Kadıneki Söyleşi,

"Ne yorulduk ne de sıkıldık; İşgalcileri söküp atacağız"


Hicran Urun-01 Haz 2021

"Yıkıma, yerinden edilmeye ve çocuklarını kaybetmelerine rağmen işgalin zalimliği, tiranlığı ve politikaları, başta kadınlar olmak üzere Filistinlilerin cesaretini kıramadı. Ne yorulduk ne de sıkıldık. Mutlak özgürlüğe kadar yolumuzdan şaşmayacağız"

Doğu Kudüs’te Filistinliler ile İsrail askerleri arasındaki gerginlikler 7 Mayıs’ta İsrail askerlerin bir anda Mescid-i Aksa’ya yaptıkları baskınla dünyanın gündemine girdi. Çok sayıdaki İsrail askeri ibadet için orada bulunan Filistinlilere ses bombaları ve plastik mermilerle saldırdı. Saldırılarla birlikte İsrailli yerleşimciler, bazı toprakların kendilerine ait olduğunu iddia ederek, Filistinli aileleri Şeyh Cerrah Mahallesi’nden çıkarmak istedi.

İsrail kurumları 2009’dan beri sistematik bir şekilde Doğu Kudüs’te tarihi Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlileri evlerinden zorla çıkararak yerlerine İsrailli yerleşimcileri iskân etmeye çalışıyor. İsrail güçlerinin şiddetine karşı evlerini terk etmek istemeyen Filistinliler, uzun bir süre İsrail güçleri çatıştı. Uzun yıllar sonra yeni bir 'intifada'yı andıran ve kentlere yayılan çatışmalarda aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 200'ü aşkın Filistinli hayatını kaybetti, binlerce kişi ise yaralandı. 11 gün süren çatışmaların ardından İsrail ve Hamas güçleri ateşkes ilan etti.

Bölgede yaşananlara dair sorularımızı Filistinli Kadınlar Komite Birliği üyesi ve Dünya Kadın Yürüyüşü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölge koordinatörü Ruba Odeh yanıtladı.

*Son günlerde Filistin'de yaşananlar tüm dünyada gündem oldu, fakat bir de sizden dinleyebilir miyiz, Filistin'de neler yaşanıyor?

Ruba Odeh
Filistin’de yaşananlar Nakba Günü’nün* 73’üncü yıl dönümde yaşandı. Nakba bugün hâlâ devam ediyor ve İsrail işgali Filistinlilerin topraklarında yaşamalarını imkânsızlaştırıyor. Filistin halkını kırmak için uygulanan yasadışı, kolonyal ve ırkçı pratikler tarihi Filistin topraklarında farklılık göstermiştir. Acı çeken Filistinliler aynı sömürgeciliğin farklı yöntemlerine maruz kalıyorlar. Gazze’deki sömürgeci yöntem ablukadır. Abluka Filistinlilerin yaşamını oldukça zorlaştırıyor. Buradaki insanların dışarı çıkmasına izin verilmezken, tıbbi malzemeler gibi hayati önemdeki eşyaların da Gazze’ye girişi yasaklanıyor.

Kudüs’te yaşayan Filistinliler 1948 Nakba Günü’nden beri şehri Yahudileştirmeye çalışanların zorla tahliyeleriyle karşı karşıyalar. Diğer taraftan Batı Şeria’da insanlar kontrol noktalarından, yasadışı yerleşimlerden, gece saldırılarından, tutuklamalardan ve diğer kolonyal önlemlerden dolayı ciddi acılar yaşıyorlar. Ayrıca Filistinlileri kimlik ve kültürlerinden koparmayı amaçlayan İsrailleştirme dediğimiz şey ırkçı rejimin başka bir pratiği. Fakat tüm bunlara rağmen, son bir ayda yaşananlar gösterdi ki; Filistin topraklarında yaşayan tüm Filistinliler, İsrail’in tüm parçalama girişimlerinin başarısız olduğunu kanıtladılar. Filistinliler işgale karşı bir acının ve mücadelenin içinde birleştiler. Filistin’in dört bir yanından gelen gençler sokaklara çıkarak saldırıları protesto ettiler. Tarihte ilk kez İsrail zulmüne, zorla tahliyelere ve Gazze’ye dönük saldırılara karşı Filistinliler greve gittiler.

Özellikle son saldırıların ardından bugün yaşananlar Kudüs’te, Batı Şeria’da, Gazze’de ve 1948’deki Filistin topraklarında tüm Filistin halkının mücadele ve politik birliğini sağlamanın adıdır. Siyonist düşmanla nasıl mücadele edileceği ve nasıl ilişki kurulacağı sorusunun tek cevabı halkın katılımıdır. 

