Kadıneki Yazı,

tek millet, tek devlet, tek dil, çok kadın, çok eziyet


ayşe düzkan-15 Nis 2022

sırtını devlete dayamış erkeklerin, görev süresi bittikten sonra ayak basmayacakları yerlerde, kendilerine itaat etmesini bekledikleri, düşman saydıkları bir halktan kadınlara karşı işledikleri suçların, “yaramazlık” gibi görüldüğü bir düzen

şükran aydın 1993 yılında, babası ve yengesiyle derik jandarma karakolu’nda gözaltında tutulduğu sırada, gözleri bağlı bekletildiği bir odada tecavüze uğradı. gözaltı sürecinde gördüğü işkence bununla sınırlı değildi. türkçe bilmediği için kendisine sorulan soruları anlamıyordu. üç gün sonra, köyüne yakın bir yerde serbest bırakıldı.

şükran aydın gözaltından çıkar çıkmaz sözlüsüyle evlendi, kısa bir süre sonra hamile olduğunu anladı, doğurma konusunda isteksizdi. ama testler sonucunda hamileliğinin, tecavüz yüzünden değil de eşiyle beraberliğinden olduğu anlaşılınca kızını doğurmaya karar verdi; adını da “eziyet” koydu.

şükran aydın belki de gözaltında tecavüze uğrayan ilk kadın değildi ama avrupa insan hakları mahkemesi’nde, türkiye’nin tecavüz suçuyla mahkum olduğu ilk vaka onunkiydi.

asiye zeybek güzel, 1997 yılında istanbul’da gözaltına alındı. emniyet genel müdürlüğü’nde işkence gördü ve tecavüze uğradı. cezaevindeyken suç duyurusunda bulundu, polisler hakkında takipsizlik kararı verildi, ancak dava aihm’e taşındı ve güzel’in beyanı kabul edildi.

bu iki vaka, mahkemelere ulaşmış, kanıtlanmış, müeyyideyle sonuçlanmış. ama kim bilir, bırakın dava konusu olmayı, kadının kimseye anlatamadığı ne kadar çok vaka var. cinsel şiddet kadınlara karşı bir sorgu ve işkence yöntemi olarak hep kullanılageldi. ama devlet görevlisi olan erkeklerin cinsel şiddeti sorgu odalarıyla, karakollarla sınırlı değil.

vietnamlıların “amerikan savaşı” olarak adlandırdığı, abd’nin vietnam’ı işgali sırasında, işgal ordusundan askerlerin işlediği savaş suçları arasında tecavüz büyük bir yer tutuyordu, maalesef. bazı kadınlar toplu tecavüze uğramış, kimi zaman bunun ardından kolları bacakları kesilerek öldürülmüştü. bunların arasında, güney vietnam ulusal kurtuluş ordusu’nun saflarında savaşan kadınlar olduğu kadar sivil kadınlar da vardı. ayrıca, tıpkı japon işgal gücünün kore’de yaptığı gibi, bazı kadınlar “rahatlama kadınları” tanımlamasıyla, seks köleliğine zorlanmıştı. abd, vietnam’da yenildi ama bu suçlar kovuşturulmadı.

yugoslavya bir iç savaşla parçalanırken, sırpların etnik temizlik siyasetinin önemli bir parçası boşnak kadınlara sırp çocuklar doğurtmaktı. doğurganlık yaşındaki binlerce kadına hamile kalana kadar tecavüz edildi.

bu olayların başka zamanlara ya da başka coğrafyalara mahsus olduğu sanılmasın. üniforma cezasızlığı sağlıyor, cezasızlık da adeta teşvik yerine geçiyor. çok yakında cizre’de, bir kadına tecavüz eden ve şikayetçi olmaması için onu tehdit eden polis enes aydemir, ihtimal ki musa orhan’ın tutuklanmamasından cesaret almıştı. musa orhan, ipek er’e, belki evlenme vaadiyle yani manipülasyonla, belki fiziksel zorla tecavüz etmişti. ipek er’in yaşadığı çevrede, evlilik dışı bir cinsel deneyimin bir kadının hayatını karartacağını bilmez değildi ama bunu umursamadı. bunun ipek er’i intihara yönelteceği açıkken bunu da umursamadı ve tutuksuz yargılanıyor! arkadaşlarına, “bir şey olmaz, daha önce de yaptım,” dediği iddiası var.

sırtını devlete dayamış erkeklerin, görev süresi bittikten sonra ayak basmayacakları yerlerde, kendilerine itaat etmesini bekledikleri, düşman saydıkları bir halktan kadınlara karşı işledikleri suçların, “yaramazlık” gibi görüldüğü bir düzen.

vietnam’da abd askerlerinin, kore’de japon askerlerinin kadınlara karşı suç işleme hakkı işgalin parçasıydı. sadece işgaller değil, bir halkın toprağına, kaynaklarına el koymak, bunu sürdürmek için o halka baskı kurmak şeklinde hüküm süren sömürgeci politikalar, kadınlar için hem farklı tehlikeler oluşturuyor hem de özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin önüne farklı engeller çıkartıyor. dünyanın birçok yerinde feministler sömürgeciliğe karşı mücadelenin feminizmin parçası olduğunu söylüyor.

türkiye cumhuriyeti’ne dönersek…  erkeklerin türk oldukları için, türk devletinin temsilcisi oldukları için, kürt kadınlara işlediği suçların dillendirilmesi, volümü yüksek, “devlet sevgisi, millet aşkı” söylemleriyle bastırılmaya çalışılıyor. o kadınların sesini kısmak için milliyetçi argümanlara başvuruluyor. feminizm, o kadınların sesini duymayı, duyurmayı gerektiriyor. o yüzden toplumu ve devleti kuşatan milliyetçilikten, milliyetçiliği desteklemek için üretilmiş, hayatla ilintisiz argümanlardan bağımsız olmak zorunda. çünkü feminizm -kadın sınıfını ve- kadın milletini savunur.

muş’un bir köyünde yaşamış olan fatma altınmakas, başka bir alanda, bunun çok acı ve çarpıcı bir başka örneği.

ona tecavüz eden bir üniformalı değil, kayın biraderiydi. ama milliyetçi politikalar olmasaydı fatma altınmakas bugün hayatta olacaktı. fatma altınmakas yaşadığı sistematik tecavüz konusunda jandarma karakolu’na şikayette bulunmak istedi ancak türkçe bilmiyordu, ifade işlemlerinde kürtçe tercüman bulunmadığı için derdini anlatamadı ve kocası kazım altınmakas tarafından öldürüldü. fatma’ya tecavüz eden sinan altınmakas, tutuksuz yargılanıyor. fatma’nın katili kazım altınmakas’ın kasten adam öldürme suçuyla yargılandığı dava sürüyor.

anadille ilgili talepler, fatmaların hayatta kalma hakkı da demek aynı zamanda.

ipek er, tek millet, tek devletin kurbanı olmuştu, fatma altınmakas tek dilin kurbanı. mahkeme, 26 nisan’da, onu, hatırasını, davasını yalnız bırakmayız değil mi?


Etiketler : Fatma Altınmakas, Musa Orhan, İpek Er, Savaş politikası olarak tecavüz,


...

ayşe düzkan