Asimilasyon ve inkâr politikalarının birinci dereceden kadını hedef alması tesadüf değil. Dil ediniminin anne karnında başladığı son 20 yılda yapılan araştırmalarda açığa çıktı. Bu da bir dilin ancak kadınla tarif edilebileceği, öğrenilebileceği ve yaşatılabileceğini gösterdi. Kürdistan tarihinin her döneminde hedef olan Kürt kadınları her daim anadilin taşıyıcısı ve aktaranı oldu, bu yüzdendir ki her zaman hedef oldu
Kimi koynunda kavuşulsun diye bir tutam saçı saklar, kimisi sandıklarda onları bekleyen mendili kimisi de kavuşamasa da ait oldukları coğrafyadan alınan bir avuç toprağın mezarının üzerine bırakılmasını bekler. Bir asırlık tarihin bir dolu hikâyesi yüzleşmenin iyileştirici etkisini her bir anlatı ile bize yeniden yeniden hatırlatır. “Roja Şaye”(Kara Gün) gibi günleri unutmamak ve unutturmamak için yüzleşilmeyen dilimizin iyileştirici gücünden faydalanmak önemli olan.
Bizler biliyoruz ki bir dili var eden, taşıyan ve yaşatan kadındır. Yarım olduğum hissinin peşimi bırakmaması, Kürtçe konuşamamak bu gerçeğin farkında olarak bütün bu baskılara rağmen Kürtçeyi her alanda görünür kılarak kullanmaya çalışmak, bir kadın olarak ‘Ben’e (xwebun) ulaşma mücadelesidir
Dilin, belleğin sosyal boyutunu oluşturduğunu da düşündüğümüzde kadınlar dünden bugüne dil yasaklarından dolayı etkileşim kuramayıp sosyalleşemediler. Dil yasaklarının kadınlar üzerindeki baskı ve şiddeti Kürt kadınların toplumda geri çekilmelerine ve birey olarak varlığını koruyamamasına neden olduğu da diğer bir sonuçtur.
Lo hevalo’yu dinlerken kim yoldaş sevgisiyle tepeden tırnağa sarsılmaz ki. Daye Welat Şerine her kulağımıza değdiğinde kim welat hasretiyle yüreğinden bir damlanın akmasına engel olabilir ki. Mazlum’un yeniden dirilişin miladına dönüştürdüğü Newroz’u Hozan Mizgîn’den güzel kim anlatabilmiştir ki
Bugün dünyanın birçok yerinde kadınlar; Lois Weber, Alice Guy Blacha, Helen Holmes, Mabel Normand ve diğerleri hakkında yazdığı ve programlar yaptığı için mutluyum. Seslerini yükseltip kadınlara haksızlık yapıldı diyorlar. Ben de bir Kürt kadın ve bir sinemacı olarak onların adını dile getirmek istedim. Bir kez daha diyorum ki o kadınların sinemanın başlamasında etkisi çok büyük.
Anneliğe atfedilen devasa kutsallığın aslında makbul annelik sınırları dışına çıkıldığında nasıl tersine döndüğü, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri ve erkek -devlet şiddetine ses çıkaran, tüm kadınların-annelerin, maruz kaldığı cins kırımının, şiddetin farkında olarak, Anneler Günü’nü savaş karşıtı, barış ve özgürlük mücadelesiyle buluşturmalıyız