*İsrail devletinin Filistin halkını yerleşim yerlerinden atması ve demografik değişim çabaları yeni değil. Fakat Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah mahallesinden Filistinli aileleri atma çabası ile uzun yıllar sonra intifada sertliğinde olaylar yaşandı. Bu noktaya nasıl gelindi?

Evet, Nakba devam ediyor dememizin sebebi budur. Şeyh Cerrah mahallesinin ilhakı ilk değil. Kudüs’teki Filistinliler, İsrailleştirme ve yasadığı işgal girişimleriyle sürdürülen Nakba’ya direniyorlar. Şunu söyleyebiliriz; Şeyh Cerrah’ta yaşananlarla Filistinlilerin yaşadığı Kudüs’te El-Aksa’ya el uzatma cüretinin gösterilmesi gerilim ve şiddetti arttırdı. İsrail devleti Şeyh Cerrah Mahallesi'nin gerçek sahiplerini oradan kovarak yerlerine Yahudi yerleşimciler koymayı amaçlıyor. 

İsrail, bu yılın başından beri Doğu Kudüs’te Filistinlilere ait 170 yeri yıkarak ya da el koyarak 385 insanı evsiz bıraktı. Bu insanların yarısından daha fazlası çocuktu. Bu ay içerisinde yerel mahkeme Şeyh Cerrah’ta bulunan çok sayıdaki Filistinlinin evlerini boşaltmalarını istedi. Bu mahkeme kararı Filistinlilerin on yıllardır katlanmak zorunda oldukları yaşamı özetliyor. Ayrıca mahkeme kararı Filistinlilerin Filistin’den temizlenme politikasının bir parçası.

Mahkemenin kararını açıklamasından beri sokakları terk etmeyen Filistinliler, İsrail polisinin başlattığı şiddet dalgasıyla karşı karşıya kaldılar. Protestocuların talebi kararın geri çekilmesi ve Filistinli ailelerin evlerinden çıkarılmamasıydı. Tüm bunlar yaşanırken, sömürgeci rejim birkaç kilometre uzaklıktaki Eski Kudüs’te Filistinlilerin Ramazan ibadetlerini engellemek için önlemler alıyor, dua etmek isteyen insanlara karşı El-Aksa’yı bariyerlerle çeviriyordu. İbadet etmek isteyen Filistinlere dönük saldırıların sonucunda 3 kişi atılan biber gazı ve plastik mermiler yüzünden gözlerini kaybederken, 700 kişi gözaltına alındı. Tüm bunlar yaşanırken, elbette kadınlar ve çocuklar bu olayların dışında kalmadılar. İsrail polisi ibadet eden kadın ve çocuklara da saldırdı, gözaltına aldı. Şeyh Cerrah’ta Filistinli kadınlar yasadışı yerleşimcilerin saldırı ve tacizlerine maruz kaldılar. Yine de Filistinli kadınlar ve erkekler bu sömürgeci ve adaletsiz politikalara karşı savaşmaya devam ediyorlar. Sokaklarda ve #SaveSheikhJarrah hashtagiyle sosyal medyada seslerini dünyaya duyurmaya çalışıyorlar.

İsrail güçleri ile Filistinliler arasındaki çatışmalar 11 gün sürdü.

*Tüm bu yaşananlardan kadınlar nasıl etkileniyor?

Hiç şüphesiz ki baskın olan ataerkil yapının altında ayrımcılığa ve haksızlığa rağmen kadınlar lider ve ortak olarak bu mücadelede yer alıyorlar.

Ayrıca bu mücadele Filistinli mültecilerin kendi topraklarına dönme mücadelesini de oluşturuyor. Bu toprak mücadelesinin sömürgeciliği ve işgali söküp atma savaşı olduğunu fark ediyoruz. Kadınlar topraklarını ekmek, hasatlarını toplamak ve mülklerinin yönetim hakkını ellerine almak için mücadele etmeye devam ediyorlar.

İsrail hapishanelerinde 40’tan fazla Filistinli kadın mahkûm bulunuyor. Ve bu kadınlar cezaevlerinde ya da gözaltında baskı ve işkenceye maruz kalıyorlar. Anne, eş ya da kız kardeş olarak Filistinli kadınlar her yerdeler ve bu yüzden de tacize, sürgüne ve Siyonizmin etnik temizliğine uğruyorlar.

