Kadıneki Söyleşi,

İslam hukuku dayatılıyor


Nesli Şahiner-01 Ara 2022

Avukat Yelda Koçak anlattı: Başörtüsü ve aileyi Anayasaya koyacak kadar ileri gitmenin sonraki adımı, zorunlu başörtüsü ve erkek çok eşililiği olabilir

Kadınlar şiddetsiz eşit ve özgür oldukları bir yaşam için tüm dünyada mücadelelerini yükseltirken, kadın düşmanı erkek egemen iktidarlar ise kadının adına dahi tahammül edemiyor. Kadını başörtüsüne, aileye ve evlere hapsederek görünmezleştirmeye çalışan erkek zihniyetler, iktidarlarını sağlamlaştıracak adımlar atıyor. Bugünlerde Türkiye’de de bolca uygulamalarını gördüğümüz bu adımlardan biri daha gündemde.

AKP hükümeti, özellikle 2010 yılından bu yana kadınları şiddete mahkum eden aile politikalarını bir adım daha ileri taşımaya hazırlanıyor. 
  
'Makbul kadın' düzeni

Geçtiğimiz haftalarda onlarca kadın sorunu varken, "Başörtüsüyle ilgili kanun teklifi vereceğiz" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Anayasa değişikliği ile başörtüsünün yanı sıra aile kurumuna ilişkin düzenleme yapılacak” sözleriyle karşılık verdi.

2011'de kadın bakanlığını kaldıran, kadının adını tüm devlet kurumlarından silen, kadınların kazanılmış haklarını gasp eden AKP hükümeti, merkeze aldığı aile politikalarıyla, "makbul kadın" düzenini oluşturmaya çalışıyor.

En büyük suç mahalli aile
  
Peki, erkek şiddetinin ve katliamlarının suç mahalli olan aile kurumunun anayasal bir düzenlemeyle güçlendirilmesinin kadınlara yansıması nasıl olacak? Bu düzenleme neleri kapsıyor ve kadınlar bu hamleye nasıl cevap verecek?

Eşitlik İçin Kadın Platformu üyesi ve Avukat Yelda Koçak, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

*AKP hükümetinin kadınlara yönelik şiddeti güçlendiren adımları nasıl ve ne zaman başladı?

Yelda Koçak
AKP'nin ilk iktidara geldiği dönemlerde oynadığı demokrasi kılıfına kadın hakları bağlamında bakarsak; 2010 yılında bir kırılma yaşandı. O dönem Başbakan olan bugünün cumhurbaşkanı ne zaman, 'Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum' dedi, o zaman kadın haklarının gasp edilmesi süreci başladı. Örneğin 2011 yılında Kadın Bakanlığı'ndan kadının ismi çıkarıldı ve Aile Sosyal Bakanlığı oldu. Aslında mevcut anayasada da "ailenin temel taşı aile" diye yazar ama süreçle birlikte muhafazakar Türk tipi bir aile yapısı oluşturulmaya başlandı. Resmi nikah kıyılmadan önce imam nikahlarının olması gibi adım adım bir süreç başladı. Ardından da 2016'da tam ismi "Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” kuruldu. Bu komisyon ile boşanmaların önlenmesi amaçlandı.

*Komisyonun çalışmaları amacına ulaştı mı?

Komisyon raporlarında da gördük; kamuoyunda sık sık kendine "boşanmış babalar, mağdur aileler" diyen, bugün de aile mitingleri adı altında çeşitli eylem ve etkinlikler düzenleyen bu marjinal küçük gruplara göre oluşturuldu bu raporlar. İçeriğine baktığımızda, bu küçük grupların isteklerine göre hareket edildi. Mesela bir gece yarısı imzanın geri çekildiği İstanbul Sözleşmesi dahi var o raporda. İstanbul Sözleşmesi'nden imza geri çekilsin, kadınları aile içi şiddete karşı koruyan 6284 kaldırılsın, boşanmalarda aile arabuluculuğu kanunu getirilsin, çocuk istismarcılarına af getirilsin, nafaka hakkı kısıtlansın gibi taleplerler var bu raporda. Rapor yayınlandığında gördük bunları. Bu eşitlik karşıtı taleplerin uygulanmasıyla bu küçük marjinal gruplar kıymetlendirildi. Sonrasında da Türkiye kamuoyu ve kadın hareketi büyük bir tepki gösterdi ve bu raporun aslında bir taslak rapor olduğunu söyleyip kenara aldılar. Ancak içeriğindeki her şeyi bir bir uygulamaya devam ettiler.

