Kadıneki Yazı,

‘Çok yaşa mutlak barış’


Nebile Irmak Çetin-01 Eyl 2021

Barış türkülerde sevda, çocuklara verilen isim oldu. Adalet ve özgürlük için barış, ekmek ve su kadar temel bir ihtiyaçtır. Mücadelesi kadınların öncülüğünde Ortadoğu’da veriliyor 

Yıl 1 Eylül 1939. Almanya Nazi ordusu Polonya’yı işgal ederek 20. yüzyılın büyük kanlı savaşını başlatır. Milyonlarca insan yaşamını yitirir, bir o kadarı da sakat kalır. Barış isteyen dünyanın tüm kıtalarından çocukların topladığı parayla Japonya’da büyük bir can üretirler, üzerine de “çok yaşa mutlak barış” yazısı kazınır. O günden beri çocukların barış talebine kulaklar tıkalı, savaşlar da hız kesmeden devam ediyor.

Barışı kurmak zor değil, sermaye de gerekmez. Yapılacak tek şey bireyin, toplumların, sınıfların, cins ve tüm canlıların bir arada ve eşit koşullarda yaşayabileceği barış ortamı için iyi niyet-samimiyetle uluslararası düzeyde müzakere masalarında barış anlaşmaları yapmaktır. 

Lakin katliam ve yıkımda ısrar eden emperyalizm silah ticaretinde karına kar katmak uğruna yüz yıllardır dünyanın her karış toprağını kanla suladılar. Halklara, kadınlara, çocuklara zulüm yaptılar, açlığa, yoksulluğa ve mülteciliğe mahkûm ettiler. 

Barış inşası için verilen mücadelede de ağır bedeller ödendi. Faili meçhul cinayetlerde binlerce kurban, zindanlarda mahkum, sürgünlerde tükenen hayatlar ağır bedelller olarak tarihe not düştüler. Barış türkülerde sevda, çocuklara verilen isim oldu. Adalet ve özgürlük için barış, ekmek ve su kadar temel bir ihtiyaçtır. Mücadelesi ısrarla kadınların öncülüğünde Ortadoğu coğrafyasında veriliyor. 

Resmî ideolojinin inkâr ve imhaya dayalı Kürt coğrafyasında kırk yılı aşkın bir zamandır sürdürdüğü çatışmalı ortam, derin acılar yaşattı, yaşatıyor. Sorunun çözümsüzlüğünde diretip, ülke ekonomisinin büyük bir bölümü yıllardır dağları, taşları toprak ve bitkileri zehirleyen canlıların soyunu tüketen bomba, silah ve savaş mühimmatına harcandı ve hala harcanmaya devam ediyor. Türkiye emekçilerinin alın teri savaş bütçesine aktarıldı, geride telafisi zor gözüken yığınla işsizlik ve derin bir yoksulluk yaşanıyor. 

Dünya katliamlara seyirci

NATO’ya üye devletlerin vermiş olduğu savaş kararları can yakıcılığıyla kadın düşmanı IŞİD-Taliban ve türevi çeteler tarafından Şengal’de, Efrin’de amansızca sürdürülmekte.

Bu çeteler için Ezdi, Kürt, Arap kadınları birer ganimet oldu. Tecavüze uğradılar, öldürüldüler, yakıldılar, satıldılar ve köle olarak hala çetelerin elinde esirler. 

Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin eliyle Taliban’a teslim edilen Afganistan’da yaşatılan zulmü içimiz kanayarak izliyoruz. Kadın kırımına dönük gerici zihniyetin son günlerde yaptığı katliamlara seyirci bir dünya var. 

Binlerce kadın kaçtı veya saklanıyor ve Taliban’ın eline düşmemek için canına kıyıyor. 

Kadın kurtuluşu için barışta ısrar etmeli ve barışın olması için mücadele etmeliyiz. 