Kadınlar tüm Filistin’deki dayanışma etkinliklerine katılıyorlar. Son savaşta Siyonist saldırılar sonucunda hayatını kaybeden ve yaralanan kadınlar mücadelenin en büyük ortağıdırlar. Şunu belirtmek gerekir ki, en büyük bedeli ödeyen kadınlardır. Onur ve özgürlük uğruna kadınlar şiddet ve çatışmalara göğüs geriyorlar. 

Kudüs'te, şehrin tüm insan, taş ve kutsallarının Yahudileştirilme projesi bağlamında hedef alınması ve işgalin Kudüs halkına dayattığı politikalarla kadının hikâyesi daha büyük bir tuhaflığa sahip oluyor. El-Aksa’ya yönelik yerleşimcilerin saldırılarına karşı kadınlar burayı savundular ve tutuklama ya da finansal cezalara mahkûm oldular. Şeyh Cerrah’ta olduğu gibi özellikle genç kadınlar mücadelenin ön saflarındaydılar. Ve Mona Al-Kurd isimli genç kadının yaptığı gibi kadınlar evlerini ve topraklarını korumak için yerleşimci ile askerlerin saldırılarına rağmen seslerini yükselttiler.

İsrail güçleri aralarında kadınların da olduğu 700'ün üzerinde Filistinliyi gözaltına aldı. (Reuters)

*1987'de ilk intifadadan bugüne kadınlar Filistin halkının direnişinin önemli bir parçası oldu. Bugün örgütlü gücü nedir, kadınlar direnişin tam olarak neresinde yer alıyor?

Kadınlar ilk intifadadan beri değil, anne, eş, ya da kız kardeş olmanın yanı sıra savaşçı ve lider olarak politize edildikleri 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu’ndan beri Filistin mücadelesinin bir parçasıdırlar. İngiliz sömürgeciliğine karşı başlayan 1936 ayaklanması, Nakba, birinci ve ikinci intifadan günümüze kadınlar mücadele etmeye devam ediyorlar.

Filistin’deki feminist hareketin ilk silahlı direnişi 1936 yılına uzanıyor. Bu kadın organizasyonu 1936 devrimi sırasında zor durumda kalmış ailelere yardım ederek direnişe başlamıştı. Ardından gerilla mücadelesi yürüten silahlı güçlere ulaştırmak üzere kaçak yollardan silah operasyonlarında yer aldılar. Kısacası silahlı direnişin ilk anından bu günlere kadar, kadınlar Filistin’in özürlüğü için el ele verdiler.

Bugün, görüyoruz ki kadınlar hâlâ mücadelenin ön safındalar. Ve bu durumu ateşleyen etkenlerin birinden söz etmek gerekirse o da kadın aktivist Mona Al-Kurd’ın yaptıklarıdır. Evi işgal edilen Şeyh Cerrahlı Filistinlilerden biri olan Mona, sosyal medyada bir kampanya başlatarak, kendilerine ve komşularına saldıran yerleşimciler ile askerleri kayıt altına aldı. Çarpıcı görüntüleri sosyal medyada paylaşan ve destek çağrısında bulunan Mona, büyük bir tepkinin fitilini ateşlemeyi başardı. Öte yandan Kudüslü Mariam’ın Şeyh Cerrah Mahallesi'nde gözaltına alınırken gülümsemesi de sosyal medyada büyük bir ses getirmişti.

Son dönemde yaşananlara kadınların kayıtsız kalmadığını birkaç örnekte bile görebiliyoruz. Kadınlar hâlâ kritik rollerde yer alıyorlar. Yukarıda söz ettiğim gibi cezaevlerinde bulunan Filistinli kadınları da unutmamalıyız. 8’i yaralı, 12’si hasta ve 3’ü yargılanmadan cezaevine konulan yaklaşık 40 kadın İsrail hapishanelerinde tutuluyorlar.

*İsrailli kadın örgütleri ile temaslarınız var mı, yaşanan insan hakkı ihlallerine karşı ortak bir duruş sergileyebiliyor musunuz?

Hayır.

*Türkiye hükümeti Filistin'de yaşananlar ile ilgili İsrail devletini eleştiren açıklamalarda bulundu. Fakat, bir yandan da benzer uygulamaları Kürt halkına uyguluyor diğer yandan ise İsrail ile ticaret anlaşmalarını sürdürüyor. Siz bu açıklamaları samimi buluyor musunuz? Türkiye'nin açıklamaları Filistin halkı nezdinde nasıl karşılık buluyor?

