Kadıneki Yazı,

Şimdi savaşsız, sömürüsüz bir düzen mümkün deme zamanı


Nebile Irmak Çetin-01 May 2022

İşyerlerinde direniş örgütlediler, 8 Mart'ta yasakları yıktılar, Newroz'da özgürlük çığlığını yükselttiler. Şimdi 1 Mayıs'ta savaşsız, sömürüsüz bir düzen, özgür kadın ve özgür toplum mümkün demenin zamanı

19. yy'da işçiler ağır koşullar altında günlük 14-16 saate varan uzun mesailerle çalıştırılıyordu. Çocuk işçiler başta olmak üzere, zamanın geri kalanını ev işlerinde çalışarak geçiren kadınlar takatten düşüyordu. Patronların kâr hırsı uğruna kuralsız sömürü biçimleri de her gün artıyordu.

Kölelikten işçiliğe terfi eden çalışanlara ve kadınlara hâlâ köle muamelesi yapılıyordu. Sömürü baskısında inleyen emeğin ilk çığlık isyanı, Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçilerinden geldi. İşçiler günlük 8 saat çalışma talebiyle iş bıraktılar, kentin her tarafından işçilerin katıldığı büyük bir yürüyüş yapıldı. İşçiler bu coşkuyu gösterilerle kutladılar.

1856 yılında başlayan bu heyecanı izleyen Amerikalı işçiler oldu, 200 bine yakın işçi günlük 8 saat çalışma talebiyle fabrikalarda makinaları durdurup iş bıraktılar. Irkçı ve ayrımcı politikalarla yönetilen ülkede kamusal alanlara ve ulusal parklara Siyahların girmeleri yasaktı. Amerikalı işçiler emek mücadelelerine ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı olmayı da ekleyip Siyah işçilerle kol kola ulusal parka girdiler. Dönemin gazeteleri “Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu” cümleleriyle işçilerin ırkçılığa karşı da mücadele verdiklerini ve Siyahlara parkların açıldığını manşet yaptılar.

Emeğin gücünü bastırmak için kapitalizm, faşist devletin şiddet mekanizmalarıyla emekçilere saldırdı, ülke genelinde gösteriler yasaklandığı ve emekçiler birkaç yıl direniş yapamadılar.

İplik atölyeleri ve tekstil fabrikalarında çalışan kadınların dayanacak gücü kalmamıştı, çocukların körpecik bedenleri eriyordu. Bu kez kadınların itirazları yükselmeye başladı, işyerlerinde lokal iş bırakma-yavaşlatma eylemleri yaptılar. Patronlar da bu girişimlere karşı toplu işten çıkarmalar yapıyor, hakları gasp ediyor ve daha kötü muamele yapıyordu.

Yeniden çeşitli kıtalarda işçi hareketinin yükselişe geçtiği bir dönemde Chicago Haymarket'te de hareketlilik başladı. Kadın işçilerin eyleme katılmaları, taleplerini dile getirmeleri önemliydi. Yazılı tarihten anlıyoruz ki üç öncü ve örgütleyici kadın Lucy Gonzales Parsons,  Lizzie Holmes ve Sarah E. Ames birebir görüşme yapıp binlerce kadının eyleme katılmalarını sağladılar. Üçü de iyi örgütleyici ve ajitasyonculardı. Devamı daha sonra Taksim'de yapıldığı gibi, kitleye provokasyon, katliam saldırısı. Ölümler yaşandı, yüzlerce de yararlı vardı. Yüzü aşkın işçi gözaltına alındı, dört işçi önderine idam cezası verildi. Bu üç örgütleyici kadın fabrika, atölye, şehir şehir dolaşarak bu idam cezasını teşhir ettiler, işçilerin beraatlarını istediler.

Köle bir annenin köle çocuğu olarak doğan Afrika Amerikalı Lucy Gonzales'in mücadelesi dalga dalga yayılmıştı. Polis teşkilatı Haymarket olaylarını değerlendirme raporunda özelikle Siyah Lucy Gonzales Parsons için “Bin isyancıdan daha tehlikelidir” tespiti yapmış ve hedef göstermişti. Lucy, eylemleri birlikte örgütlediği arkadaşı Lizzie Holmes ile birlikte yaşamlarını kadınlar başta olmak üzere işçi mücadelesine adadı. Girdikleri her fabrikada örgütleme yaptıkları için işten çıkarılıyorlardı. Mücadele kararlılıklarını sendikalarda da gönüllü örgütlenme çalışmaları yaparak gösterdiler.

Kadın işçilerin birliğini kurdular, emeğin üzerindeki baskı ve sömürüye karşı mücadele yöntemleri üzerine makale yazıp anarşist dergilerde çalıştılar. Toplumsal cinsiyet normlarına karşı başkaldırdılar ve kadına biçilen geleneksel rolleri de ret ettiler.

