Kadıneki Yazı,

Kendi coğrafyanda öteki ve ölü olmak (3) / Yüz yıllık nefret


Saime Topçu-15 Eyl 2022

Hakan Arslan’ın haberi basına düştüğünden beri uykusuzum, nasıl canım yandı tarif edemem... Acıların coğrafyasında yas tutma hakkımızı bile elimizden almak istiyorlar

Tene can, yola ışık olan gerçeğin aşkı ile, Hak ve hakikat mücadelesinde katledilen tüm bedelgahlarımızın cümlesinin devri daim ola. Nefesi ile kemalete ulaşa. Xızır’ın varlığı, Pir’in hakikatinde ola. Dil bizden, nefes Pir Ana’dan ola. Gerçeğin demine HÜ.

Öyle zamanlardayız ki Nemrut'un insanlığı hiçe saydığı ve vicdanı olmayan Deccal görünümlü zulûmatlarla aynı zamanlarda yaşayıp aynı havayı soluyup aynı gökyüzü altında nefes almakta, biz de varız diyebilmek adına hak mücadelesi vermekteyiz. Çocuklarımızın ölüsünü onların vahşetinden, zulmünden koruyamamanın çaresizliği içindeyiz ve yüreklerimiz avuçlarımızda, ciğerimiz lime lime edilmekte. Her gün kaybettikleri çocuklarının hasretiyle ciğeri yanan analar, babalar bir umut belki bir haber gelir diye kederli acı dolu yüzleriyle Galatasaray Lisesi'nin önünde evlatlarının akıbetini öğrenmek için 'yüzyıllık' bir bekleyişte. Darp edilmeleri, gözaltına alınmaları, yerlerde sürüklenmeleri asla umurlarında olmadı. Onurlu, dik ve asla boyun eğmeyen, biat etmeyen Cumartesi Anneleri'nin tek isteği çocuklarının bedelgahları ve dua edecek bir mezar, lakin zulûmatın amacı her gün dünyayı anaların başına nasıl bir kere daha yıkacağının yolunu bulmak. Bazı anaların, evlatlarının hasretine daha fazla dayanamayan yorgun yürekleri durdu, Hakka yürüdü Berfo Ana gibi.

Hakan Arslan’ın haberi basına düştüğünden beri uykusuzum, nasıl canım yandı tarif edemem. Empati kurmak şurada dursun, 80 küsur yaşında anayı, babayı düşündüm hep. 80 küsur yaşındaki baba gidiyor oğlunun bedelgâhının akıbetini sormak için Diyarbakır Adliyesi'ne, evrak vs. işleri için personel çağırır yanına bir odaya girerler, masasının yanındaki dolaptan sıradan bir şeymiş gibi tutup bir plastik torbayı veriyor eline. Anlamıyor önce ne olduğunu, sorar personel mahcup bir şekilde oğlunun kemikleri olduğunu öğrenir... Kapıda kocaman harflerle "ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR" yazıyor! Koskoca harflerle, insanın gözüne sokar gibi ama Kürt’e adalet tecelli etmiyor. "Diyarbakır üstüne yıkılır sanır", kapanmaz bir yara açılır yorgun yüreğinde, ciğeri öyle yanar öyle kanar ki cigarasını yakar. Cigarasından bir nefes çeker, bir elindeki plastik torbaya bir de kapısında "Adalet Sarayı" yazan binaya bakar. Alır oğulcanından kalanları memleketine, anasına kuzusunu götürmeye yol alır. Ana yüreği dayanır mı? Dayanmaz elbet ama kan içer kızılcık şerbeti içtim der kuzunun başını yere eğdirmemek için. Melike ana haberlerde öğrenir kuzusunun plastik torbada babasına verildiğini.

Zulûmatlar bilmezler anaların ahının yakalarını bırakmayacağını ve anaların gözyaşlarında boğulacaklarını. İlk 2020'de Nisan ayında Agit İpek'in annesine kargoyla cenaze gönderildiği haberini gördüğümde eve sığamadım, nasıl bir vicdansızlıktır diye düşündüm!

