Kadıneki Yazı,

Kadın bedeni ve özel savaş politikaları


Kibriye Evren-01 Eki 2021

İllistrasyon-Paige Mehrer

Son yıllarda Kürdistan’ın her yerinde mantar gibi kafeler türedi... Podyumlardan çıkmış gibi jön tipli, sivil polis olduğu belli olan erkekler orada genç kadınlar için adeta pusu kurmuş bekliyorlar... Bu yolla birçok kadını kandırdıklarını biliyoruz

Tarihte yaşanan tüm savaşlarda ve çatışmalı süreçlerde tecavüz, taciz, kaybettirme, yoksullaştırma ve zorla göç bir savaş taktiği olarak kullanılmış, böylece bir grubun diğerini ideolojik, kültürel, siyasal ve toplumsal anlamda baskı altında tutmasının aracı olmuştur. Bu süreçlerde kadın bedeni ve toplumsal cinsiyetle doğrudan bağlantılı olan kimlik kavramı çatışmaların odak noktası haline gelmiştir.

Savaşlarda ya da çatışmalı süreçlerde sistematik olarak kadın bedeni üzerinde geliştirilen politikalar, sadece kadını değil aynı zamanda yaşadığı toplumu, ulusu, ulusun kültürel ve kimlik yapısına yönelik olarak geniş bir alanı hedeflemektedir. Öte yandan iktidarlar, kadın bedeni ve toplumsal cinsiyet normları çerçevesinde geliştirdiği politikalar ile farklı etnik, siyasal ve kültürel kimliklere, "tek hakim güç benim" mesajını vermektedir. 

Coğrafyamızda yarım asırdır kimilerinin “düşük yoğunluklu savaş”, kimilerinin “çatışmalı süreç”, kimlerinin ise “Kürt sorunu” olarak adlandırıldığı bir süreç yaşanmaktadır. 1990’lı yıllarda yoğunluklu olarak toplumun her kesiminde kendini hissettiren bu süreçten günümüze kadar özel savaş politikaları hâlâ sürüyor. 

Özel savaş politikaları, çağa göre kendini uyarlayan, teknolojiyi ve dijital aygıtları kullanarak toplumun kültürel, sosyal, ahlaki ve politik değerleri üzerinde derinleşip, yaygınlaşıyor. Ve her koşul altında kadın bedeni, yoksulluğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve belli kavramlar üzerinden kendini yeniden yeniden oluşturuyor.

Asmilasyon kıskacındaki toplumlarda ilk hedef kadınlar

Peki, her savaşta olduğu gibi Kürdistan’da da erkek egemen devletin hedefinde her dönem neden kadınlar var? Bu soru oldukça önemlilik arz etmektedir. Kürt toplumunda özellikle asimilasyona karşı, toplumsal ve kültürel formların oluşturulması, o formların gelecek nesillere aktarılması ve toplumsallığın sağlanması konusunda temel aktör hep kadın olmuştur. Yıllardır iktidarların sürdürdüğü asimilasyon politikalarına rağmen kadınların, inanç ve dini ritüeller, kültürel, sosyal ve davranış değerlerinden, ana dilinin öğretilmesine kadar  birçok değere öncülük ederek gelecek nesillere aktarım konusundaki ısrarı, Kürt toplumunda kadının rolünü başat kılmıştır. Diğer taraftan Kürt özgürlük mücadelesinin gelişiminde, ilke ve direniş çizgisinin oluşumunda, kadın devrimine karakter kazandırmıştır. Kadın, Rojava devriminde olduğu gibi siyasal ve toplumsal sistemin ve normların oluşmasında da en önde rol almıştır.

Özellikle uzun süre devam eden, kazananın ve kaybedenin olmadığı, pata durumunun yaşandığı savaşlarda eril akıl ve onun sürdürücüsü militarist güçler, toplumun en dinamik, akışkan ve denetlenmez gücü olan kadına yönelmişlerdir. Kürdistan başta olmak üzere Kürtlerin yaşadığı yerdeler de mevcut iktidar, MİT, askeri ve polisi devreye koyarak genç kadınlar üzerinde topluma nüfuz etmek istemektedir. Genç kadınların ahlaki ve kültürel değer ve normlarını yozlaştırma, açlıkla terbiye ederek "düşürme", çarpık özgürlük anlayışı, genç kadınları evlenme vaadiyle kandırma, kaçırma, tehdit, ajanlaştırma, sanal medya gibi onlarca yol ve yöntem uygulanmıştır/uygulanmaktadır.

