Kadıneki Yazı,

Jineolojinin yöntem gelişimi ve eşitlik kavramına bakışı


Ezgi Sıla Demir-15 Eki 2022

Jineoloji toplumsal olarak inşa edilen kadını, bağışıklık kazanan erilliği, tüm eşitsizlikleri, kölelikleri, despotlukları, faşizmi ve militarizmi besleyen ilişki ağını çözmek ve parçalanmak zorunda olduğumuzu söylüyor

Jineoloji’nin felsefesini okumaya yaklaşık olarak yedi yıl önce başladım. Pratiğini gözlemlemem ve tartışmaları takip etmem de aynı zamanlara denk gelmektedir. Bunlarla birlikte alanımın sosyoloji olması iki alan arasında bir takım değerlendirmeler çıkarmamı sağlamıştır. Bu değerlendirmeleri ve gözlemleri jineoloji tartışmaları içerisinde sürdürmek adına bu yazının bir gözlem analizi olduğunu belirtmek isterim.

Jineoloji kavramsallaştırması, sosyal bilimler, feminizm ve cins mücadelesini içeren birçok kategoriyi başkaca bir bakış açısıyla sunuyor. Feminist ideolojinin pek çok tıkanıklığı farklı alanlarda birçok yönüyle tartışıldı. Pozitivist bilimsel bakış açısı esasen feminizmi bu bakış açısıyla sınırlandırarak, modernitenin araçlarıyla ciddi olarak yön verdiği ve bu biçimiyle kapitalist sisteme entegre etmeye çalışarak aslında “makbul/kabul edilebilir” bir feminizm yaratmaya çalışmaktadır. Jineoloji ise tam bu noktaları tartışarak ve feminizm bu yöne kaymasına hem ideolojik hem bilimsel çerçeveden, anlam ve anlamlandırma çabasıyla erkek egemen sistem sınırları içerisinde kalan teori-pratik çerçevesinin aşılmasına katkıda bulunmaktadır. Alternatif bir yöntem sunmaktadır. Bu alternatif yöntemi iki ayrı aşamada ele alıyorum. 1. aşama bilim/ideoloji olarak jineoloji, 2. aşama ise pratik/yöntem olarak jineoloji. Bu iki aşama kategorize etmek olarak anlaşılmamalıdır. Bu iki aşamanın kuşkusuz günümüze kadar tartışıldığı, somutlaştırıldığı da bir gerçek. Bu haliyle yürütülen tüm tartışmalar bize bilimin görevi ne olmalıdır sorusunu tekrar hatırlatıyor. Bence bu anlamda jineolojinin bilimsel perspektifini en iyi Yyonne Heine “Ortak yaşam için birlikte ve bilinçli karar alabilmek adına bilgi ve deneyimi etik bir çizgide kolektif hale getirmek” olarak tanımlıyor.

Jineoloji ve bilim ilişkisi geniş bir konu olması sebebiyle uzun makalelerin konusudur. Bu yazıda kısaca yönteme ve eşitlik kavramına değinmek istediğimi, bundan dolayı sınırlı kalacağımı da belirtmek isterim. Jineolojinin içine girdikçe sosyolojinin belli başlı önemli tartışmalarını akademi sınırlarından çıkarıp, boşluk bıraktığı alanları tanımlamak için de kullanması ve bilimsel bir alana dönüştürülmesini görüyoruz. Burada ki bilimsellikten kasıt modern anlamıyla bir bilimsellik değil. Yaşam sürekli değişen, dönüşen ve bilgi üreten bir alandır. Bilgi üretme sürecinde şimdide ve geçmişte kadına dair birçok bilgi mevcut. Bu bilgiler, tahrip edilmiş, oynanmış kadın kimliğini esasına/özüne dönüştürme çabası açısından oldukça önemlidir. Jineolojinin bilginin hakikatine erişmede güçlü ve önemli bir rolü bulunmaktadır. Verili olan tarihle ve anlatılarla değil, farklı bir tarihsellik ve mitoloji, din, felsefe ve bilimi de yoğurarak ve doğadan koparmayarak tahrip edilmiş kadının özüne erişmede etkili bir misyon üstlenmektedir. Erilleşmiş bilimi ve özne-nesne ayrımını yaratan felsefeyi kabul etmez. Çünkü kadının veya yaşamın sosyolojisini yapmak kainatı, doğayı, toplumda ki ilişkisel canlılığı, aklı, yorumsamacılığı göz önüne alarak her canlıyı bir öznel değer olarak ele alır.