*En önemli değişiklikler hangileriydi, hatırlatabilir misiniz?

Mesela müftülere nikah kıyma yetkisi verdiler. Müftülere nikah verme yetkisi aslında Medeni Kanun'da güvence altına alınmış kadınların evlilik ve aile içindeki haklarını yok eden bir durum yarattı. Nafaka hakkının gasp edilmesi için kamuoyu oluşturmaya başladılar defalarca. Hatta pandemide ceza infaz yasasını önerirken TCK'nın 103. maddesinin değiştirilmesini önerdiler. TCK'nın 103. maddesi çocuklara tecavüzde 18 yaş sınırını belirleyen, 15-18 yaşta kademelendirme yapan önemli bir maddedir. Ve bu maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararıyla 15-18 yaş ayarlaması da yaptılar. Bu gaspların en üst noktası da; İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece yarısı imzanın çekilmesiyle oldu. Her ne kadar, "Bu kadarına cesaret edilemez" denilse de, "Ben yaptım oldu" ile imza geri çekildi. Durdular mı? Hayır durmadılar. Şimdi de kadınları aile içideki şiddete karşı koruyan 6284 sayılı kanun ile çocukları cinsel sömürü ve istismardan koruyan Lanzarote Sözleşmesi hedeflerinde. Bu bağlamda bugün gelinen noktada, AKP eliyle bir Türk, muhafazakar, tutucu bir aile yapısı oluşturulmak isteniyor. Ve bu aile yapısının içerisinde de neleri görüyoruz; şiddet görüyoruz, şiddete karşı sesini kısı oturan kadın görüyoruz, eşitlik talep etmeyen, özgürlüğünden vazgeçen kadın görüyoruz. Devlete ve kocaya, aile reisine itaat eden bir kadın istiyorlar.

*Medeni Kanun'daki aile modeli ile AKP'nin istediği aile modeli arasında nasıl farklar var?

Medeni Kanun aile reisliğini kaldıran, aile içinde kadın ve erkeği eşit kabul eden bir kanun. Medeni Kanunu'na bütün olarak karşılar çünkü bu kanunda sadece aileye ilişkin düzenlemeler yok, aynı zamanda kadınların eşit yurttaşlık haklarına dair düzenlemeler de var. Kadın ve kız çocukları mirasta erkek ve oğlan çocukları ile eşit haklara sahip. Yine erkek ve kadının aile içinde birbirlerinden üstünlüğü yok, eşit görev ve sorumluluklar yükleniyor iki tarafa da. Boşanma hakkı, kadınların evlilik içinde edinilmiş mallara katılma hakkı, nafaka hakkı var. Çocukların velayeti hakkı var... o nedenle de Medeni Kanun'a karşılar.

*İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeyle kadına yönelik şiddetin her alanda yükselişe geçtiği kadın örgütlerince dile getiriliyor. En fazla da aile ve ev içinde...

Mesela şimdi sürekli "aileyi koruyalım" diyorlar ya, bu aileye biraz yakından baktığımızda neyi görüyoruz; bütün şiddet verileri, bütün raporlar kadınların en fazla en yakınındaki kişiler tarafından öldürüldüğünü gösteriyor. En büyük şiddeti aile içinde, ev içinde görüyor kadınlar. Bu aile sadece karı-kocalık olarak da değil, evli değilse kadın babalardan, abilerden, erkek kardeşlerden şiddet görüyor ve öldürülüyor. Evliyse koca tarafından öldürülüyor. Hatta son zamanlarda kadınlar erkek çocukları tarafından da öldürülmeye başlandı. Yani AKP'nin korumaya çalıştığı aile kadınlar için güvencesiz, şiddet dolu, korku dolu bir yapı. Ayrıca yine aile içinde Enes Kara gibi uygulanan psikolojik şiddetle intihara sürüklenen kişiler de var. Bu aile kadına yönelik baskının, şiddetin, cinayetlerin yanı sıra gençlerin, özellikle de yeni nesillerin büyük baskı altında olduğu ve yoğun bir fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldıkları bir yapı aynı zamanda. Evet, tabii ki aileyi tartışalım hep birlikte ama onların istedikleri aile yapısı tam da bu. Bunun neyini tartışalım?