Gülistan Doku'nun annesi 8 Mart eyleminde

Gülistan ve İpek tek örnek değil

Tüm bunları kimi örneklerle somutlaştırmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri Munzur Üniversite’sinde okuyan ve Dersim’de kaybettirilen Gülistan Doku. Dersim’e gidenler şehrin girişinden başlayarak mahallelerine kadar her tarafta mobeselerin olduğunu bilir. Ama mobeseye de gerek yok, hakim tepelerine konuşlandırılan gözetleme kuleleri ile de şehir gece gündüz izlenir. Öte yandan zaten resmi polisler şehrin dört yanını arabayla gezerken, sivil polisler kafelerde, parklarda, marketlerde Dersimlilerin yaşadığı her yerde. Bununla da yetinilmiyor tüm dağlara taşlara foto a-kapanlar yerleştirilmiş. Buna rağmen 5 Ocak 2020’den beridir avuç kadar Dersim’de bir kadın kaybettirildi. Gülistan’ın kaybettirildiği tarihte Tunceli Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Birimi polislerinden biri olan Zanial Abarakov’un üvey babası sadece açığa alındı. Fail Zanial ise yurtdışına çıkarıldı. 

Yine başka bir örnekte, 18 yaşında genç bir kadın olan İpek Er, Musa Orhan isimli uzman çavuş tarafından evlendirilme vaadiyle kandırılarak İzmir’e götürülür ve tecavüze maruz bırakılır. İpek intihara sürüklenmeden önce kaleme aldığı mektubunda ifşa ettiği Musa Orhan’ın kendisine  “sahipsizsin”, “ kimse sana inanmaz” dediğini yazdı. Musa Orhan, yaptığı açıklamalarda da “ben yaparım, başkalarına da yaptım, arkamda olanlar var’ dedi. Musa Orhan serbest ve sadece görevden uzaklaştırıldı.

Yakın bir arkadaşımın kız kardeşinin sanal medya yoluyla yaşadığı bir olayı da anlatmak isterim. Genç kadın, “Mert Cihan” olarak kendini tanıtan biriyle sanal medya üzerinden arkadaş olur. İzmir’de oturduğunu, jinekolog olduğunu ve varlıklı bir aileden geldiğini söyler. Annesi ve ablasının avukat olduğunu söyler. Bir dönem yazışırlar. Bir dönem sonra erkek “duygularını” paylaşır ve sanal medya üzerinden görüşmeye başlarlar. Erkek babasının kendisine "mutlaka bir Kürt kadınıyla evlenmesini" salık verdiğini, yakında Diyarbakır’a geleceğini, tayinin oraya çıktığını söyler. Fakat ne hikmetse tam geleceği sırada bir dizi aksilikler peşini bırakmaz! Babasını ve dedesini art arda kaybeder. Dedesinin mal varlığından dolayı dayılarıyla tartıştığını ve dayılarının tüm hesaplarına tedbir koydurduğunu bu nedenle hesaplarının bloke edildiğini söyleyerek genç kadından para ister. Kadın bir defa cüzi miktarda biriktirdiği harçlıklarından para gönderir. Fakat sürekli yaşadığı aksiliklerden şüphelenen arkadaşım bu kişiyi araştırmaya başlar. Kendisini “ Mert Cihan” olarak tanıtan kişinin söylediği hastanede böyle doktorun olmadığını öğrenir. Yine İzmir barosu levhasına baktığında annesi ve ablasına ait isimlerde herhangi bir avukatın olmadığını öğrenir. Yine soyadının yalan olduğu, Yüksekova’da 6 yıldır yüksek rütbeli asker olarak görev yaptığını açığa çıkarır. Kullandığı numarasının başka birinin üzerine kayıtlı, bu numara ile sürekli “uygunsuz” sitelere giriş yaptığını ortaya çıkarır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. 

Kadınlar ne yapmalı?

Birbirinden farklı bu üç örnekte ise tüm bu yaşananların tabi ki tesadüf değil bilerek, isteyerek, planlı, hesaplı, Kürt kadını şahsında toplumu yozlaştırmak ve apolitize etmek için derin merkezlerde hazırlanmış kirli savaş konsepti olarak uygulandığını her genç kadının bilmesi gerekir. Peki, bu asker, polis ve üniformalı şiddet hangi çatlaklar üzerinden zemin buluyor. Özellikle genç kadınlar neden hedefte. Bu kirli savaş konseptine karşı kadınlar ne yapmalı gibi yüzlerce soru sormak mümkün.