Sosyolojinin bize öğrettiği en önemli hususlardan biri toplumsal yaşamın her yapısının inşa edilmiş olmasıdır. Cinsiyet rolleri, normlar, gelenek ve görenekler vb. birçok toplumsal faktör inşa edilmiştir. Fakat bu noktada tehlike barındıran kısım inşa edilen, yansıtılan kadın kimlik gerçekliğidir. Bu kimlik manipüle edilerek, kapitalizmin ve kültür emperyalizminin propagandasını yaptığı; erişilen her metasına sahip olmayı eşitlik olarak algılatmasıdır. Hâlbuki bu durum bir tüketim kültürünü beslemekten öteye gitmemekte eşitlik anlayışının yakınından bile geçmemektedir.

Sistem eşitlik ve özgürlük algısını flulaştırarak kadının kimlik mücadelesini uçlaştırıp, tehlikeli olarak algılatmaya eviriyor. Aslında bu durum bizlere daha açık anlamıyla liberalizmin günlük yaşamda özne ve kimliği nasıl muğlaklaştırdığını gösteriyor. Jineoloji ise bizlere eşitlik ve özgürlük anlayışının özünü hatırlatarak bunu hayatın her alanına yani topluma yansıtmamız ve dönüştürmemiz için bir yöntem sunuyor. Jineolojide kadın kimliği biyolojik bir tanımlama dışında toplumsal özneye mâl ederek sosyolojik, tarihsel, diyalektik, ontolojik olarak tanımlanır ve ele alınır. Pozitivist bilim ise özne-nesne ayrımını karşıtlık temelinde (düalistik) ele almaya indirgemiştir. Kadını erkek olmayan, çocuğu yetişkin olmayan şeklinde tanımlamak gibi. Jineolojinin ortaya çıkışı ve yaşamı anlamlandırma çabası modern bilime karşıtlık üzerinden değildir. Aksine tarihsel süreç içerisindeki tartışmaları analiz ederek ve birçok etkenden beslenerek bir bakış açısı oluşturmaktadır.

Eşitlik sadece “eril/erk” ile eşit olma mücadelesi değildir. Böyle bakarsak (farkında olmayarak) hiyerarşiyi, tahakkümü sürdürmüş oluyoruz. Jineoloji bu yönden oldukça önemli. Tam bu noktada jineoloji, feminizmin düştüğü çizgi, eşitlik ve özgürlük anlayışında ki sınırlılığı sorgulatıyor. Eril sistem eşitlik anlayışını erkekle eşit statü olarak işliyor ve algılatıyor. Biçimsel kalması, eşitlik anlayışının içinin boşaltılmasına neden oluyor. Eşitlik anlayışının toplumda bu sınırda kalmaması için temel sorumluluk da kadında olmalıdır diyor. Bunun da ilk koşulu kadının tam eşit ve özgür olmasıdır. Tam demokratik siyaset yapma hakkı, cinsiyetle ilişkili tüm ilişkilerde tam söz ve irade hakkı gibi.

Jineoloji toplumsal olarak inşa edilen kadını, bağışıklık kazanan erilliği, tüm eşitsizlikleri, kölelikleri, despotlukları, faşizmi ve militarizmi besleyen ilişki ağını çözmek ve parçalanmak zorunda olduğumuzu söylüyor. Modern eril bilim kadın özneli olarak dönüştürülmelidir. Toplumsal ve yaşamsal öznenin kadın olduğu unutulmamalıdır.

Sözlerimi bitirirken Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi ve Jineoloji dergisi editörü akademisyen Nagihan Akarsel’i saygıyla anarak kendisinin şu sözleriyle bitirmek isterim: “Jineolojî kadının bu potansiyelini gerçekleştirmesinin bilimsel, felsefi, sanatsal, eylemsel, örgütsel yapılanmalar oluşturmasıyla mümkün olabileceğinden yola çıkarak, bilimsel bakışı kadın özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak görür. Jineolojî; toplumsal yaşamda ve kadın kimliği ve kadın-erkek, insan-doğa ilişkilerinde kördüğüm haline gelen sorunları tahlil etmeyi ve çözmeyi esas alır. Toplumsal sorunlara çözüm geliştirme sorumluluğu olan sosyal bilime, kadının tarihsel-toplumsal varlığını parçalamadan, kadını nesneleştirmeden, yaşamla, doğayla ilişkiselliği içinde ele alma sorumluluğunu hatırlatır.”

*Sosyolog


Etiketler : jineoloji,


...

Ezgi Sıla Demir