Kadıneki Dosya,

İstanbul Sözleşmesi: Nasıl başladı, bugüne nasıl geldi?


Hicran Urun-01 Nis 2021

Diyarbakır'da yaşanan Nahide Opuz'un 1996 yılından 2002'ye kadar verdiği yaşam mücadelesinden doğdu İstanbul Sözleşmesi'nin hikâyesi. 2009’da kabul edildi ve 2011'de yürürlüğe girdi. Peki 2021'e nasıl geldi... 

Uzun bir süredir baskının, hak gasplarının, hukuksuzluğun ve her türlü usulsüzlüğün ayyuka çıktığı Türkiye'de bir gece yarısı kararı ile İstanbul Sözleşmesi'nin de feshedildiği duyuruldu. AKP-MHP iktidarının yanı sıra siyasal İslamcıların ve erkek sağ siyasetin hedefinde olan Sözleşme'nin 'tek adam' imzası ile feshedilmesine karşı kadınlar günlerdir sokakları terk etmiyor. 

Yıllarca, ilmek ilmek örülen kadın mücadelesinin bir sonucu olan İstanbul Sözleşmesi, kadınların, kız çocuklarının ve LGBTİ+'ların haklarını korumak, şiddeti önlemek ve mücadele etmek açısından en gelişmiş mekanizma.

Avrupa Birliği ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu 46 ülke tarafından imzalanan, imzacı tarafların kadına yönelik şiddete karşı yükümlülüklerini belirleyen bu uluslararası Sözleşme'den Türkiye'nin çekilme kararına dair hukuki tartışmalar da çokça yapıldı/yapılıyor. Kararın hukuksuz olmasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzaladığı kararı meydanlarda 'hükümsüzdür' diyerek yırtan kadınlar, yaşamlarının ve haklarının cemaatlerle bir pazarlık konusu yapılamayacağında ısrarcı.

Peki, 24 Kasım 2011 tarihinde 247 vekilden 246 kabul, bir çekimser oy ile Meclis'ten geçen ve Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu bu Sözleşme'nin Türkiye'de imzalanma süreci nasıl başladı, bugüne nasıl gelindi...

İstanbul Sözleşmesi'nin hikâyesi nasıl başladı?

Diyarbakır'da yaşanan Nahide Opuz'un 1996'da açtığı boşanma davasına kadar uzanan, bilindik bir hikâye ile başlıyor aslında İstanbul Sözleşmesi'nin hikâyesi. Nahide, 1995'te Hüseyin Opuz ile evlendi. Evlendiği günden itibaren şiddet gördü, bıçaklandı, ölümle tehdit edildi. Polise yaptığı 36 başvuru sonuçsuz kaldı. Tutuklanmayan, şiddet faili erkek her seferinde eve geri döndü ve şiddet uygulamaya devam etti. 2002'de Nahide evi terk etmeye karar verdiğinde nakliye aracını takip eden Hüseyin Opuz, Nahide'ye yardım eden annesini öldürdü. Yargı, katili yine tutuklamadı ve Nahide’nin annesinin damadını “kışkırtarak kendi ölümüne” sebep olduğu gerekçesiyle serbest bıraktı. Serbest bırakılan katil, bu kez Nahide’nin peşine düştü. Tüm bunlar olurken, dosya 15 Temmuz 2002'de AİHM’e taşındı.

Opuz'un dava dosyasını inceleyen AİHM, ilk kez kadına yönelik şiddeti, ayrı bir şiddet türü olarak ele aldı ve yine bir ilke imza atarak 9 Haziran 2009'da bir devleti bir kadını koruyamadığı için mahkûm etti. Türkiye, karar uyarınca Nahide Opuz’a tazminat ödedi ama hikâye orada bitmedi. Opuz davası, İstanbul Sözleşmesi'nin ilham kaynağı oldu, neredeyse Sözleşme'nin gerekçeli metnini oluşturdu. Yani Sözleşme gerçek bir hikâyeden, tam da ilk imzacısı olduğu Türkiye'den doğdu.

Nasıl hedef haline geldi?

2011 yılında Sözleşme'yi çekincesiz imzalayan Türkiye, hiçbir zaman Sözleşme'nin gereklerini yerine getirmediği gibi özellikle 2016 yılından bu yana kadın kazanımlarını da açık bir şekilde hedefe aldı. 