Dünya kıtalarından kadınların birleşik mücadelesi bugün olmasa da mutlaka yarın savaş lobisi kapitalist-militarist, ırkçı, cinsiyetçi erkek egemenliğine karşı barışı kuracaktır. Savaşı her yönüyle iliklerinde yaşayan ve asla barış talebinden vazgeçmeyen Kürt kadınları ve Türkiyeli kadın hareketinin yakacağı meşale ile dünya kadınlarını bir araya getirip Afganlı kadınlarının geleceklerini güvence altına alınmasında etkin rol alacaklarına inanıyorum.

Tehdit gerçek oldu

Yakın bir tarihti, Afganlı kadınlar umutluydu, bir o kadar da bugünü görürcesine umutsuzdu, buna tanıklığım bir STK’nın daveti üzerine Ağustos 2013 tarihinde Afganistan’a gitmemle gerçekleşti.

Fabrika işçisi, devlet memuru, parlamenter, feminist, ev eksenli çalışan Afgan kadınlarla bir araya gelme şansım oldu. 2001’de Taliban’ın çekilmesinden sonra nefes aldıklarını, bazı anayasal hakları kazandıklarını ve bu hakları daha da artırmak için mücadele edeceklerini söylemişlerdi. Aradan geçen zamana rağmen birkaç Afgan kız kardeşimle hiç ilişkimi kesmedim. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda beni ve bizleri merak etmişlerdi, arayıp sordular. Ben de Kabil’de her bomba patladığında onları arar sorardım. Buluşmamızda edindiğim izlenimi, T24 yazarlarından Cem Sey’e anlatmıştım. Bugün Afganistan’da yaşananları o günlerden gören bir durum tespiti gibi olmuştu. Önemli bulduğum bu röportajda sarf ettiğim bazı kısımları aşağıda paylaşıyorum. 

Kadınların gelecekleri belirsiz

2001 öncesi Taliban döneminde kadınlar burka giymeye zorlandı, kız çocukların okula gitmesi yasaklandı. Tecavüz ve kadın cinayetleri, kadına gözdağı olsun diye orantısız devam ediyordu. Çalışmaları da yasaktı. Karzai hükümetine, ABD başta olmak üzere, verilen dış desteğin en önemli gerekçesi kadın sorunu ve okula gönderilmeyip küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının durumuydu. Aradan geçen sürede bunun samimi olmadığını kanıtladı.

2004’te yürürlüğe giren Afganistan Anayasası kadınların bireysel haklarını tanımıştı. 2004 yılında parlamentonun 188 sandalyesinin 68’i kadınlara aitti. Karzai ilk seçimde üç kadına parlamentoda görev vermişti. Şimdi bu sayı bire düşmüş. Kadınların yüzde 90’ının hâlâ okuma-yazması yok. Hükümet kadınları tecavüz ve cinayet gibi suçlara karşı korumuyor. Anayasada çocuk evliliği yasak olmasına rağmen hâlâ küçük kız çocukları evlendiriliyor. Kamu yaşamında rol olan kadınların can güveliği yok. ABD, Karzai hükümeti ve Taliban’ın uzlaşma olasılığının arttığı da hesaba katıldığında, kadınların 2001 yılında elde ettiği “eğitim, çalışma yaşamına katılım ve hareket özgürlük alanı” gibi kazanımlar, çekilme sonrası tümüyle tehdit altında olacak. Durağan bir süreç dışında hayatlarında değişen çok şey yok. Etraflarında hâlâ korku ve endişe kol geziyor. Afganistan’da kadınların gelecekleri belirsiz. Bir umutsuzluk var. Buna rağmen, mücadelede kararlılar. Doğrusu, Afganistan kadını bugün küçük de olsa “kazanım” saydıkları hakların 2014 sonrası bir çırpıda yok olabileceği endişesini taşıyor. Bu kaygıyı anlıyor ve endişeleniyorum…


Etiketler : Barış, 1 Eylül Dünya Barış Günü, Nazi ordusu, NATO, Ortadoğu,


...

Nebile Irmak Çetin