*AKP, kadınlara şiddet üreten böyle bir aile yapısını gayet bilinçli olarak her fırsatta dile getiriyor. Hangi amaçlarla yapıyor bunu?

Tabii bilinçli yapılan bir şey bu. Bu sadece ülkemizde değil, dünyada da güçlenen antidemokratik otoriter rejimlerin genel karakteridir. Amerika'da seçilen Trump da, Macaristan'da seçimi alan Orban da toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı ve kadın karşıtı muhafazakar iktidarların karakteri budur. Yine Brezilya seçimlerinde güçlenen muhafazakar kesiminin karakteri de budur. Hatta son yıllarda artan özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde ve Katolik kilisesinin de desteklemesi ile yükseltilmeye çalışılan bir toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareket ve LGBTQ+ düşmanlığı da körükleniyor. Bu da muhafazakar popüler sağ söylemin yükselişinin bir sonucudur. Tabii ki bu anlayışların karşısındaki muhalefet de kadın mücadelesi de yükseliyor ama bizim mevcut iktidarımız da bu dünyadaki, Avrupa'daki kendi sağcı ve muhafazakar mevkidaşlarıyla aynı ideolojiden besleniyor. Bunun neoliberazmle bağı var, antidemokratik rejimi güçlendirmek, halkı baskı altına almak ve sindirmek için de aileden başlamak ve bunu aileyi eğip bükerek yapma politikası da çok belirgin bir politika.

*CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Başörtüsü için kanun teklifi vereceğiz' dedi. AKP de başörtüsü ve aile ile ilgili anayasal değişikliğe gideceklerini açıkladı. Gelinen durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok talihsiz ve yersiz bir açıklamaydı, hiç olmaması gereken bir söylemdi. Zaten bir süre sonra bu mesele gayet eril bir dille gündeme geldi. Yok "muhalefetin golü", yok iktidarın golü" gibi erkek egemen futbol kültürünü çağrıştıran bir sohbet içerisinde ilerlediler. Ve maalesef bugün başörtüsü ve aile düzenlemesinin anayasada yapılması tehdidiyle yüz yüze geldik. AKP buradan yola çıkarak iki maddede değişiklik yapmaya çalışıyor. Ana muhalefet partisi başkanı bir gecede, eminim kendi partisindeki birçok kadının da haberi olmaksızın, sanki kadının en büyük sorunu ve tek gündemi başörtüsüymüş gibi, sanki disiplin cezası aldığı için hâkim olamayan Didem Yaylalı intihar etmemiş gibi, sanki şort giyen hemşire otobüste dayak yememiş gibi, sanki başı açık kadınlar sokakta taciz edilmiyormuş gibi bir de başörtüsünü güvence altına almaya çalıştı. Bu çok kötü bir denemeydi ve zaten tetikte bekleyen iktidar da hemen anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Hem aileyi ekledi, bir yandan LGBTQ+'ları düşmanlaştırmak, şeytanlaştırmak hem eşitliği gasp etmek adına aileye "erkek ve kadın" ibarelerini getirdi. Bu hem LGBTQ+'lar için tehlikelidir hem de erkek çok eşliliğinin önünü açar. Çünkü "bir erkek ve bir kadın" denmiyor, "erkek ve kadın" diyor. Medeni Kanun'da yapılacak bir değişikle "bir erkek üç kadın" gibi bir uygulamaya geçilirse kim buna engel olabilecek? Yine başörtüsü, bakın başörtüsüyle ilgili "baş ve boyun bölgesi kapalı olacak" diye bir tarif var. Yani başörtüsünün bile nasıl takılacağına dair şekil-şemal veriyor. Bu çok tehlikeli. Biz buradan tabii ki Mahsa Amini'yi (Jina Eminî) hatırlıyoruz. Çünkü Mahsa Amini başını kapatmadığı için değil, başını molla rejimin istediği gibi kapatmadığı için öldürüldü. Şimdi bu bizim anayasamızda da "baş ve boyun kapatılacak" şeklinde tasdik edilirse, bir süre sonra başörtü takmamanın yasak olmayacağının garantisi var mı? Çok tehlikeli bir yola girildi maalesef.

