Kadıneki Yazı,

Paris'ten Silopi'ye, Helince'den İzmir'e; Katili tanıyoruz!


Zeynep Altınkaynak-01 Tem 2021

Bu cinayetlerin hiç biri tesadüf değil, hiçbiri genel geçer doğrularla açıklanabilecek, devlet ve iktidarın zulmüyle, vahşiliğiyle ifade edilebilecek kadar sıradan değil, bilakis her bir cinayet, her bir katliam tarihsel mesajlarla yüklü...

Şahmaran’ın hikâyesini duymayanımız yoktur. Asırlardır dilden dile anlatılan, sözlü tarihin en akışkan hali 'çirok’larda yaşayan, yeni evlenen kadınların elleriyle beyaz bir kumaşa nakşettiği, Kürdistan’ın pek çok yöresinde evlerin duvarlarını süsleyen Şahmaran… Mar’lar ülkesinin anasoylu hafızası, tüm zamanların bilgisine ve bilgeliğine tanıklık etmiş, devletli uygarlığa başkaldırmış, kendi özgür alanlarını, kendi öz gücüyle yaratmış bir tarihsel imge, bir efsane…

Fakat Şahmaran aynı zamanda anasoylu uygarlığa ve onun tüm tarihsel mirasçılarına yönelik vahşet sınırlarında seyreden şiddetin de çarpıcı anlatısıdır. Kadının öz savunması kırıldığında nelerin yaşanabileceğinin örneğidir. Erkek egemenlikli sistemin kadın şahsındaki tüm yaratımlarına karşı en sistematik ve örgütlü saldırılarından biridir. Bir nehrin iki kolu gibi akan devletli uygarlığın ve demokratik uygarlık güçlerinin yaman çarpışmasıdır. Kendisine ve kavmine tüm uygarlık kirlerinden uzakta, efsaneye göre yerin 7 kat altında komünal bir yaşam kuran Şahmaran’ın dünyası tüm toplumsal doğa özlemlerimize yanıt gibidir. Zamanın padişahının amansız hastalığını tedavi etmek için öldürülen Şahmaran, hakikat yüklü imgelerle dolu bir hafızadır. Padişah, vezir, Camsap… İktidar, siyaset, tetikçi… Erkek egemenlikli uygarlığın zehrinden içmiş zalimler zinciridir. Hikâyede öldürülen, öldürülmekle kalmayıp parçalara ayrılan, kanı içilen, eti yenen Şahmaran geçmişten günümüze, anasoylu toplumdan bize bir mesaj taşımaktadır. Devletli uygarlığın ihanetine uğrayan bilgelik ve toplumsallıktır Şahmaran, erkeğin ihanetine uğrayan kadındır, sistematik ve planlı şiddetin mitolojik anlatımıdır. 

Direnişi yaşam eylemiş kadın özgürlük geleneğimiz için Şahmaran’ın hikâyesi, bir efsane, bir mit değil yaşamın ta kendisidir. Binyıllardır erkek egemenlikli uygarlığın sistematik saldırılarıyla yüz yüze kalmış binlerce mücadeleci kadının yaşam öyküsüdür. Her birimiz kendimizden bir imge buluruz bu öyküde, her zulümkardan bir parça taşır bu öykü. Kadın özgürlük mücadeleleri büyüdükçe, Şahmaran imgesi de güncel olarak tekrarlanmakta, güçlenmektedir.

Yüzyıllardır Şahmaran’ın öyküsüyle büyümüş, bu öyküyle uyarılmış, bu tarihsel mirastan beslenmiş Kürt kadınları, bugün tüm canlılığıyla bu derslerle dolu tarihi baştan yaşamaktadırlar. Son yıllarda tırmanan fakat esasen başından beri bir strateji olarak benimsenen; ‘Önce kadınları vurun’ düsturu, bugün AKP-MHP faşizmi eliyle sistematik olarak tekrarlanmaktadır. Hep kadın vuruldu önce, ilk önce hafıza taşıyıcı, toplum kurucu kadın hedeflendi. Mazdek’in ölümünden sonra isyana ve hareketine öncülük eden Hürrem, Hürrem’in sadık bir dostu ve savaşçısı Cavidan, Malabadi Köprüsü'ne ruhunu veren asil Rindexan, Dersim’de karnı süngüyle deşilen kadınlar ve daha niceleri… Erkek egemenliği devamlılığını sağlamanın ve iktidarını büyütmenin ilk ve en kökten çözümü olarak direnen kadın damarını kesmeyi zalim, kanlı bir yöntem olarak belledi. 

Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in Paris’in orta yerinde vahşice katledilmesi aynı uygarlığın ürünüdür. Silopi’de Seve Demir ve arkadaşlarının bilinçli, hedef seçilerek katledilmeleri, Serekaniye işgal savaşının en kızgın yerinde Hevrin Xelef suikastı, Kobane’nin Helince köyünde hava saldırılarıyla katledilen Kürt kadınları, DAİŞ’in tetikçiliğinde vurulan Seda Faysal El Hermas ve Hinde El Xider ve en son İzmir’de vahşice katledilen Deniz... 

