Kadıneki Yazı,

Orda bir çöl var, uzakta! - 2


Zeynep Altınkaynak-15 Ağu 2021

Yılmadılar, elleriyle kardıkları çamurdan, ‘holik’ diye adlandırdıkları ilk özgün örgütlenme mekânlarını oluşturdular. Dünyada ilk değildi belki... Ama Maxmur’da kadınların dünyasında değişen bir şeyler vardı ve bu sadece evden çıkmakla ilgili değildi

Uzaktaki çölden bahsetmiştim size… Hani varlığı bilinen ama gidilemeyen, gidilince dönülemeyen. Hakikati bilinen ama bilinenin ağırlığından korkulan, baskı ve zulmü, direniş ve dirilişe katık eyleyen o uzaktaki çölün hikâyesi anlatmakla bitmiyor, dinlemekle öğrenilmiyor; Maxmur cümle bilmelerimizi alt üst edecek bir toplumsal birikim ve deneyimle her türlü saldırıya karşı direnmeye devam ediyor.

Bu direnişin en temel odağı, Botan coğrafyasının asil ve azametli kadınları, direnişi doğuran toplumsallıklarının yanı sıra köklerinden yeniden doğuşu da bu mültecilik zincirinde yaşadılar. Kendi özgün alanlarını yaratmak ve bu alanlarda tüm topluma sirayet edecek tecrübelere kavuşmak, bilgiyi deneyimleyerek, deneyimi bilgiye dönüştürerek yol almak, Maxmur kadınları açısından oldukça zorlu ama bir o kadar da inat ve iradeyle dolu bir yolculuktur.

Botan’ın tüm zamanların uygarlıklarına tanıklık etmiş tarihsel kültürü, yüksek ölçüde anasoylu uygarlık değerlerinden beslenmiştir. Toplumsal doğanın uzun süreli mekânlarından biri olan Botan, toplumsallığını yaygın olarak kabile ve aşiret formlarıyla sürdürmüştür, bu formlar bugün hâlâ tüm canlılığıyla devam etmektedir. Kan ve kültür birliğine dayalı bir arada yaşam formları, merkezi uygarlıkların ve tek tanrılı dinlerin gelişimiyle birlikte erkek egemenlikli-feodal kalıpların yoğun etkisine maruz kalmış, bu durumun ilk elden etkileneni de kadınlar olmuştur. Köklerini anasoylu toplumdan alan, cennet coğrafyalarının zenginliğini fikirde, ruhta ve pratikte edinmiş Botan kadınları, bu etkileşim ve değişime uğrayan formlar içerisinde kısmen etkinliğini yitirmiş ve evin, ailenin sınırlarına kapatılmak istenmiştir. Bir yandan tarihten süzülen özgür ruh ve irade diğer yandan ise erkek egemenliğinin her türden baskı ve normları… Bir yandan yaşamı inşa eden, emek ve dirençle yoğuran özelliklerini koruyan kadınlar, diğer yandan geleneksel ahlakçılığın sınırlarında hapsedilmiştir.

Bu anlamda 27 yıllık mültecilik zinciri Maxmur kadınları için kendi özlerine, köklerine de bir yolculuk olmuştur. İlk kamp yolculuğundan bugüne, erkeğin arkasında değil, kadınlar olarak birbirlerinin omuz başında yürümüşlerdir. Bu yürüyüş aynı zamanda kendine, kadın özgürlükçü değerlere ve kadın özgürlükçü bir dünya tahayyüllüne doğru bir yürüyüştür.

İlk meclis ve komisyon örgütlenmelerinde erkeklerle beraber çalışan kadınlar, zamanla ve de o yıllarda dalga dalga yükselen kadın özgürlük mücadelesinin gücü ve donanımıyla kendi özgün komisyonlarını kurdular. Bu komisyonlar kadınların problemleri ve örgütlenme alanlarıyla birebir ilgileniyor, pek çok kadın ilk defa kendini daha rahat ve özgür ifade edebileceği alanlara kavuşuyordu. Maxmurluların kendi tecrübeleri ve elleriyle kurdukları okullarda öğretmenlik yapıyor, ilgili yerlerin asla vermediği sağlık hizmetlerini pratikten deneyimleyip, öğrenerek veriyorlardı. Erkeklerin tüm ‘Kadın toplantısına ne gerek var, zaten hepimiz eşitiz’ söylemlerine büyük bir inatla direndiler. Yılmadılar, kendi elleriyle kardıkları çamurdan, ‘holik’ diye adlandırdıkları ilk özgün örgütlenme mekânlarını oluşturdular. Dünyada ilk değildi belki, Kürdistan’da da… Ama Maxmur’da kadınların dünyasında değişen bir şeyler vardı ve bu değişim sadece evden çıkmakla ilgili değildi. Kendini tanımak, kendi varlığına anlam biçmek, tarihsel köklerini yeniden tanırken bugünü örmek, her zaman "erkek işi" olarak bakılan tüm alanların kapılarını ardına kadar açmak… Ve tüm bunları ilk etapta erkeğe rağmen yapmak, yıllar geçtikçe erkeği de kadınla beraber değiştirip-dönüştürmek…

