Kadıneki Yazı,

Saflaşma...


Oya Açan-16 Nis 2023

Kadınlardan başlayarak toplumsal yaşamı şeriat kurallarına uygun hale getirme amacında birleşen bu üç dinci-gerici partinin ittifakının kadınlar için nasıl kopkoyu bir gelecek hazırladığı, üzerinde birleştikleri programdan bile görülebilir

“Tarihi günlerden geçiyoruz” diye başlıyor herkes sözlerine. İçinden geçtiğimiz döneme “tarihsellik” atfedilmesinin yaygın nedeni, 21 yıllık icraatlarıyla toplumu bunaltmış ve bezdirmiş olan faşist iktidar blokundan kurtulma olasılığının belirmiş olması.

Sorun ve sıkıntı da burada. Haklı yönler taşımakla birlikte, tarihsel bir dönüşüm momentinin salt mevcut 'tek adam rejimi'nden kurtulmaya indirgenmesinde…

Türkiye'deki rejim yapılanmasının tarihsel geçmişinde olduğu kadar dünya çapında Tayyip Erdoğan gibilerine uzun yıllar iktidarda kalma olanağı sağlayan bir sistemle (neoliberal kapitalizm) bağlantılarından koparılmış bir “tarihsellik” nitelemesinin sığlığı açık.

Bu yüzeyselliğin devamında da içinde bulunduğumuz etabın özellikle de kadınlar (ve emek) açısından içerdiği tehlikelerin büyüklüğünün gözden kaçırılması karşımıza çıkıyor. Elbette ilkinden koparılamaz ama asıl tarihsellik burada saklı. Öyle ki, kadınlar açısından tehlikeler 'nefes alma' durağı olarak görülen iktidar değişikliği durumunda bile ortadan kalkmış olmayacak.

“Yerli ve milli” Taliban ittifakı

Bu iktidar döneminde kadınlara yönelik gerici saldırılar alttan alta yürütülen sinsi hazırlıkların ardından çoğu kez 'pat diye' gündeme getirildi. Neyse ki artık belli bir bilinç ve örgütlülük düzeyine ulaşmış olan kadın hareketi hızlı refleksler göstererek bu oldu bittilerin önünü kesti. En azından gericiliğe kolay zafer fırsatı tanımadı. Fakat gemi iyice azıya almış olmalı ki bu sefer saldırganlık göstere göstere yığınak yapıyor. Diktatörlük koltuğunu kaybetme korkusuna kapılmış olan Tayyip Erdoğan'ın Yeniden Refah Partisi ve HÜDA-PAR gibi odaklarla yaptığı kadın (ve Kürt) düşmanı  seçim ittifakı gözümüzün önünde şekillendi. Düpedüz “yerli ve milli” bir Taliban ittifakı kuruldu.

YRP bu ittifaka katılmak için “İstanbul Sözleşmesi'nin uzantısı” olarak nitelediği 6284’ün (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) kaldırılmasını, LGBTİ+ derneklerinin yasaklanması ve nafaka hakkının sınırlanmasını şart koştu. “Toplumsal cinsiyet” kavramına da eşit yurttaşlığa da karşı çıkan YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, “...toplumsal cinsiyet kavramıyla cinsiyetsiz toplum inşa edilmesini, bunlara dernekleşme ve örgütlenme hakkının verilmesi”ni aile kavramının ortadan kaldırılması olarak yorumlayıp saldırıya geçti.

Hizbullah artığı HÜDA-PAR da aynı kafada. Kadını şiddete karşı koruyan 6284'ün “ailede huzuru sabote ettiği” görüşünü o da savunuyor. Aynı iplikten dokunmuş olan Taliban koalisyonunun iki yeni ortağı “Karma eğitimden vazgeçilmesi”, “Zinanın suç olarak tanımlanması”, “Kadın için önceliğin evi olması” anlayışında da AKP ile zaten fikir birliği içindeler.

Kadınlardan başlayarak toplumsal yaşamı şeriat kurallarına uygun hale getirme amacında birleşen bu üç dinci-gerici partinin ittifakının kadınlar için nasıl kopkoyu bir gelecek hazırladığı, üzerinde birleştikleri programdan bile görülebilir.

Kadın düşmanlığını bu kadar aleni biçimlerde kusan dinci gericilik, gemi o kadar azıya aldı ki, şeriat kurallarına göre yönetilen bir toplum hayalini paylaşan kendi içlerindeki kadınların kimi mırıldanmalarına bile tahammül edemiyor. 6284'ün YRP ile pazarlık konusu yapılmasına başlangıçta karşı çıkar gibi yapan AKP'li Özlem Zengin'in yeniden seçilecek bir sıraya konulmasına bile tepkililer. Kadın ve LGBTİ+ düşmanlığıyla adından söz ettirmeyi huy edinen Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu adındaki meczup sosyal medyada “Listenin neresinde olurlarsa olsunlar, Kabe’nin örtüsüne sarılı olsalar bile cehennem soğuyuncaya kadar... (yanacaklar)” tehdidiyle boy gösterebildi.

