Kadıneki Yazı,

Demokratik siyaset


Havar Derya-12 Kas 2023

Özgürlük, demokrasinin varlık koşullarının başta gelenidir. Yani demokrasi ya özgürlükle beraber olacaktır ya da biçimsel kalıp gerçek anlamını taşıyamayacaktır

Bugün siyaset biliminin en popüler kavramlarından biri olan demokrasinin birbirinden farklı tanımları bulunmaktadır. Üzerinde en çok konuşulan bir kavram olması yanında halen tanımı konusunda üzerinde konsensüs sağlanmış değil. Liberal demokrasi, sosyal demokrasi, radikal demokrasi, muhafazakâr demokrasi gibi birçok tanımı mevcuttur.

Demokrasinin etimolojik kökenine baktığımızda, aldığı tanımların da niçin değişkenlik arz ettiğini görmüş olacağız.

Demokrasi sözcüğünü kendi dillerinde Demos (halk ya da insanlar) ve Kratos (yönetmek) sözcüklerini bir araya getirerek ilk kullananlar Yunanlılar olmuş. Fakat Demos ve Kratos sadece bu anlamlara gelmiyor. Örneğin Eski Yunanca’da Demos, hem “halk ve insanlar” anlamında kullanılıyor, hem de “yoksul halk kitlesi ve vatandaş” anlamlarında kullanılıyor. Aynı biçimde Kratos da “yönetmek” anlamında kullanıldığı gibi, “kural, otorite, egemen olma” anlamlarında da kullanılıyor. 
Bu tanımlardan hareketle, sözcük anlamına göre demokrasiyi “halk iktidarı” ya da “iktidarın halka ait olması” olarak tanımlamak mümkün.

Aslında demokrasi 1830’lara kadar çok da olumlu bir rejim olarak değerlendirilmiyor. Çıktığı coğrafyada örneğin Platon, devletin en kötü hastalığının tiranlık olduğunu ve buna da demokrasinin yol açtığını söyler. Yine Aristo, demokrasiyi, doğru
Anayasadan bir sapma olarak tanımlar. Ünlü Alman idealisti Kant da demokrasiyi despotizm olarak tanımlar. Olumlu tanım 1830’larda Amerika’da günümüz anlamındaki demokrasinin gelişmesiyle birlikte Tocqueville tarafından ortaya atılır.

Demokrasinin halka dayanan bir yönetim biçimi olduğu, yani demokraside egemenliğin gerçek sahibinin halk olması gerektiği son derece açıktır. Bu yüzden olsa gerek, Amerika’nın 16. Başkanı olan ve Amerika’da köleliği kaldıran Lincoln, demokrasiyi “halkın halk tarafından halk için idaresi” olarak tanımlamaktadır. 

Öncelikle demokratik bir yönetimin olabilmesi için, halkın en temel siyasi kararları almaya yetkili olması, ama bu da yetmez, bunu fiiliyatta da uygulayabilecek mekanizmaların olması gerekir. Biçimsel mekanizmalara göre halk sistemin öznesi gibi görünse de fiili hayatta sistem bir azınlığın, kimi yerde de bir kişinin elinde olur.

Özgürlüksüz demokrasi olmaz

Demokrasiyi özgürlükten ayrı ele almak, onu kendi iktidar araçlarına basamak yapmak demektir. Bir yönetimin verili demokratik yollardan göreve gelmesi, onu kendiliğinden özgürlükçü kılmaz. Gerçek anlamda bir halk yönetimi de özgürlük olmadan kurulamaz. Dolayısıyla halkın iktidarla, yetkiyle, karar alıcılıkla donatılmadan önce özgürlük ilkeleri ve düşüncesiyle donatılması, demokratik bir halk yönetiminin açığa çıkması için zorunluluktur.

Özgürlük, demokrasinin varlık koşullarının başta gelenidir. Yani demokrasi ya özgürlükle beraber olacaktır ya da biçimsel kalıp gerçek anlamını taşıyamayacaktır. Halkın yönetimi değil, özgür halkın yönetimi kavramsal açıdan daha doğru bir tanımlamadır.

Etimolojik açıdan politika ise anlamını “polis” sözcüğünden almaktadır. “Polis”, Grekçede site, kent ve vatandaşların toplandığı şehir anlamını taşımaktadır.

Siyaset ise Arapça bir sözcüktür ve kökü itibariyle, “at eğitimi, at bakıcılığı” anlamlarına gelmektedir.

Dikkat edilirse iki kavramın biri doğu biri batı kökenlidir. İkisi arasındaki anlam farklılığının temelinde her iki coğrafyada yaşayan insanların yüzyıllardır süregelen maddi-manevi yaşam farklılıkları bulunmaktadır. Bu farklılıklar siyasal alandaki tanımlamalarda da ortaya çıkmaktadır.