Hapis, sürgün gibi ağır bedeller de ödediler. İdamla yargılanan işçilerden Albert aynı zamanda Lucy Parsons'un iki çocuğunun babasıdır. İdam edilmeden babalarıyla görüşmeye götürdüğü iki çocuğuyla babaları görüştürülmediği gibi, idam edilinceye kadar Lucy iki çocukla birlikte çıplak bir şekilde sabaha kadar bekletilmiştir. 1 Mayıs olaylarını kaleme alan da bir kadındır.

Kadın işçi mücadelesi ve 8 Mart'ın sembol ismi Rosa Luxemburg, 1894 tarihinde kaleme aldığı 1 Mayıs manifestosunda “İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek 1 Mayıs bu taleplerin her yıl dile getirdiği gün olacaktır” demiştir.

1910 yılları Osmanlı'da sanayinin gelişmesiyle Bursa başta olmak üzere birçok kentte fabrika ve atölyeler kurulur. Buralarda Ermeni, Rum ve Türk kadınlar günde 15-16 saat çalıştırılıp 1 ila 5 kuruş alıyorlardı. Kötü çalışma koşullarına dayanamayan genç kadınlar sık hastalanıp yataklara düşüyorlar. “Biz o perişan çiçekleriz ki baharı görmeden güz yaprağına döneriz” dizeleriyle hallerini dile getirmişlerdir. Hatta ipek işçisi kadınların bu vahim çalışma koşulları ve hastalandıkları halleri dönemin edebiyatçılarından Refik Halit Karay'ın “Sus payı” öyküsüne de konu olmuştur.

1908 ve 1910 yılları arası 3 bin ipek işçisi kadının mücadelesi grevle taçlanıyor, bu grev Osmanlı tarihinde ilk grev olarak yer alıyor. İlk Türkçe 1 Mayıs şiirini de yazan bir kadındır. Yaşar Nezihe Bükülmez'in bu şiiri 1923 yılında Aydınlık dergisinde yayınlanır. Bu şiirden dolayı hakkında soruşturma açılan ve şiir kitabına el konulan ilk kadın yazardır. Yaşar Nezihe'nin de işçi mücadelesinde önemli yeri vardır. Amele cemiyetlerine üye olur, toplumsal olaylara karşı duyarlıdır, dönemin baskıcı sistemine karşı tepkilerini çeşitli dergilerde makaleler yazarak gösterir. Soyadı kanunu çıktığında egemen sisteme karşı dik duruşundan dolayı 'Bükülmez' soyadını alır.

Zehra Kosova da işçi mücadelesi ve 1 Mayıs örgütlemelerinde önemli rol almıştır. Kendisi de tütün işçisi olan Kosova, bir tespitinde '1933 yılında otuz bin tütün işçisi vardı bunların dörtte üçü kadındı' demiştir. Rusya'da eğitime gönderilmiştir, döndüğünde sendikaların kurulmasında görev almış, işçi örgütlenmesine öncülük etmiş bu sebepten de çalıştığı birçok işten atılmıştır. Hapis yatmış, iki kız çocuğu bakımsızlıktan dolayı ölmüş, o yine de mücadelesinden vazgeçmemiştir.

1 Mayıs 1977 Taksim alanında buluşan yarım milyon emekçinin ön saflarında da kadınlar vardı. Tarım işçisi köylü kadınlar, yöresel kıyafetleriyle ellerinde tarım gereci orak ve çekiçleriyle katılmışlardı. Fabrika çalışanı, iş kıyafeti mavi ve beyaz yakalı kadınlar da vardı. Emeğin bayramını kan gölüne çevirenler aralarında öğrenci, işçi ve hemşire 9 kadını da katletti.

Katliam sonrası 1979 Taksim 1 Mayıs yasağına karşı Behice Boran bir grup arkadaşıyla Merter'den Taksim'e yürümek istediğinde 69 yaşındadır, polis tarafından engellenirler, dipçikle darp edilerek mahkemeye çıkarılmıştır.

1963 ve 1964 yıllarında İstanbul'da BEREC ve KAVEL fabrika grevlerinde direnenlerin çoğu kadındır, grev gözcüsüdürler ve kararlıdırlar. İki grev de kazanımla sonuçlanır.

2022 yılın ilk iki ayında 20 bine yakın emekçi 108 ayrı işyerinde direnişe geçti, yarısından fazlası kadındı bu direnişlerin çoğu da kazanımla sonuçlandı.