2016’da darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile ilk önce kadın kurumları hedef alındı ve çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile onlarca kadın kurumunun kapısına mühür vuruldu. Kürt siyasetinin 'siyasetin erkek rengini' değiştirmek adına özellikle yerel yönetimlerde uygulamaya koyduğu eşbaşkanlık sistemi işlevsiz hale getirilmeye çalışıldı. HDP'li (öncesinde BDP) birçok belediyeye atanan kayyumların ilk işi de ya kadın kurumlarını kapatmak ya da işlevsiz hale getirmek oldu.

Yine 2017’de Müftülük Yasası Meclis’ten geçirildi ve müftülere resmi nikâh yetkisi verilerek çocuk yaşta evliliklerin önü açıldı. 2018'de “cinsel ilişkiye rıza yaşı” 12’ye düşürüldü ve bunun sonucu olarak kız çocuklarının zorla ve erken yaşta evlendirilmelerinin yasal yolu açıldı. 

Geçen yıl ise tüm dünya 'pandemide artan şiddetten kadınları nasıl koruruz' tartışması yaparken, Türkiye çıkardığı ceza infaz yasası ile kadın katillerini serbest bıraktı, bunun karşılığında onlarca kadın siyasetçi ve kadın hakları savunucusu tutuklandı. Yine cinsiyetçi bir bakış açısıyla kadın üniversiteleri açıldı. Ve son olarak kadınların nafaka hakkı fiilen kısıtlandı, İstanbul Sözleşmesi ise tartışmaya açıldı.

Tartışmaların fitili ne zaman ateşlendi?

Bir yılı aşkın bir süredir AKP-MHP iktidarının yanı sıra, siyasal İslamcıların, cemaatlerin ve erkek sağ siyasetin hedefinde olan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çeşitli manipülasyonlar yaratıldı. Sözleşme'nin "aile kurumuna zarar vereceği" algısı yaratılarak Haziran 2019 tarihinde basına kapalı gerçekleşen Milli İrade Platformu iftarında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “İstanbul Sözleşmesi nas değildir. Bizim için ölçü değildir” ifadeleri havuz medyasına yansıtıldı.

Erdoğan'ın basına yansıyan sözlerinin ardından fitili ateşlenen tartışmaya daha sonra Hüda Par katıldı. Bir basın açıklaması yaptı ve İstanbul Sözleşmesi’nin aile kurumuna savaş açtığını iddia etti. 2 Temmuz 2020 tarihinde ise AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, katıldığı bir televizyon programında, İstanbul Sözleşmesi’nde parti olarak kalamayacaklarını belirtirken, “Nasıl sözleşmenin usulünü yerine getirerek imzalandıysa, aynı şekilde usulünü yerine getirerek bu sözleşmeden çıkılır” ifadelerini kullandı. Sözleşme ile ilgili manipülasyonlar Saadet Partisi, MHP ve çeşitli cemaatler tarafından da bugüne dek sürdürüldü. Özellikle muhafazakâr kesimler tarafından yürütülen tartışmalarda, 'Sözleşme'nin aile kurumuna zarar vereceği ve eşcinselliği meşrulaştırdığı' söylemleri ile LGBTİ+'lar nefret söylemlerinin odağına alındı.

AKP'li Kalsın: 9 yılda ne değişti? 

Bu arada kamuoyunda tartışmalar sürerken, Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın şu anda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak yer aldığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) de 1 Ağustos 2020 tarihinde resmi Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdiğini belirtti ve “Bu sözleşmenin eşcinsel yönelimleri meşrulaştırmasına sebep olduğunu iddia etmek ise en hafif tabirle kötü niyetliliktir” ifadelerini kullandı. Yine AKP İstanbul Milletvekili ve Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Canan Kalsın, 9 Temmuz 2020 tarihinde resmi Twitter hesabı üzerinden İstanbul Sözleşmesi ile ilgili “İstanbul Sözleşmesi Türkiye’de hazırlandı. İlgili koruma kanunları çıkarıldı. Aile içinde yaşanan eşler arası şiddet, yaşlıya ve çocuğa karşı işlenen şiddeti de kapsayacak şekilde düzenlendi. 81+1 madde olarak düzenlenen bu sözleşme 2009’da kabul edildi ve 2011 yılında yürürlüğe girdi. 2009 kabul-2011 yürürlüğe giriş ve yıl 2020? 9 yılda ne değişti? Dokuz yıl sonra niye günah keçisi haline geldi?" açıklaması yaptı. Bu açıklamadan sonra Kalsın, Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığı görevinden alındı.  