2016 çatışmada hayatını kaybeden Siti Karatay'ın cenazesini 8 Mart 2022'de bir kutuda verdiler! Üstelik de resmi dini İslamiyet olan bir ülkede! Maalesef ki kendi coğrafyanda öteki olduğunda her şeye maruz kalıyorsun. Tekçi sisteme biat etmiyorsan, onların tanımına göre "makul vatandaş" değilsen her tür muameleyi de hak ediyorsun demektir!

"Makul vatandaş" tanımı dışındaki farklı halkların, siyasal ve toplumsal kesimlerin cenazelerine çeşitli biçimlerde şiddet uygulanıyor ve ölü bedene yapılanlar bugünün Türkiye’sinin siyasetinin en çıplak halidir.
O torbada verilen, kargoyla yollanan, kutu içinde sunulan bedelgahları değersizleştirmek Nemrut iktidarın bugün Türkiye’yi getirdiği durumun özetidir.

Ailelere cenaze verilirken âdeta zulüm ediliyor, aileler tehdit ediliyor, hakaret ediliyor, sürekli kolluk kuvvetleri tarafından tacize uğruyorlar. Ayrıca basın kurumlarını haberdar ederseniz cenazenizi vermeyiz diyorlar, acısını hiçe sayıp dalga geçiyorlar, bu düpedüz vicdansızlıktır! Bunu başka şekilde tanımlayamayız.

Kürtlerin cenazelerini torbaya koyup verenler, bu ülkeyi faili meçhuller mezarlığına çeviren AKP-MHP iktidarıdır. İktidarın, Kürt halkının kendine alternatif toplumsal bir hafıza oluşturma çabasını engellenmesidir. Ölüye hakaret etmek, işkence etmek aynı zamanda özel savaş yöntemidir. Bugün Türkiye ölülerin mezarsız kaldığı yerdir.

Geçmiş zamanda mezarlıkların tahribatlarıyla murad edilen, ölümü manasızlaştırmaktır ve mekânsız bırakmaktır. Garzan mezarlıkları buna en iyi örnektir. Ölülerin bedenlerine ve mekanlarına yönelik şiddet iktidarın en yetkili ağızlarından "terörle mücadele" gibi sunuluyor. Bu işleyiş savaş hukuka dahi aykırıdır.
Cenazelere yapılan bu uygulama yüz yıllık tekçi devlet politikasıdır ve 21 yıldır AKP iktidarıyla da hak ihlalleri tavan yapmıştır. Ölü bedenlere yapılanlar insanlık suçudur. Bunu yapanlar, yaptıranlar mutlaka yargılanmadır. Kürt halkının değerlerini hiçe sayan bu insanlık dışı uygulamalara derhal son vermeliler.

Acıların coğrafyasında yas tutma hakkımızı bile elimizden almak istiyorlar. Ne tabut verilmekte ne cenaze arabası, ne yıkanıp kefenlemelerine ne imam verilmesine izin vermekte. Dünyanın hiçbir yerinde ölüye yapılan bu saygısızlık, haksızlık, hakaret kabul edilmez.

Ölü bedenlerimizi, mezarlarımızı korumak için hak mücadelesi vermeli ve bu hakikatle yüzleşmek birbirimizin acısına dokunmak, yaralarımızı sarmak, ortaklaşmak elzem. Her kesimi sahiplenen, kucaklayan ve hep birlikte Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatif’ine ciddi manada güç verip, İnisiyatifin etrafında örgütlenmeliyiz! Ve o torbanın içinde yalnızca Hakan'ın kalanları yok, bu tekçi devlet anlayışının suçları ve günahları var, aynı zamanda yüz yılların kini, öfkesi, nefreti var!

Hak aynamız Xızır yoldaşımız olsun.


Etiketler : Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Hakan Arslan,


...

Saime Topçu