Öncelikle kadınlar olarak bazı kavramları yeniden yeniden ele alıp tartışmalıyız. İktidarın ve Kapitalist Modernitenin özgürlük kavramı nedir? Onlar özgürlüğü sanal medyada, filmlerde, dizilerde, yediği bir yemekte, giydiği bir elbisede, özgürce gezmekte, evlenerek en az 3 çocuk yapmakta olduğunu söyleseler de maalesef hayatın iktidarların gösterdiği kadar bir ekrandan ibaret olmadığını hergün duyduğumuz, izlediğimiz kadın katliamlarından, taciz ve tecavüzlerinden yüreğimiz yana yana öğreniyoruz. Kadın olarak kendimizi tanıyarak felsefi, entelektüel, ahlaki ve kadın mücadele tarihimizi bilerek özgürleşebiliriz. Ait olduğumuz toplumun değerlerine sahip çıkarak, başkasının yaşam tarzına özenmek yerine kimsenin dokunamayacağı, elinin uzanamayacağı yaşamı yaratmak için her anda mücadele ederek özgürleşebiliriz.

İpek Er'e tecavüz ederek intihara sürükleyen Musa Orhan hala tutuklanmadı.

Öte yandan, yoksulluk ne Kürdistan’ın ne de Kürt kadının kaderi, bu kaderi bizlere egemenler yaşatıyor. Yoksulluğu kullanarak genç kadınların henüz yeni yeşermiş duygularının, gencecik bedenlerinin, her şeye açık zihinlerinin çoraklaştırılmasına izin vermeyelim. Askerlerin, polislerin postalları altında ezilmesine, gelecek güzel günler vaad ederek evlilik yalanlarına aldanmamalı genç kadınlar. Devlet memuru, askeri ve polisi ile evlenirsen kurtulursun-kurtulurum, “seni gül gibi geçindiririm” yalan ve düşürmelerine inanmamalı genç kadınlar.

Özellikle Kürt kadını, sosyal hayatında veya sosyal medyada tanıştığı birine asla sıradan yaklaşmamalı. Kürt kadını olduğunu, Kürdistan’da yaşadığını ve devletin özel politikalar uyguladığını bilerek, hatırlayarak davranmalı. Ve devlete yakın kişilerin kendisine yönelik arkadaşlık isteğinin özel savaş politikasının bir parçası olduğunun farkında olmalıdır.

Son yıllarda Kürdistan’ın her yerinde mantar gibi kafeler türedi. Belediyelere atanan kayyum ile birlikte bu kafelere içki ruhsatları da verildi. Gençlerin çoğunluğu işsiz olduğundan kaynaklı bu kafelerde oturuyor. Fakat bu kafelerin müdavimleri sadece genç kadınlar ve erkekler değil, adeta podyumlardan çıkmış jön tipli, sivil polis olduğu belli olan erkekler orada genç kadınlar için adeta pusu kurmuş bekliyorlar. Gözleriyle, bakışlarıyla ve cüretkâr tavırlarıyla kadınları taciz ediyorlar. Bu yolla birçok kadını kandırdıklarını biliyoruz.

Sadece Kürt kadınının sorunu değil

Son olarak, yürütülen savaş politikalarına karşı kadın örgütleri ne yapmalı? AKP’nin 22 yıllık iktidarı boyunca milliyetçilik, cinsiyetçilik ve dincilik politikaları ile toplumu kutuplaştırdığını biliyoruz. Öte yandan, iktidar “kinci ve dinci” nesil yetiştirilmesinin ideolojik alt yapısını oluşturdu. Örgütlü Kürt kadınları başta olmak üzere tüm kadınları cendere altında alarak, evde kocanın, kamusal alanda patronun, sokakta asker, polis ve militarizmi bir savaş taktiği olarak kadın bedeni üzerinde kullandı. Üniformalı ve silahlı grupların taciz, tecavüz ve şiddetine karşın cezasızlık politikası ile ödüllendirilmesi ile tüm erkeklere "önünüz açık, istediğinizi yapabilirsiniz" mesajı verildi. Artık sadece Kürt kadını değil tüm kadınların bu özel savaşın hedefinde olduğu bilerek batı-doğu, Kürt-Türk demeden, feminist, sosyalist, liberal ayrımı yapmadan kadın kimliği altında birlikte bir mücadele hattı ve eylemi oluşturmak elzem hale gelmiştir. Diğer taraftan kadın üzerindeki katliamlara karşı uluslararası alanda ortak kadın diplomasi ağlarını oluşturarak, AKP’nin kadınlara karşı suç işlediğini her yerde söylemeliler. Evet, kadınlar AKP’nin politikalarına karşı hep ayaktaydı ama parçalı eylem tarzı iktidarı zayıflamaz aksine kadınların parçalı duruşundan güç alır. Zaman kadınların birlikte özgürleşme ve eril aklı yıkma zamanı.
 


Etiketler : Kürt sorunu, İpek Er, Özel savaş politikaları, Uyuşturucu, Savaş politikası olarak tecavüz, Gülistan Doku,


...

Kibriye Evren