Kadıneki Yazı,

İşgal ve cinsel zorbalık: Kıbrıs'ta 25 Kasım


Viyan Karabulut-01 Ara 2021

Kıbrıs'ta kadınların 25 Kasım eylemi - 2021

Bugün Kıbrıs’ta işgal, muhafazakâr toplum yaratarak kadını köleleştirmek; göçmen kadınları ucuz iş gücü olarak görmek; kaynağını savaştan alan bir zihniyetin kadını ganimet olarak algılaması demektir

Kıbrıs’ın kuzeyinde 25 Kasım’ı tartışmak için başladığım yazıda, Kasım ayı içerisinde uzman bir askerin üniversite öğrencisi bir kadına yönelik cinsel zorbalığı haberi ekrana düşünce; savaşlarda, askeri bölgelerde ve işgal edilmiş topraklarda yaşanan cinsel zorbalık ve tecavüz olaylarına değinmek ve bunun arka plânını irdelemek gerekti.

Bahse konu habere göre, üniversite öğrencisi genç bir kadın, hiç tanımadığı uzman onbaşı V.A.’nın cinsel saldırısına uğradı. Saldırgan, yargılanmayıp Türkiye’ye gönderildi. (1) Taciz ve tecavüz, savaş dönemlerinin olduğu kadar iç savaşların ve sömürge politikalarının da bir aleti. Çünkü savaş olmadığı durumlarda da, 'güvenlik sağlama' girişimleri savaş dönemindeki gibi sonuçlar veriyor. Askeri üslerin olduğu bölgelerde örneğin, güvenliği sağlayacak askerlerin kadınları sömürdüğü biliniyor…

Sıcak savaşta ‘düşmanların kadınlarının' ganimet haline geldiğini ve karşı tarafa ‘utanç’ yaşatıldığını; barış zamanlarında ise üs bölgelerinde kadınların düşmanlaştırıldığını ve sömürüldüğünü görüyoruz. Bir 'düşman' varsa, onu küçük düşürecek en etkili silah, tecavüz oluyor ve kadınlar, rastgele orada bulunmuyorlar; tam aksine savaşın bilinçli seçilmiş birincil kurbanları olarak bulunuyorlar.

Brownmiller (1984:350), polislerin gerçekleştirdiği tecavüz ve cinsel zorbalık olaylarında, polislerin suçları ile yüzleşmede isteksiz olduklarını ifade eder ve ona göre bu olgunun işleyiş biçimi bir yıldız ve bir silahın onaylı yetkisi ve görevin koruyuculuğu altında gücünü kötüye kullanma şeklindedir, son derece de ürkütücü bir durumdur. 

Türkiye’de kolluk güçlerinin cinsel zorbalık ve tecavüz gibi konularda korunduğunu son dönemde Musa Orhan gibi örneklerden biliyoruz. Bu durum yalnızca apolet ve silah yetkisi değil, düşmanlaştırılan kadın bedeninin bir zafer nesnesi, ganimet gibi algılandığı savaş kalıntısı militarist kafa yapısının sonucu olarak görülebilir.

Kıbrıs’ta, saldırganı tamamen ulaşılamaz bir noktaya çekerek yargılamamak ve neredeyse ödüllendirmek ise bize işgalin yakıcı boyutunu gösterir. Kendine yetemeyen; eşit egemen devlet iddiasında olan fakat işlevsiz ve geçersiz bırakılan, söz hakkının dahi gasp edildiği bu çarpık yapı tam da bu işler için el altında tutulur.

Tecavüzcü ile mağduru mekânsal anlamda ayırmak, tecavüzcüyü iki katı korurken, mağduru ise muhatapsız bırakarak ve hesaplaşma olanağını ortadan kaldırarak bir kez daha mağdur eder.