Siyaset, kavram olarak “atı tımar etme”den yola çıkarak, zamanla” insan terbiye etme sanatı” olarak geliştirilir. “İnsan yönetme sanatı” olarak politika ise, site devletlerini yönetme sanatıdır.

Siyaset, toplumun ezen-ezilen, sömüren-sömürülen durumu ortaya çıktıktan sonra gelişti. Sınıflı egemen sistemler, baskı yöntemlerini siyasal araçlarla besleyerek toplumları yönetir hale geldiler.

Siyaset kavramı, halk nezdinde yüzyıllardır olumsuz anlamlarda kullanıldı. Siyasetin, Arapça seyis (at terbiyecisi) kavramından türetildiği doğru olsa da bu eksik bir tanımdır. Arapça bir kelime olan siyaset, eski Arapçada sadece “seyis” değil, bir de “müseyis” anlamına gelir ve bu da “kandırma” anlamındadır. Bu tanım, siyasetin devlete göre tanımlanmasından kaynaklanıyor. Devlet toplumu kandırır, yalan söyler ve öyle yönetir.

Devletler açısından politika

Bugün politika bilimi, varlık nedenini, devleti yüceltmek ve meşru hale getirmek olarak izah etmektedir. Bu anlayışın temelinde, toplumsal yaşamı örgütleyebilmek için devletin varlığının zorunlu olduğu görüşü yatmaktadır. Bu görüş, felsefi temelini 17. Yüzyıl filozoflarından Hobbes’un, “İnsan insanın kurdudur” tespitinden alır. Bu yaklaşım, aynı zamanda siyasal hayatın sadece devletle mümkün olabileceği anlayışını etkin kılmaya çalışmaktadır.

Halkın siyaseti olarak da adlandırabileceğimiz demokratik siyaset ise geleceğin halk tarafından yaratılmasıdır. Bununla birlikte demokratik yöneticilik anlayışı, belirlenen amaç ve hedefler temelinde bütün kesimleri bir arada toplayan, ilkelere dayalı bir birliği oluşturan esnek bir yöneticiliktir.

Hiyerarşik bir yöneticilik, merkezi devlet anlayışının ürünüdür. Devletin üstten belirleyen yönetim anlayışı, alttakilerin sadece tabi olduğu emir-komuta zinciridir. Üst organlar belirler, alt organlar uygulamakla yükümlüdür. Yani her şey devlettir, devlet içinde de kral, padişah, başkan veya başbakandır. Bireylerin bu kadar devletleştiği bir sistemde halk sadece tek bir merkezde toplanan yetkilerin ve yetkililerin denetiminde olmakla yükümlüdür. 

Politika, toplum nezdinde antipati uyandıran ve devlet-iktidar ile özdeş kılınan bir kavram olarak bilinmektedir. Politika, sanki devlet-iktidar işiymiş gibi görülüp, tıpkı ahlak ve özgürlük kavramları gibi çarpıtılarak, toplumdan uzak tutulur, hatta politika adına toplum üzerine baskı ve sömürü uygulanır.

Oysa ki politika ve ahlak toplumu var eden değerlerdir. Bu nedenle devletçi uygarlık ve kapitalist sistem, toplumun ahlakına saldırmış, politikayı toplum dışına itmiş, devleti elinde bulunduran sınıfın temel bir faaliyeti olarak tanımlamıştır.

Devlet kural ise politika yaratıcılıktır

Bu temelde birinci ilke olarak devlet işlerinin politik işler değil, idari işler olduğunu iyi kavramak gerekir. İkincisi, toplumun hayati çıkarlarını ilgilendirmeyen işler esas politikayı oluşturmaz. Üçüncüsü, özgürlük, eşitlik ve demokrasiyle ilgili olmayan işler politikayı esastan ilgilendirmez. Görüldüğü üzere politik işlerle devlet işleri birbirleriyle çelişir. Devlet kural demektir, politika ise yaratıcılıktır. Devlet hazırı yönetir, politika ise oluşturarak yönetir.

Siyasi parti iktidar aracına dönüştü

Toplumsal inşanın sadece siyasal parti üzerinden gelişeceği yaklaşımından kaynaklı, giderayak toplumsal dönüşümü sağlayacak kurumların işlevsizleşmesini de beraberinde getirdi. Bu yaklaşım tarzı, siyasal mücadele alanını da siyasal iktidar aracına dönüştürerek, sosyal, kültürel, ekonomik alan örgütlenmelerini ikinci planda değerlendirmeye götürdü.

Oysaki demokratik siyaset, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayacak bütün kurum ve yapıların ortak koordinasyonuyla gerçekleştirilecek bir mücadele alanıdır.

