Kadıneki Yazı,

Erkek devlet-koşullu destek


Gülşen Demir- Rosa Kadın Derneği-04 Şub 2024

Daracık çadırların ve konteynerlerin içini o kısıtlı koşullarda kendileri ve çocukları için çiçek bahçesine dönüştürmeye çalışan, çevresindeki kadınlara dokunmaya çalışmaktan ve depremle birlikte yaşadıkları her kaybı paylaşmaktan ve her türlü engellemeye rağmen dayanışmaktan geri durmayan bu kadınlar Virginia Woolf’un ifade etmek istediği gerçekliğin farkındalar

Bugün 2 Şubat 2024. Adıyaman’da bir konteynerdeyim. 4 gün sonra depremin birinci senesini geride bırakacağız. Depremden sonra değişen hayatları, kayıpları devletin ve bu konuda sorumluluk almış kurumların yetersiz kalışını, barınma, güvenlik ve temel ihtiyaçlara erişim gibi temel insan haklarımızın ihlali anlamı taşıyan birçok yaklaşımı ve uygulamayı gözlemledik bu süreçte ve bu uygulamalara maruz kaldık her birimiz. İlk depremi Diyarbakır’da deneyimledim. Yalnız başına yaşamak isteyen ve bu isteği gerçekleştirirken yaşanabilecek her türlü sorun karşısında mücadele etmeyi en zor koşullarda dahi bırakmayan her bir kadın gibi depreme yalnız başına yakalanabilirdim ben de, ancak o gece tesadüfen bir arkadaşım yanımdaydı. Şiddetli sarsıntıya ve kesilen elektriklere rağmen belki de deprem anında yapılması gereken birçok şeyi o anki kaygı ve korku sebebiyle hatırlamayarak (örneğin güvenli bir alan oluşturup sarsıntının bitmesini beklemek gibi) ben de kendini bir şekilde dışarı atabilenlerden oldum. O an yaşananların ciddiyetinin pek farkında değildim sanırım. Diyarbakır’da da yıkılan binaların olduğu bilgisi yayıldıktan sonra saat altıda yürüyerek yıkılan binalara doğru ilerlememiz ve insanlara yardım etmemiz gerektiği içgüdüsüyle yollara düşmüştük. Teknoloji çağındaydık devlet yetkilileri ve ülkeye yardım amaçlı gelen kuruluşlar deprem bölgelerine ulaşamıyordu ancak yaşanan yıkım ve kayıplar en acı haliyle hepimizin görebileceği şekilde elimizdeki telefonların ekranlarına ulaşabiliyordu.

Fotoğraf: Medine Mamedoğlu

 

Depremin ikinci günü gözüme takılan bir haber depremi kadın olarak yaşamanın başkaca nasıl sorunları bir araya getirdiğini bir kez daha fark etmeme sebep olmuştu ve hayatımın sonuna kadar da bu düşünceyi kafamdan silemeyeceğimi hissettirmişti bana. Depremin tarumar ettiği kentlerin birinde tek başına yaşayan ve evi yıkılan bir kadın öğretmene aile olarak kabul edilmediği için çadır verilmemişti yetkililer tarafından. Deprem ve sonuçlarının tıpkı kadına yönelik şiddet gibi politik olduğu gerçeğinin teknoloji çağı marifetiyle yüzümüze vurması ilk değildi tabi ki ama benim açımdan oldukça sarsıcıydı.

Depremin ilerleyen günlerinde ise daha önce eşine boşanma davası açtığımız ve aile konutunda çocuklarıyla birlikte eşi olmadan yaşayan hamile müvekkilimin beni arayıp evlerinin ağır hasarlı olması sebebiyle barınma sorunu yaşadığını bilen eşinin; kendisine ve çocuklarına barınabilecekleri bir yer bulmak için tek şartının; boşanma davasını geri çekmesi olduğunu dile getirdiğini, boşanma davasını geri çekmek istemediğini, kendisi için güvenli bir konutta yaşamamanın sorun olmayacağını ancak çocukları için mevsim koşulları sebebiyle ciddi endişe duyduğunu ifade ettiğini hatırlıyorum. Gönüllüler ve bu konuda çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarının desteği ile geçici çözümler bulundu ancak bahsettiğim iki örnekte de toplumun ve sistemin dayattığı rolleri kabul etmeyen ve daha önce maruz kaldığı yaşam pratiklerine rağmen kendi başına bir hayat kurmayı önceliği haline getirmeye çalışan kadınların deprem gibi bir doğal afet karşısında ayakta durabilme iradelerini sekteye uğratmaya yönelik, caydırıcı tutum ve davranışlara ne şekilde maruz kaldıklarını görüyoruz.(erkek devlet – koşullu destek)

İnsanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için en temel haklardan biri konut ve barınma hakkıdır.

Rosa, deprem bölgesinde kadınlarlaydı

Bu hak anayasal bir hak olup güvence altına alınmıştır. Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir ve devlet bu konut ve barınma ihtiyacını sağlamakla mükelleftir. Bu ihtiyaçların karşılanması ve anayasal hakların kullanımı noktasında toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşımlar göz ardı edildiğinde özellikle sistemin ve toplumun dayattığı rollere karşı duran kadınların; afetlerin sonuçları sebebiyle daha ciddi mağduriyetler yaşadığı görülmektedir.

