletmeye ya da evde eşleri veya aileleri ile çözemedikleri sorunları belediye başkanı ile paylaşmaya ve çözüm için destek istemeye başladılar. Kadınlara yönelik hizmetler her gün arttı. Bölgede pek sokağa çıkmayan kadınlar artık ‘belediye başkanı da orada’ diyerek kültürel etkinliklere katılmaya; kooperatifler bünyesindeki kilim ve tekstil atölyeleri, yöresel yemek evi, kuaför gibi yerlerde çalışmaya; kadın semt pazarlarında ürettikleri ürünleri satmaya; yaşam ve danışma merkezlerinde gördükleri şiddeti anlatmaya ve buna karşı mücadele etmeye; resim, müzik, bilgisayar, bilgisayarlı muhasebe, yönetici sekreterlik, ehliyet, el sanatları, okuma/yazma ve eğitim destek kursları ile seminer/konferanslarda kendilerini her konuda geliştirmeye; bilinçlenmeye; toplumsal yaşama daha çok katılmaya başladılar. Böylece eve hapsedilmeyi ya da sınırları erkekler tarafından çizilmiş bir çerçevede hareket etmeyi aşarak ataerkil hareket normlarını bir anlamda yıkmaya başladılar.

Sadece bu kadar da değil. Ekolojik, demokratik, cinsiyet özgürlükçü paradigmayı kadın belediye başkanları ve eş başkanlar daha dinamik olarak hayata geçirdiler. Buna ilişkin pek çok örnek verilebilir.

Belediyelerde mevcut yönetim biçimi tek adama dayanır. Belediye başkanı “Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediye personelini atamak, bütçeyi uygulamak” (Belediye Kanunu) gibi birçok yetkiye sahiptir. Bir de mensubu olduğu parti belediye meclisinde çoğunluksa tek adam yönetimi tam yerleşmiş olur. Zaten R.T. Erdoğan da belediyede bu tedrisattan geçmiş ve kedisine pek uygun bulduğu için bu tekçi merkeziyetçi yönetim biçimini devlet yönetimine taşımıştır.

Kadın başkanlar ve eş başkanlar bu tekçi/merkezi yönetim biçimini değiştirerek daha kollektif bir yönetim tarzını hayata geçirmeye çalıştılar. Yasada olmamasına rağmen başkanlık kurulu oluşturarak, yönetimi bu kurula devrettiler. Belediyede çalışan ve meclis üyesi kadınlardan oluşan Belediye Kadın Meclisleri kurarak ve ona bütçe ayırarak kadın çalışmalarında bu kurulu etkin hale getirdiler. Kent konseyleri, kadın meclis ve dernekleri, meslek örgütleri ile sürekli görüş alışverişinde bulunarak onların deneyim ve birikimlerini yönetimlere katmayı sağladılar. Böylece daha yatay bir yönetim tarzı uygulamaya ve kararların kollektif olarak hayata geçirilmesini sağlamaya çalıştılar.

Belediyelerde personel alımı ve istihdamı norm kadroya göre yapılmak zorundadır. Ancak norm kadroda bulunmamasına rağmen Kadın Politikaları Daire Başkanlığı, Kadın Politikaları Müdürlüğü ve bunlara bağlı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Birimi, Kadın Eğitimleri Birimi ve Kadın Ekonomisini Güçlendirme Birimi gibi birimler oluşturuldu. Alo Şiddet Hatları, kadın sığınakları ile kadın dayanışma merkezleri kuruldu.

Yukarda da belirttiğimiz gibi belediyelerde çalışanların çoğunluğu erkektir ve şantiyelerin, makine parklarının, temizlik işleri ile imar müdürlüklerinin başında erkekler vardır. Kadın belediye başkanları ve eş başkanlar bu erkek yapıyı değiştirmek için personel istihdamında ve terfi uygulamalarında kadınlara pozitif ayırımcılık uyguladılar. Zaman içinde kadın personel sayısı arttı ve kadın çalışanlar aktif görevlere getirildi. Birçok belediyede şantilerin, makine parklarının, temizlik işleri ve imarın başına kadın müdürler atandı.