Türkiye ve özellikle Levant bölgesindeki Araplar arasındaki ilişkiler şüphe, güvensizlik hatta bazı özel dönemlerde düşmanca yaklaşımlar tarafından karakterize edildi. Osmanlı’nın yönetimine katlanan Levant bölgesindeki ilerici olan Arap entelektüeller ve elitlerin çoğu İngiliz ile Fransız sömürgeciliğinin neden olduğu parçalanmışlık ve yıkımın ciddi sorumlularındandırlar. Osmanlı işgali sırasında da Levant coğrafyasının tüm alt yapısı yok edilirken, bizler açlığa, cehalete ve parçalanmışlığa terk edildik. Çağdaş Türkiye’ye gelecek olursak, Mustafa Kemal Atatürk’ten Erdoğan’a kadar Arap coğrafyasına yaklaşımda emperyalist güçlerle ortaklıklar ve bölgesel çıkarlar belirleyici olmuştur.

Türkiye’nin NATO’ya katılması Arap halkının rönesansına ve özgürlüğe karşıt bir durumdu. Başka bir ifadeyle, yürütülen ticari, askeri ve diplomatik ilişkilerin ışığında, Arap halkı Erdoğan rejiminin propaganda söylemlerini benimseyemez. Erdoğan çıkarları doğrultusunda Osmanlıyı yeniden kurmak amacıyla Arap ve Müslüman kitlelerin sempatisini kazanmak için hırslarını gizliyor.

Erdoğan’ın Kürt sorununa yaklaşımına ve Kürt halkının ulusal, siyasi haklarına gelecek olursak bu durum sömürgecilik kapsamına giriyor. Kürdistan ve Filistin halklarının davası arasındaki tarihi dayanışma ezilmiş iki halkın mücadele birliğinden başka bir şeyin kanıtı değildir.

Ruba Odeh Türkiye ziyareti sırasında Kürt kadınlarla.

*Halklara özellikle de kadınlara bir çağrınız var mı? Filistin halkı için neler yapılabilir?

Yıkıma, yerinden edilmeye ve çocuklarını kaybetmelerine rağmen işgalin zalimliği, tiranlığı ve politikaları, başta kadınlar olmak üzere Filistinlilerin cesaretini kıramadı. Kadınlar İsrail’e ve onun işgaline karşı oluşan direnişe daha da sıkı katılım gösterdiler. 

Mesajım özgürlükleri için zulme uğrayan tüm ulusların kadınlarınadır. Filistin’deki mücadelemiz devam ediyor. Ne yorulduk ne de sıkıldık. Amacımız etnik temizliğe, ırkçı ayrımcılığa karşı mücadelemizi meşrulaştırmak. Filistin bayrağı Kudüs’te dalgalanmadıkça, denizden ırmağa Filistin özgürleşmedikçe, mutlak özgürlüğe kadar yolumuzdan şaşmayacağız. Bu röportaj aracılığıyla Filistin’i destekleyen tüm insanlara selamlarımı gönderiyorum. Ve uluslararası dayanışmanın önemini vurgulamak istiyorum.

Filistin halkına yapılanları kınamak, Filistin devletini, başkenti olan Kudüs’ü tanımak ve özellikle kadınlara ve savunmasız insanlara karşı yürütülen savaşa karşı bu insanların yanında yer almak önemli bir dayanışma göstergesidir. İsrail işgalini, kurumlarını, ekonomisini boykot etme ve boykotu güçlendirme mesajını paylaşmak istiyorum. Ayrıca İsrail devletiyle normalleşme girişimlerine karşı durulması ve bu girişimlerin durdurulması için mücadele yürütülmesi Filistin’e destek için oldukça önemli.

Ruba Odeh Kimdir?

Kudüs’ün Lifta köyünden olan ve 1948 yılında Nakbe sırasında köylerini terk etmek zorunda kalan Ruba Odeh şuanda yaşamına Şeyh Cerrah’a yakın bir bölgede devam ediyor. Kendisini bir feminist ve aktivist olarak tanımlayan Odeh, Filistinli Kadınlar Komite Birliği üyesi ve Dünya Kadın Yürüyüşü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölge koordinatörü.

*Nakba Günü, Türkçe karşılığı ile "talihsizlik günü", Filistinliler açısından felaket olarak görülen, İsrail Devleti'nin bağımsızlık ilanını ve ardından gelişen olayları nitelemek için kullanılan bir ifade. İsrail'in bağımsızlığını ilan ettiği 14 Mayıs 1948 tarihini takip eden gün olan 15 Mayıs 1948 Nakba Günü olarak sembolleşmiştir. 

*Çeviri: Mehmet İnanç 


Etiketler : Filistin, İsrail işgali, Nakba Günü, Şeyh Cerrah, Kudüs, Hamas, Ruba Odeh, Filistinli kadınlar,


...

Hicran Urun