8 Mart ve 1 Mayıs tarihi iç içedir. Biri erkek ve kadın işçilerin birlikte yaratmış olduğu bir değerken, 8 Mart ise kadınların ağır bedel ödeyerek tarihte yerini alan bir isyandır.

Geçmişten günümüze hâlâ 1 Mayıs tarihçesi kadınsız anılır ve anlatılır. İşçi sınıfının çıkarlarını savunanlar da salt sınıf mücadelesiyle sınırlandırarak 1 Mayıs mücadelesini erkekleştiren bir yaklaşım içindeler. Oysa ki tarih iyi okunduğunda başından beri emeği köleleştiren bütün sömürü mekanizmalarına ve savaş, ırkçılık, ayrımcılık ve cinsiyetçilik gibi “hastalıklara” karşı mücadele de emek tarihinde yer alan kadınlar tarafından verilmiştir. Mesele sınıf içinde “egemenlik yaratıp” kadını yok sayan zihniyetin sorgulanmasıdır. Bu zihniyet devam ettikçe kaybeden taraf hep emekçiler, kadınlar ve halklar olmuştur/olacaktır.

Kadın düşmanlığı üzerinden kötülük büyüten dünya düzeninde, kadınlar çifte sömürüye maruz kalmaya devam ediyor. Hâlâ emeğin tarihini anlatanlar kadının çifte sömürüsünü, işçi sınıfı mücadelesinin dışında tutarak anlatımlarına devam ediyorlar.

Kapitalist sistem de emek başka olmak üzere hak ve özgürlükleri tahrip etmeye devam ediyor, emekçilerin iki yüz yıllık kazanımları tek tek yok ediyor. Ürettiği değerle dünyayı ayakta tutan emek köleleşmiş durumdadır. “Demokrasi susmuş, adalet tatile çıkmış, hak-hukuk askıda işkence görüyor” gibi bir düzen sarmalındayız. Ama kadınlar susmadı ve susmayacaklar.

Ortadoğu'da emperyalist savaşta, Êzidî, Kürt ve Ortadoğulu kadınlar beden ve benliklerinin çetelere servis edilmesine öfke ve isyandaydı. Dünyanın her yerinde şiddet, kadın kırımına ve sömürüye karşı uluslararası düzeyde dayanışma ördüler. Kazanımlarının yok edilmesine karşı durdular. Her türlü yasak ve baskıya rağmen 2022 yılı kadının isyanıyla başlayan bir yıl oldu.

Karadeniz'de Ege ve Dersim'de dereleri, ağacı, böceği velhasıl doğayı korumak için de direndiler. İstanbul Sözleşmesi yaşatır, asla vazgeçmiyoruz şiarıyla 8 Mart'ta her yer gökkuşağıydı. 21 Mart Newroz'da hukuksuzluğa karşı adalet-eşitlik ve cezaevlerinde tutulan kadınlar başta olmak üzere siyası tutuklulara özgürlük şiarıyla Doğu'dan Batı'ya kadar bayram havası estirdiler. Emeğin tarihçesinden bahseden muktedirler bilsin ki kadınlar her yerde ve her mücadelede varlar. Artık az konuşup çok düşünmeleri gerekiyor. Çünkü iki yüz yıl geçmesine rağmen hâlâ emekçiler günde 12-16 saat çalışıyor. Çünkü hâlâ dünyada 160, Türkiye'de ise 9 milyon çocuk çalıştırılıyor. Çünkü kadınlar hâlâ çifte sömürü yaşıyor, emeği ucuzdur ve işyerlerinde her türlü taciz ve şiddet biçimlerine maruz kalıyorlar. Hâlâ eş değer işe eşit ücret talebi devam ediyor. Çünkü çalışma yaşamı kuralsız, güvencesiz ve örgütsüz.

Kapitalizme, sermaye yanlısı iktidara, kadınları işçi sınıfının yedeği gören solculara, kadınları yok sayan sarı sendikalara inat; kadınlar 1 Mayıs’ta alanlarda olacak. Savaşa hayır diyecekler, İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz, kadın cinayetlerini durduracağız diye haykıracaklar. Ölmek de, sömürülmek de istemiyoruz, yaşasın kadın dayanışması diyecekler.

İşyerlerinde direniş örgütlediler, 8 Mart'ta yasakları yıktılar, Newroz'da özgürlük çığlığını yükselttiler. Şimdi 1 Mayıs emekçilerin uluslararası mücadele ve dayanışma gününde savaşsız, sömürüsüz bir düzen, özgür kadın ve özgür bir toplum mümkün demenin zamanı.

Yaşasın 1 Mayıs!


Etiketler : Kadın emeği, 1 Mayıs, Emek sömürüsü, Savaş bütçesi,


...

Nebile Irmak Çetin