İşçi ve memur toplu sözleşmelerinde kadına yönelik şiddet uygulayan belediye personeline müeyyide uygulayan hükümlerin yer alması sağladılar. 8 Mart’ın belediyedeki kadın personeller için tatil olması da toplu sözleşmelerde yer aldı.

Kentlerde hizmetler de esas olarak kentin merkezine yapılır. Sinemalar, tiyatrolar, lokantalar, kafeteryalar, mağazalar ve diğer alışveriş yerleri, belediyelerin sosyal tesisleri genellikle kentin merkezindedir. Yatırımlar genellikle kent merkezlerine yapılır; her zaman aydınlık, bakımlı ve temizdirler. Kentlerin çeperine gittikçe hizmet azalır, sokaklar karanlıklaşır ve temizlik ihmal edilir. Kadın belediye başkanları ve eşbaşkanlar bunu tersine çevirerek ilk hizmetleri kentlerin çeperine götürdüler ve belediye sosyal tesislerini ilk önce buralarda kurdular. Eğitim destek evleri, kütüphaneler, kadın yaşam ve dayanışma merkezleri, mahalle evleri, ana çocuk sağlık merkezleri, parklar mahalle içlerine yapıldı. Kadınlar ve çocuklar ulaşım araçlarına binme zorunluluğu olmadan sosyal ve kültürel etkinliklere ulaşma imkanına sahip oldular.

İmar planlarındaki değişiklikler ve yeşil alanların imara aşılması ile kentler en önemli rant paylaşım alanlarından biridir. R.T. Erdoğan’ın belediye aşkı da kentlerdeki bu ranta el koyma ve yandaşlarına dağıtma arzusundan başka bir şey değildir. Kent rantının en yüksek olduğu İstanbul’a inşaatçı Murat Kurum’u aday göstermesi de bunu kanıtlıyor zaten.

Kadın belediye başkanları ve eşbaşkanlar imar planlarını halkın denetimine açarak şeffaf bir şekilde gerçekleştirdiler. Çok gerekli olmadıkça plan değişikliği yapmadılar. Dere yatağı, tarım alanı, zeytinlik gibi yerleri imara kapattılar. Belediyeye ait sosyal donatı alanları ile yeşil alanları titizlikle korudular, hatta genişlettiler. Mahallere onlarca park yaparak kentin yeşille buluşmasını ve başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere halkın buralarda nefes almasını sağladılar. Kentin rant alanı değil toplumsal yaşam alanı olması için çaba gösterdiler.

Dünya Kadınlar Günü’nün 100. Yılı olan 2010 yılında, 8 Mart’ta, Diyarbakır 3 gün kadın kenti ilan edildi. Konferanslar, paneller, seminerler, öykü yarışması, sergiler, müzik dinletileri, dans gösterileri, sinema gösterimleri, tarihi alanların ziyaret edilmesi, yürüyüş ve mitinglerin yer aldığı etkinliklere Kürdistan ve Türkiye’den binlerce kadın katıldı.

Kadınların yerel yönetimlerdeki deneyimlerini paylaşmak, eksikliklerini tamamlamak ve hem de bu alandaki eğitimleri sürekli/kalıcı hale getirmek için Yerel Yönetimler Kadın Akademileri kuruldu. Yerel yönetimler tarafından imzalanabilen Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı (CEMR) birçok belediye tarafından imzalanarak gerekleri yerine getirilmeye çalışıldı.

Ve eşbaşkanlık sisteminin hayata geçirilmesi ile tekçi/merkeziyetçi sisteme en ağır darbe vuruldu. Daha önce siyasi partilerde uygulanmaya başlayan eşbaşkanlık sistemi 2014 yerel yönetimler seçimlerinde ve sonrasında belediyelerde de uygulanmaya başlandı. Dünyada kamusal yönetimde ilk kez hayata geçirilen bu uygulama devrim niteliği taşımaktaydı. Eşbaşkanlık sistemi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğünü esas alarak yaşamın bütün alanlarına dair politika üretme ve uygulama süreçlerine dahil olmasının yanı sıra yönetim mekanizmalarında erkek egemen iktidar olgusu ile mücadele etme, tekleşmiş iktidarı dağıtma ve sönümlendirme amacıyla da hayata geçirilmiş bir uygulamadır. Çünkü iktidar, erkek egemenliğinin süregeldiği bugünkü toplumlarda her zaman ve her durumda güce, hegemonyaya, zora, baskıya, tekçiliğe ve merkeziyetçiliğe dayanır. Bu bazı toplumlarda otokratik diktatörlükler biçiminde bazılarında ise daha demokratik biçimlerde olabilir ama özü pek değişmez. Eşbaşkanlık sistemi ise eşitliği, paylaşımı, kollektif çalışmayı, çoğulculuğu ve ademi merkeziyetçi yatay örgütlenmeyi esas alan bir sistemdir. Eşbaşkanlık, kadınla erkeğin iktidarı paylaşmasını değil bu iktidar zihniyetini yıkmayı amaçlar.     