Cumhurbaşkanı iptal edebilir mi?

20 Mart 2021 tarihine gelindiğinde ise gece yarısı Resmi Gazete’de yayımlanan bir Cumhurbaşkanı Kararı ile Sözleşme'nin feshedildiği duyuruldu. Kararda Cumhurbaşkanı'nın İstanbul Sözleşmesi'nin fesih yetkisine, 15 Temmuz 2018'de yürürlüğe giren "Milletlerarası Antlaşmaların onaylanmasına ilişkin usul ve esaslar hakkındaki 9 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin" 3. maddesi dayanak gösterildi. Ancak hukukçulara göre 9 numaralı kararnamedeki düzenleme Meclis'te kabul edilmemiş sözleşme veya antlaşmaları kapsıyor ve bu nedenle de ancak Meclis'te yapılacak yeni bir düzenlemeyle yürürlükten kaldırılabilir. Yani Meclis'te kabul edilen bir uluslararası sözleşme ancak yine Meclis kararı ile yürürlükten kaldırılabilir. 

Kimler ne tepki gösterdi?

Feshetme kararının ardından başta kadın örgütleri olmak üzere hukukçular, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kurumlar iktidara yönelik tepkilerini gösterdi/gösteriyor. Kararın açıklandığı ilk günden bu yana gerek sosyal medyada gerekse sokaklarda hemen her gün eylem yapan kadınlar #İstanbulSözleşemesiBizim diyerek haklarının gasp edilmesine karşı çıkıyor. 

Kadın örgütlerinin yanı sıra Avrupa'dan gelen açıklamalarda da Sözleşme'den ayrılmanın kadın hakları konusunda geri bir adım olduğu vurgulandı. 

Karara ilk tepki, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric’den geldi. Buric, kararı “yıkıcı bir haber” olarak yorumlarken, Birleşmiş Milletler adına ortak açıklama yapan BM Türkiye Ekibi de, karardan büyük endişe duyduklarını açıkladı. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass da Twitter hesabından yaptığı açıklama ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesini eleştirdi. Maas, “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması geriye doğru atılmış bir adım ve Avrupa’ya gönderilen yanlış bir mesajdır. Çünkü bu adım cinsiyet eşitliğini dünya genelinde geriye itme çabalarının izinden gidiyor. Hiçbir gelenek kadınların şiddetten korunmasını tartışmaya açmayı meşru kılamaz” dedi. 

Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Sözleşme'den çekilme haberi ile uyanmanın 'dehşete düşürdüğünü' yazdı ve kararı 'geriye gidiş' olarak yorumladı. Fransa Dışişleri Bakanlığı ise karardan üzüntü duyulduğunu ve bu adımın insan haklarına saygı anlamında yeni bir gerileme anlamına geldiğini vurguladı.

Kadın başbakanlar tarafından yönetilen Finlandiya, Norveç, Danimarka ve İzlanda'dan da üzüntü mesajları yayınlandı. ABD Başkanı Joe Biden ise kararı ''Derin bir hayal kırıklığı ve cesaret kırıcı bir geri adım'' olarak niteledi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Sözleşme'nin kadına karşı ve aile içi şiddetle mücadele eden, yasal açıdan bağlayıcı ilk uluslararası doküman olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’ye kararını geri alması’ çağrısında bulundu. 

Sözleşme neden önemli?

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadınlara karşı şiddetle mücadelede en kapsamlı sözleşme. 

Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan sözleşme ve devamında yapılan 6284 sayılı kanun; kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında politikaların hayata geçirilmesi açısından güçlü metinler. Ayrıca Sözleşme, yalnızca cezalandırma ya da cezasızlığı ortadan kaldırmaya değil, kadınların, LGBTİ+'ların ve çocukların korkmadan, ayrımcılığa uğramadan yaşamasına da olanak sağlıyor.
 


Etiketler : İstanbul Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi'nin feshi,


...

Hicran Urun