*Bu düzenlemenin hukukta yeri nedir?

Anayasalarda böyle bir kılık kıyafet düzenlemesi olmaz bir kere, bu demokratik anayasa ruhuna aykırıdır. Zaten mevcut anayasada başörtüsü ile ilgili herhangi bir yasak yok. Ama siz kalkıp bunu oraya yazarsanız bu artık bir kazuistik yöntemdir. Yani madde madde, çok ayrıntılı yazılması demek aslında İslam hukuku yöntemidir. Bakın İslam hukukuna, neyi ne zaman, nasıl yapacağınıza, nasıl yaşayacağına kadar her şeyinizi düzenler, her şeyinize karışır. Bu düzenlemeler geçerse domino taşı etkisini düşünmek gerekiyor. Anayasa en yukarıdaki toplumsal sözleşmedir, ordaki en ufak bir değişiklik, düzenleme, anayasaya uygun yapılan aşağıdaki onlarca, yüzlerce kanun yönetmeliği için tehlike oluşturur. Hangi kanunda neyi değiştireceklerini bilemeyiz. Dolayısıyla bütün muhalefetin çok tetikte olması lazım.

*AKP bir yandan aile kurumunu güçlendirirken diğer yandan da mücadele eden kadınlara saldırıyor. Şiddetin dozu her geçen gün artıyor...

Evet, bu yıl da şiddete karşı sokağa çıktığımız 25 Kasım'da polisin şiddetine, abluka ve gözaltılarına maruz kaldık. Böyle bir abluka yok, böyle bir saldırı yok, bir araya gelen her 15-20 kadını ordu şeklinde polisler çembere alıp inanılmaz ağır şiddet uyguladı. Gözaltına alırken yine şiddet uyguladılar. Diyarbakır'da, Van'da kadın arkadaşları ağır ablukayla binadan çıkarmadılar ve abluka altında şiddet uygulayarak saldırdılar. Türkiye'nin hemen her yerinde daha da yoğunlaşan bir şiddet söz konusuydu. Bunun sebebini biliyoruz, biz kadınlar muhalefetin asıl öznesi olduğumuz için bu şiddet uygulandı. İktidarın bu gerici, muhafazakar, tutucu ve baskıcı erkek egemen politikalarına karşı en güçlü muhalefeti yapan kadın hareketi olduğu için şiddetin öznesi de kadın hareketi oluyor. Ama kadın hareketi bu şiddetin hesabını soracak, bu hesap sorulmadan olmaz. Böyle bir 25 Kasım'ı kabul edemeyiz. Bu geçiştirilecek bir şey değil.

*Son olarak Rojava'dan İran'a, Afganistan'a kadar yükselen bir kadın drenişi ve ayaklanması var. Bu konuyla ilgili mesajınızı alabilir miyiz? 

Gerçekten bu yıl kadınların yüzyılı olacak, bundan hiç şüphemiz yok. İran'da kadınların başlattığı direniş 2. ayını geride bıraktı. Afganistan'da Taliban'a karşı direnen en büyük özne kadın hareketi. Avrupa'da kürtaj karşıtlarına karşı eylem yapanlar, grevleri örgütleyenler de kadınlar. Bu ülkede son on yılda özellikle AKP'ye karşı en güçlü, en canlı ve en dinamik eylemleri örgütleyenler de kadınlar. Geçtiğimiz günlerde Mirabal Kardeşler’den Minerva Mirabal’in kızı Minou Tavarez Mirabal Türkiye'deydi. O'nun da söylediği gibi Mirabal kardeşlerin mirası olarak devraldığımız kanatları çırpmaya devam edeceğiz. Çünkü onların mücadelesi sadece kadına yönelik şiddete karşı  bir mücadele değildi, aynı zamanda diktatörlere karşı da bir mücadeleydi. Bu nedenle bizler de şiddetsiz, özgür, eşit ve barış içerisinde bir yaşam için kanatlarımızı çırpmaya devam edeceğiz. Bu yüzyıl kadınların yüzyılı olacaktır, bundan eminim...


Etiketler : Anayasa düzenlemesi, Başörtüsü kanun teklifi, Aile yasası, Yelda Koçak,


...

Nesli Şahiner