Kadınlara yönelik gerici saldırganlığın zincirlerinden boşalma ihtimali bu denli yüksek ve bu kadar açık. Tehlikeler yönüyle “tarihsellik” işte bu noktada karşımıza çıkıyor. Şöyle de söyleyebiliriz: Tarihselliği salt Tayyip Erdoğan'dan kurtulmaya indirgemenin tehlikeli yüzeyselliği burada karşımıza çıkıyor.

Madalyonun öbür yüzü: Siyasette kadının adı yine yok!

Kadınları bekleyen sıkıntı ve tehlikeler sadece andığımız siyasal özneler ve onları çevreleyen tarikatlar ağının yarattıklarından ibaret değil. CHP ve müttefiklerinden oluşan burjuvazinin diğer cephesinde de tutum ve yaklaşımların köklü bir farklılık gösterdiği söylenemez. Aralarındaki iç dengeler elvermediği için İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönüş konusunda bile net bir cümle kuramayan bir blok orası da.

Kadının adı ve hakları o cenahta da sadece lâfta. Kadının Meclis’teki temsil oranı elbette tek başına bir veri oluşturmaz. Vekil sayısıyla toplumsal hayatın gerçekliği içindeki tutum arasında tarihin kimi zamanlarında ciddi tezatlar vardır. Yine de parlamentarizm sınırları içinde kadın vekil sayısının Türkiye gibi ülkelerde kadının hakları ve özgürlüğü konusundaki duyarlılığı belli boyutlarıyla ifade ettiği de kimse için sır değildir.

14 Mayıs için açıklanan aday listelerine baktığınızda yüzlerce kadın aday varmış gibi görünüyor. Örneğin, AKP’nin 600 adayının 113’ü kadın. İttifak ortağı MHP’deyse 90. Cumhur ittifakının yeni üyesi YRP’nin 600 adayının sadece 45’i kadın. Zaten kadın aday sayısının rakamsal olarak yüksek göründüğü listelerde bile bunların ezici çoğunluğu seçilme ihtimali olmayan sıralara yerleştirilmiş dolgu maddesi konumunda. CHP'nin aday listesinde birinci sırada gösterilen kadın aday sayısı 25. Bunların erkeklere oranı yüzde 17,1! “Erkek gibi kadın” rolü oynamayı çok seven 6'lı masanın “Beyaz Toros”u Meral Akşener'in İYİP'sinde ise bu oran yüzde 6,8! Birinci sırada gösterilen kadın sayısı 41 erkeğe karşı 3! “Aile bekçisi” Saadet Partisi'nde durum o halde ki, Aksaray adaylarının tanıtımı sırasında, lütfedilip listenin son sırasındaki kadın adayın erkeklerin yanına oturmasına bile izin yok!

Kadınlar başta olmak üzere bütün ötekileştirilenlerin sorunlarına duyarlılığıyla ön açıcı olmuş bir geleneği temsil eden Yeşil Sol Parti listeleri bu açıdan farkını yine farkettiriyor. Ne var ki YSP kotasının yüzde 50 olduğu halde yüzde 40’ı bulamayıp yüzde 39,38 olarak kalmış olması da dikkatlerden kaçmıyor. Yani, eşit temsil iddiası açısından yüzde 50'nin gerisinde kalan bir tablo söz konusu.

Uzun sözün kısası, 14 Mayıs sonrasına ilişkin en “iyimser” olasılık bile kadınlara fazla umut vermiyor. Zaten kadınlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de umudu her zaman kendileri yaratmıştır. Başeğmezlikleriyle, inatçı kavgalarla açmışlardır yollarını. İçinde bulunduğumuz şu dönemde bu coğrafyanın kadınları olarak bizleri bekleyen ‘tarihsel tehlikeleri’ def etme konusunda da olacak olan bu. Yeter ki uyanıklığı elden bırakmayalım, bir de örgütlenme ve hazırlık düzeyimizi daha ileri noktalara taşıma zorunluluğunu gözden kaçırmayalım.


Etiketler : seçim 2023, cumhur ittifakı, 14 mayıs 2023 seçimleri, Seçim, 6284 sayılı yasa seçim pazarlığında, millet ittifakı, emek ve özgürlük ittifakı, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Yeşil Sol Parti, eşit temsiliyet, fermuar sistemi,


...

Oya Açan