Tüm bunlar kolay olmadı. Okuma-yazma bilmeyen kadınlar gecelerini gündüzlerine katıp hem okuma-yazma öğrendi hem de teorik-ideolojik eğitimlerden geçtiler. Yaşlarına, kaç çocukları hatta kimi zaman torunları olduğuna bakmadan tüm toplumsal inşa çalışmalarına azami bir aktiflikle katıldılar. Yine kendi emekleriyle kurdukları kadın akademilerinde kendi özgün eğitim alanlarını kurdular. Maxmur’da ‘yapamam’ sözcüğü kadınların, ‘kadınlar yapamaz’ sözcüğü de erkeklerin lügatlarına kolay kolay almadığı sözcüklerdir. Çünkü pratik, her iki sözcüğün de hükümsüzlüğünü yıllardır kanıtlamaktadır. Elbette bu kadın özgürlük sorunsalının ortadan kalktığı anlamına gelmez ama alınan yolun, yaşanan değişimin kıymetini bilmek gerekir.

Nitekim bugün tüm yaşam alanlarında eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık ilkesi geçerliliğini korumaktadır. Eğitimden, sağlığa, ekonomiden, siyasete tüm karma alanlarda kendi varlıklarını ispatlayan ve kendi toplum sözleşmeleriyle varlıklarını garantiye alan kadınlar, aynı zamanda kadın mekanizmalarını da oluşturmuş, bunun ötesinde bu mekanizmaları kabul edilir kılmıştır.

Ama bir de "rağmenleri" var Maxmurlu kadınların; Bunca acıya rağmen, bunca baskı, zulüm ve kuşatmaya rağmen, bunca kayba rağmen… Maxmur’da hangi kadının kalbinin kapısını çalsak, sessiz bir yas karşılar bizi, ya eşini, ya çocuğunu hatta bazen çocuklarını ya da annesini-babasını olmazsa muhakkak bir yakınını kaybetmiştir bu zorlu yıllar ve yollarda… Kampın daha ilk yılında 7 yaşında bir kız çocuğu bir damla su bulabilmek için çölün uçsuz bucaksızlığında kaybolur ve saatler sonra cansız bedeni bulunur, aynı yıl onlarca çocuk, genç, yaşlı akrep sokmasından ve susuzluktan yaşamını yitirir. Rüzgârlı bir günde fanusun devrilmesiyle tutuşan bir çadırda bir anne ve iki çocuğu yanarak can verir… Uzun yollara düşen ve hiç dönmeyenlerin sayısı ise bilinmez. Hikâyeler anlatmakla bitmez, dinlemekle anlaşılmaz. Her kapıda, her kadında gizli bir yas vardır fakat yas tutma hali de azametlidir bu kadınların. Matemini direnişe çevirmek gidenlerin ruhuna saygı gibidir adeta. Direnmek bir yaşam düsturudur, asla elden bırakılmaz. Düşmana direnmek, erkeğe direnmek, acıya direnmek, çöle-sıcağa direnmek, verili olana direnmek…

Bugün o uzaktaki çöl, Maxmur yine topyekûn bir saldırı konseptiyle karşı karşıya… Havadan T.C.’nin ölüm kusan uçakları, karadan artık günlük olarak gelişen DAİŞ’in saldırıları, KDP’nin kesintisiz ambargosu, Türkmen Cephesi'nin tehditleri. Gücünü varoluş dinamiklerinden alan Maxmur Mülteci Kampı katliam tehlikesiyle yüz yüze, burun buruna yaşıyor. Sebebi tam da dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştığımız bu direnç ve köklerine bağlılıktır. Sebebi Kürt kadınlarının dinmek bilmez coşkunluğu ve azametidir, sebebi her bir Maxmurlu çocuğun taşıdığı özgür gelecek potansiyelidir.

*Yazının birinci bölümü için tıklayınız: https://yeniyasamgazetesi2.com/kadineki/detay/orda-bir-col-var-uzakta/


Etiketler : Mahmur Kampı, Mahmurlu kadınlar, Mahmur'a ambargo,


...

Zeynep Altınkaynak