Görev ve yetkileri merkezde toplayan, yerelle paylaşmayan, karar ve politikaları merkezden tayin eden bürokratik yönetimler, baskı aygıtı olmanın ötesine geçemezler. Tekçilik, ‘ben bilirim’cilik, benmerkezcilik faşizmdir. Faşizm, sadece bir siyasal anlayış değildir. Hükmetme güdüsü, aşırı yönetme sevdalılığı, karar almada teklik, dikte etmede tatminkarlık faşizmin alasıdır.

Tek bir merkeze dayalı toplumsal yapılanma, devletçi, erkek egemenlikçi mantığın sonucudur. Bu nedenle de anti-demokratiktir. Bireyleri toplumsal farklılıklarına göre nitelemek de aynı mantığın sonucudur ve demokratik toplum felsefesinin şiddetle reddettiği tahakkümcü mantıktır.

Toplum inşası zihniyet gücüyle açığa çıkar

Yeni bir toplum insanın zihniyet gücüyle belirlenir. O halde en başta zihniyette değişimin gerekliliği öne çıkmaktadır. Evet, özgürlük örgütsüz olmaz. Fakat örgüt de özgürlük arayışındaki kişilik yaratılmadan gerçekleşemez. Halkı tüm karar mekanizmalarına katacak, temel inisiyatif durumuna getirecek bir anlayışın oturtulması, uzun vadede kazanımlar yaratmanın temel koşuludur. Aksi durumda klasik siyaset anlayışının sınırları aşılamayacaktır.

Halkın kendi kendisini yönettiği, kendiyle ilgili kararları kendisinin aldığı yönetimler örneğin yerel yönetimler olabilir. Özerk, katılımcı yerel yönetimler, halka en yakın yönetimlerdir.

Bugün geriye dönüp baktığımızda birçok belediye hizmet alanında başarılı çalışmalar yürütmüşlerse de halk, belediyenin karar ve uygulamalarına dahil edilmedi. Ortaya çıkan, halktan kopuk bir yönetim biçimi oldu. Oysa kent ile ilgili tüm sorunların halkla birlikte ele alındığı, karar, plan ve projelere halkın ortak edildiği, açık, şeffaf, katılımcı bir yönetim modeli oluşturulabilseydi, demokratik mücadele ve örgütlülüğün geldiği aşama daha farklı olurdu.

Hazır kitle üzerinden siyaset yapılmaz. Bunun adı siyasi dilenciliktir. Siyasal dilencilik de siyaset değildir. Demokratik siyaset, kitlelerin aydınlatılmasına, örgütlendirilmesine dayanır. Bunun ilk adımı ise kitlelerin eğitimi olmaktadır. Kitleler eğitilmedikçe, bilinçleri yükseltilmedikçe demokratik güç haline gelemezler.

Ne söylendiğine değil ne yaptığına bakıldı

Eskiden beri toplum, kişilerin, kurumların, yönetimlerin ne söylediklerine değil ne yaptıklarına bakarak cesaret verici bir mücadeleye inandılar ve sahiplendiler. Bu yaklaşım bundan sonra da böyle devam edecektir. Bu bakımdan halka karşı inandırıcı bir söylem kadar buna denk düşen bir pratik politika da ahlaki ve politik toplumun görmek istediği bir yaklaşım biçimi olacaktır.

Bu bağlamdaki siyasetsizlik, bir siyasal yozlaşma biçimi olarak değerlendirilmelidir. Yapılması gerekeni yapmamak, siyasi ahlaksızlık olarak tarif edilir. Bir siyasetçi, siyasi pozisyonunun gereğini yerine getirmiyorsa, burada bir siyasi ahlaktan söz edemeyiz. Ancak yoz bir davranıştan söz edebiliriz. Çünkü hem bir pozisyon işgal edilmekte hem de topluma karşı sorumluluk yerine getirilmemektedir.

Demokratik eylemler yasallığa sığdırılmamalı

Hiç kimsenin hukuksuzluk karşısında susma, boyun eğme hakkı olamaz. Toplumu zehirleme, bu boyun eğmeden kaynaklanır. Bunun gereklerini yapmayan birey, topluluk ve halkların şikâyet etme hakları da yoktur. Bu anlamda demokratik siyaset yürüttüğünü öne süren partilerin, kurumların, yapıların, toplumun yaşanan hukuksuzluklar karşısında sesini yükseltmesinin öncülüğünü yapmak gibi görevleri vardır. Yasal sınırlara sıkıştırılmış eylemler, belli bir önemi ifade etse de devletin demokratikleşmesinde bir rolü olmayacağından aşılması gerekmektedir. Sorunu tespit eden, ortaya çıkaran olmak kadar, sorunun çözümü için gerekli eylem tarzlarını geliştirmek de önemlidir.
 


Etiketler : Demokratik Kadın Cephesi, demokratik siyaset, Demokratik Konfederalizm, Demokratik Ulus, Demokratik özerklik,


...

Havar Derya