Fotoğraf: Medine Mamedoğlu

 

Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışmalar yürüten Rosa Kadın Derneği öncülüğünde Afet sonrası psiko- sosyal destek amaçlı bir çalışma kapsamında yaklaşık 6 aydır depremde ciddi tahribat yaşayan Adıyaman ilinde depremi ve sonuçlarını deneyimleme ve yarattığı tahribatı yakından gözlemleme imkanı buldum. Buna gözlemleme fırsatı da denilebilir çünkü; konteyner veya çadırlarda yaşamak zorunda kalan kadınların temel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve yaşadıkları sorunların tespit edilmesinin en tarafsız, gerçekçi ve sağlıklı yolunun tahribatın yaşandığı kentlerde ve depremzedelerle birlikte depremzedelerin yaşadığı koşullarda yaşamak olduğuna inanıyorum. Verilere, matematiksel değerlendirmelerin gücüne önem atfetmekle birlikte matematiksel değerleri oluşturan her bir bireyin her bir kadının ve her bir çocuğun kendine özgü hikayeleri olduğunu ve bu sebeple farklı ihtiyaçlara sahip olabileceklerini ve dayanışma bağı kurulurken bu farklı hikayelerin farklı ihtiyaçları beraberinde getirebileceği ön bilgisi ile hareket etmenin ne derece elzem olduğunu öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Barınma ve güvenlik ihtiyacıyla birlikte toplu yaşam alanlarında çok sayıda çocukla birlikte çok dar alanlarda yaşamak zorunda kalmanın kadınların ihtiyaç duyduğu özel alanların sağlanmaması gibi sonuçları da olabilmektedir. Kadın ve erkeklerin ortak kullanımına sunulan banyo ve tuvaletler kadınların ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmalarına sebep olduğu gibi psikolojik ve fiziksel olarak hayatlarını tehlikeye atabilecek sonuçları da doğurmaktadır. Taciz ve tecavüz vakalarının afetlerin olmadığı dönemlerde dahi yoğun bir şekilde yaşandığı toplumlarda afet sebebiyle özel , güvenli alanlara erişimin olmayışının da etkisiyle bu vakalarda artış göründüğü bilinmektedir. Bu sebeple öncelikli olarak kadınların güvenli alanlara erişiminin sağlanması gerekmektedir.

Kadınların temel ihtiyaçlara erişimi imkânsız hale getiriliyor

Bilindiği üzere depremin yaşandığı illerde çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından Aşevleri kuruldu. Aşevlerinde günün belli saatlerinde depremzede vatandaşlara sıcak yemek servisi yapıldı. Toplu kullanım alanlarında özellikle aşevlerinde erkeklerin sadece kendileri için yemek aldığına kadınların ise geride bıraktıkları çocuk ve yaşlıları da düşünmek zorunda kaldıklarına bir kez daha tanıklık ettim. Kadınların çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını ötelediklerini, toplum ve sistem tarafından dayatılan fedakar anne, fedakar eş, fedakar kadın gibi kalıplar yüzünden kendi ruh ve beden sağlıklarını göz ardı etmek zorunda kalışlarını gördüm. Toplumun ve devletin kadına yönelik bu görünmez eli kadının; temel ihtiyaçları talep etme noktasında dahi çekingen davranması sonucunu doğurmaktadır. Kentlerdeki dayanışma depolarının uzak oluşu temel ihtiyaçların karşılanması için gidiş gelişlerin erkekler tarafından yapılmasına sebep olurken yaşam alanında kalıp aileye göz kulak olmak zorunda kalan kadınların temel ihtiyaçlarına erişimini imkansız hale getirmektedir. Kışın soğuyan, yazın ısınan hava konteynerlerde ve çadırlarda yaşamayı zorlaştırmaktadır. Elektrik kesintisinin sık sık yaşandığı bu kentlerde insan onuruna yaraşır şartlarda yaşama imkanı maalesef ortadan kalkmaktadır.

Fotoğraf: Medine Mamedoğlu

 

Kadınlar inşa etmeye devam ediyorlar

Konuşmak değerli. Birlikte deneyimlemek de çok değerli. Deprem sahasında çalışma yürüten, alanlarında uzmanlaşmış her bir bireyin sorunların çözümü noktasında toplumsal cinsiyet odaklı yaklaşım geliştirmesi gerekli ve değerlidir. Yaşanan her bir sorunun başlı başına makalelere konu olması ve irdelenmesi gerektiğine inanmakla birlikte bütün bu zor yaşam koşullarına rağmen üretmeye devam edenlerin yine kadınlar olduğunu fark etmenin gururunu da yaşıyorum aynı zamanda. Daracık çadırların ve konteynerlerin içini o kısıtlı koşullarda kendileri ve çocukları için çiçek bahçesine dönüştürmeye çalışan, çevresindeki kadınlara dokunmaya çalışmaktan ve depremle birlikte yaşadıkları her kaybı paylaşmaktan ve her türlü engellemeye rağmen dayanışmaktan geri durmayan bu kadınlar Virginia Woolf’un ifade etmek istediği gerçekliğin farkındalar. Sadece kendilerine ait olmayan yirmi metrekarelik alanlarda dahi yüreklerinde kendine ait o odayı konteyner veya çadırda bile olsa inşa edip üretmeye ve yaşamın kaynağı olmaya devam ediyorlar.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Deprem, 11 il depremi, depremde kadın, depremde dayanışma, Maraş depremi,


...

Gülşen Demir- Rosa Kadın Derneği