Diana Scully (1994:62), tecavüzün hiç bilinmediği sanayi öncesi toplumların bulunduğundan bahsederken, bir taraftan da modern toplumların tamamında tecavüzün görüldüğünü ifade eder ve Sanday’dan tecavüzün şiddet kültürünün unsuru olarak erkek egemenliğinin ifadesi olduğunu aktarır. Bununla birlikte tecavüzün toplumlarda çeşitli sebepleri vardır, Blumberg’den aktaran Scully, kadınların erkeklere oranla yarattığı artı değer miktarının bunlardan biri olduğunu söyler. Ekonomik güç kadınların fiziki ve siyasi olarak ezilmeleri ile ters orantılıdır.

Sömürgecisinin ekonomik ve siyasal baskısı altındaki bir toplumda tecavüzün zemin bulduğunu söylemek mümkündür. Bu siyasi baskının uygulandığı kitlelerin kadınsallığından da bahsetmek gerekir. Kitlelerin kadınsallığı, Hitler’in argümanı olarak, erk’in söz geçirebildiği, erkekliğini gösterebildiği ortamdır. Kitleler ve kadınlar, savaşan erkeklerin söz geçirdiği edilgen yapılar olarak mülk muamelesi görürler. Fakat Kıbrıs’ta erk, söz söylemek zorunda bile değildir: sınıfın yaramaz öğrencisini göz ucuyla işaret ederek dışarıya alır. Yeterince Türk ve yeterince erkek olarak görülmeyen topluma her fırsatta hissettirilen tam olarak budur. İşgalci, bu kitleyi eksikliğinden ötürü kadınlaştırarak küçümser. Değiştirmeye çalıştığı bu beden üzerinde ise tecavüz ve cinsel zorbalığı meşru bir egemenlik aracı olarak kullanır. Sonuç olarak erkeğin, özellikle de apoletli erkeğin bu işgal düzeninde en çok faydalanan ve tanınmamışlığın avantajını (2) yaşayanlar olduğunu, kadınların ise her durumda düşmanlaştırıldığını ve düzenin en dezavantajlıları olduğunu söylemek mümkündür.

Bugün Kıbrıs’ta işgal, muhafazakâr toplum yaratarak kadını köleleştirmek; göçmen kadınları ucuz iş gücü olarak görmek; kaynağını savaştan alan bir zihniyetin kadını ganimet olarak algılaması demektir. Mücadele, savaş dönemlerinde tecavüzü yaşayan, savaşın kirli ve karanlık yüzünü gören ve ondan en çok etkilenenlerden biri olan kadının mücadelesidir; bu düzen içinde işgalden başlayarak mücadele tartışılmalı ve büyütülmelidir.

(1) https://bugunkibris.com/2021/11/26/teslim-edilmedi-gonderildi/?fbclid=IwAR202CPDFIvWGCpWnZk72ef-9DPCG7gAaKlJy6THdWb1YfO3PlRDyMZpAfw

(2) KKTC Başbakanı Faiz Sucuoğlu’nun tanınma üzerine sarf ettiği sözler. https://www.ozgurgazetekibris.com/kibris/73563-sucuoglu-artik-taninmamisligin-avantajlarini-da-yasamanin-zamanidir.html

Kaynakça

Brownmiller, S. (1984), Cinsel Zorbalık -Irza tecavüz olgusunun bir tarihçesi,( Çev. Öncü, S), Cep Kitapları A.Ş: İstanbul

Scully, D. (1994), Tecavüz, Cinsel Şiddeti Anlamak, (Çev. Tekeli, Ş & Aytek, L), Metis Yayınları: İstanbul

*Viyan Karabulut, Kıbrıs'ta toplumsal cinsiyet üzerine araştırmalar yürüten yüksek lisans öğrencisi.


Etiketler : 25 Kasım, Musa Orhan, Özel savaş politikaları, Savaş politikası olarak tecavüz, Kıbrıs, Kbrıs'ta kadına yönelik şiddet, Kıbrıs'ta asker tecavüzü,


...

Viyan Karabulut