Bu cinayetlerin hiç biri tesadüf değil, hiçbiri genel geçer doğrularla açıklanabilecek, devlet ve iktidarın zulmüyle, vahşiliğiyle ifade edilebilecek kadar sıradan değil, bilakis her bir cinayet, her bir katliam tarihsel mesajlarla yüklü ve günlük olarak üretilen ve türetilen sistematik bir şiddetin ürünüdür. Cinayetlerin hepsinin hedef ve faillerine bakınca çok net gördüğümüz bir şey var, erkek egemenlikli vahşet bize her bir katliamla ayrı bir mesaj veriyor. 

Sakine Cansız'la 40 yıllık kadın özgürlük damarı, Amed zindanında celladının, işkencecisinin yüzüne tüküren cesaret timsali devrimci kadın damarı hedeflendi. Ne tarihi tesadüftü bu katliamın ne de yeri. Ülkede barış umuduna dair kıpırtıların olduğu bir anda tarihsel ve mekânsal bir sınamayla radikal Kürt kadın damarına bir mesaj verildi. Silopi’de Seve Demir, Fatma Uyar ve Pakize Nayır şahsında devletin Kürt kentlerine en vahşi saldırılarını örgütlediği, şehirlerin toplarla, havanlarla dövüldüğü bir dönemde Kürt kadın siyasetine bir taraf seçme çağrısı yapıldı. Ya binalara hapsolacak ve burjuva demokrasisinin yöntemlerine teslim olunacak ya da halkının omuz başında yürüyecek, direnişi yükseltecek karşılığında da en alçakça yöntemlerle hedef seçilecekti. Hevrin Xelef suikastında, Seda ve Hinde’nin DAİŞ eliyle işkence edilerek katledilmesinde süreç ve içerik bakımından farklılıklar olsa da özde aynı vurgular vardı. Geçtiğimiz günlerde ilk yılını andığımız Helince katliamında da durum farklı değildi. Anne-genç ayırmadan kadın özgürlükçü paradigmanın taşıyıcısı ve inşacısı kadınlar hedeflendi, köylerinin orta yerinde katledildiler. Her bir katliam, her bir cinayetle radikal özgürlük damarı hedefleniyor, her vahşi yönelimle kadın toplumsallığı kurutulmak isteniyor, Kürt kadınlarının gözü korkutulmak isteniyor. Ve tüm bu katliamlar silsilesi içinde kalanlara tek yol kalıyor, direnmek, daha güçlü direnmek, hep direnmek…

Ve Deniz… Faşizmin en uç boyutlara tırmandığı, ülkede demokrasi adına yaprak kımıldamadığı bir süreçte, alternatif bir yaşam iddiasıyla emek veren, özgürlük iddiasıyla kelle koltukta gezen cesur bir Kürt kadını… 4 kardeşi özgürlük mücadelesinde bedeller vermiş, kendisi de bu özgürlük çizgisinden bir adım sapmadan yürümüş, iddialı bir genç… Toplumun en karasına, büyük karanlığa gömülmek istendiği, toplumsal sorunların zirve yaptığı, savaşın en uç boyutlara tırmandığı süreçte Deniz ve Deniz gibi binlerce Kürt genci, kadını elbette korkulu rüyası olacak katillerin, bu sebeple bu katliamda daha önceki katliamlar zincirinin bir halkasıdır. Ne Sakine Cansız’dan kopuktur Deniz’in hedef seçilmesi ne de Helince’den. Tüm bu katliamların ardında ismi, cismi değişse de aynı zihniyet, aynı güç vardır. Kadınca, özgürce bir dünya umudu ve çabasını karanlığa boğmak isteyen, parçalara ayırmak isteyen, kanını içmek isteyen zihniyet Şahmaran efsanesinin tekerrürüdür. O gün padişah, dün devlet, bugün siyasal iktidar… O gün vezir, dün ajan, bugün işbirlikçi… O gün Camsap, dün tetikçi, bugün DAİŞ… Bu tarihsel bir erkek uygarlık ittifakıdır. İsimler değişse de amaç ve hedef değişmiyor. Mekân ve tarih değişse de yaşananlar aynı kalıyor. Şahmaran’ın bedeninin parçalara ayrılmasıyla Deniz’in cansız bedenine işkence yapılması arasında hiçbir fark yoktur. Nasıl ki Şahmaran vurularak kadın bilinci, iradesi ve özgür duruşunun ortadan kalkması hedeflendi, bugünde Deniz’i katleden zihniyet aynı düsturla hareket etti. 

Ah Deniz… Bizi, öfkemizi, isyanımızı, acımızı hissettin, duyumsadın biliyorum. Son anında neler hissettin bilinmez ama adın her anıldığında bizim hafızamızda gülen yüzün, son mütevazı kahvaltı sofran, cesaretin, direnişin, bilincin kalacak, anın kalacak ve anılarından büyük direniş an’ları yaratmak sözümüz ve ahdımız olacak. Annenin tarihe not düşen, güne damgasını vuran yakarışını duydun, biz de duyduk… O söz bizim sözleşmemiz olsun seninle, ‘Bir Deniz gider, bin Deniz gelir!’ dedi annen, senin düştüğün yerden binlerce kalkmazsak kalbimiz kurusun Deniz, kalbimiz kurusun.


Etiketler : Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Sakine Cansız, Seda Feysal El Hermas, Hinde El Xidêr, Deniz Poyraz, Hevrin Xelef, HDP İzmir, Katledilen Kürt kadın siyasetçiler,


...

Zeynep Altınkaynak