Yukarda özetlemeye çalıştığımız 20 yıllık yerel yönetimler deneyimi eksiğiyle, fazlasıyla, kadınlara pek çok şey kazandırdı ve onlar lehine pek çok şeyi değiştirdi. 1999’da kadınlar ilk kez belediye başkanı olduklarında bir deneyim yoktu; onlar yaparak öğrendiler, öğrenerek yaptılar. Süreç içerisinde adım adım hem demokratik ekolojik kadın özgürlükçü yerel yönetimler modeli ortaya çıktı hem de halk kendi kendini katılımcı bir şekilde yönetebileceğini pratikte deneyimledi. Hayata geçirilmeye çalışılan model devleti küçülterek toplumun ortak iradesini yönetime katmayı, bir anlamda toplumun öz yönetimini gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Bunun için ikili hukuk sistemi uygulandı. Bir yandan mümkün olduğu kadar yasal duruma dikkat edilmeye çalışılırken öte yandan gerektiğinde yasalar aşıldı ve iç hukuk esas alınarak antidemokratik yasaların değişmesi için mücadele edildi.

Bu süreçte kadınların görünürlüğü giderek arttı ve erkeklerle benzeşmeden siyasal alanda yer aldılar. Kadınların hayata ve siyasete aktif katılımı toplumda da önemli değişimlere yol açtı. Erkek egemen kodların yerini eşitlikçi yaşam biçiminin kodları; hegemonyacı anlayışların yerini katılımcı anlayışlar almaya; bireysel çıkarlar yerine kollektif çıkarların önemi kavranmaya, demokratik siyaset gelişmeye ve toplum demokratik temelde yapılanmaya başlandı. Bütün bunlar elbette tekçi, milliyetçi erkek egemen zihniyetine sahip devleti ve onun temsilcisi AKP iktidarını korkuttu. Hem 2014 hem de 2019 seçimlerinden sonra seçilen belediye eş başkanlarını görevden alarak kayyımları atadılar. Kayyımlar ise ilk olarak kadın kazanımlarını hedef aldı. Kadın merkezlerini, sığınakları, kadın politikaları daire başkanlıklarını, kadın müdürlüklerini ve bağlı birimlerini kaldırarak, kadın projelerini iptal ederek, kadınlara yönelik istihdam alanlarını işlevsizleştirerek, anadilde hizmet veren kreşleri kapatarak, kadın düşmanı politikaları devreye koydular. Etrafı beton duvarlarla örülen, içine ve etrafına polislerin yığdığı belediyeler, toplumsallıktan koparılarak yeniden merkezi hükümetin izdüşümü haline geldiler. Kadınlara da bütün kazanımlarını unutturmak bir anlamda hafızasızlaştırılmak istendi.

Şimdi önümüzde yine yerel yönetimler seçimi var. Kadınlar yine bütün renkleri ile ve kararlılıkla mücadeleye atılacaklar ve hafızasızlaşmayı ret ederek gasp edilen kazanımlarına bir kez daha sahip çıkacaklar. Kayyımlar nedeniyle kesintiye uğrayan yerel yönetimlerin demokratik ve toplumsal değişimi konusunda önemli adımlar atacaklar. Bu nedenle 30 Mart seçimlerinde kadınların kalbi Kürt kentlerinde ve direngen Kürt kadınlarıyla birlikte atacaktır.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Eşbaşkanlık, Kürt kadın mücadelesi, Kürt kadınlar, Yerel yönetimler, Belediyeler, Yerel Seçimler,


...

Yurdusev Özsökmenler