Kadıneki Yazı,

Hakikati sözünde tutmak: Kadının beyanı esastır


Özge Akyüz-01 Nis 2022

“Kadının beyanı esastır” demek olayları kadının beyanı doğrultusunda ele almak anlamına gelir. Bu beyan hukuki anlamda delil niteliği taşımakla beraber bir hak arama sürecini ifade eder

İçinde yaşadığımız ataerkil toplumda, cinsiyet kimliği kadın ve erkek olmak üzere ikili bir sistemle ele alınmaktadır. Kadına ve erkeğe biyolojik farklılıklarının dışında sosyal ve kültürel roller atanmaktadır. Bu rol inşalarının içinde kadın ikincil, eşitsiz, erkekle arasında olan güç ilişkisinde ezilen konumda yer almaktadır. Yaşanan çoğu şiddet vakası özel alanda tanık veya delil olmaksızın gerçekleşmektedir. Kadınların hakikati göstermek için çoğu zaman sözünden başka bir aracı bulunmamaktadır. Söz söyleyebilmek, ses çıkarabilmek aynı zamanda bir var olma göstergesidir. Erkeğe eylemi, anlatımı, yönetimi elinde bulunduran, etken olma gücü veren bir toplumsal gerçekliğin içinde kadınların beyanını esas almak Nükhet Sirman hocanın da dediği gibi sesi duyulmayan kadınların sesini duyalım demektir, erkeğin sahip olduğu bu gücü ondan almaktır.

O halde hakikati göstermek için sözünden başka bir aracı olmayan kadınların beyanı elbette esastır ki “kadının beyanı esastır” demek olayları kadının beyanı doğrultusunda ele almak anlamına gelir. Bu beyan hukuki anlamda delil niteliği taşımakla beraber bir hak arama sürecini ifade eder. Başka bir anlatımla kadının beyanını esas almak, kadının beyanını koşulsuz şartsız tek doğru kabul etmek anlamına da gelmemektedir. Nitekim kadının beyanı doğru kabul edilseydi bir hukuki sürecin işletilmesine gerek kalmaksızın kadının beyanı doğrultusunda kişilerin cezalandırılması gerekirdi. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi kadının beyanda bulunduğu, bu iddianın hayatın olağan akışına uygun olup olmadığının, iddiada bir tutarsızlık bulunup bulunmadığı, ortada bir husumet olup olmadığının değerlendirildiği bir sürecin sonunda beyanın delil niteliği taşıyıp taşımadığına karar verilmektedir.

Kadının beyanı esastır ilkesi kadınların hak arama mücadelesinin temel taşlarından biridir

Yargıtay 2004 yılında verdiği bir kararda işçi kadın avukata cinsel saldırıda bulunan işveren avukat hakkında, görgü tanığı ve herhangi bir delil olmamasına karşın yerel mahkemece verilen cezalandırma kararını onaylamıştır. Karar gerekçesinde “her ne kadar delil olmasa da şikayetçi kadının beyanı esas alınarak sanığın cezalandırılmasına” karar verildiği belirtilmektedir. Bu karar birçok basın organı tarafından, bundan sonra "cinsel suçların ispat edilememesi sebebiyle cezasız kalmayacağı" şeklinde sunulmuş ve kadın hareketi tarafından savunulan “kadının beyanı esastır” ilkesi tartışmalarını ören sürecin bir parçası olmuştur.

Şunu belirtmek gerekir ki yargı tüm kadınların beyanının delil olması yahut doğru kabul edilmesi gibi bir tutum içerisinde değildir. Yukarıda bahsettiğimiz yargı kararında beyanda bulunan kadının “genç bir avukat” olması ve cinsel saldırıya uğradığı beyanında bulunmasının mesleki ve kişisel yaşamında itibarına zarar vereceği vurgusu yapılmaktadır. Bu vurgu hangi kadının beyanının esas alınacağı sorusunu peşi sıra getirmektedir. Kadınların sosyal statüleri, özel yaşamlarının mahkemelerce irdelenmesi, toplumsal cinsiyet kalıplarına uygun bir yaşam sürüp sürmediklerinin denetlenmesi doğrultusunda ayrımlar yapılmaktadır. Bu bakışın kendisi, yargılama sürecini kadınlar için ikinci bir şiddet alanı haline getirmektedir.

Kadının beyanı esastır ilkesinin “itibarsızlaştırılması” için daima ilkenin masumiyet karinesi ile çeliştiği iddia edilir. Masumiyet karinesi en genel tarifi ile kişilerin, suç işlediğinin mahkeme kararıyla kesinleşmesine kadar masum kabul edilmesi ilkesidir. Bu ilke, savunma ve adil yargılanma haklarının önemli bir parçası olmakla birlikte, ilkenin temelinde devlet ve insan arasında var olan güç eşitsizliğinde devletlere karşı insan haklarının korunması perspektifi bulunmaktadır. İnsan haklarını ve yargılama sürecindeki bireyleri ele alırken kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları ve erkekleri mutlak olarak eşitleyen bir yaklaşımın kendisi, var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği içerisinde ayrımcılık yaratacaktır. Bireyler arasındaki olaylar ve iddialar değerlendirilirken bu bireylerarası farklılıklar, maruz kaldıkları toplumsal baskılar, aralarındaki her türlü güç ilişkileri dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla kadının beyanını esas alan bir yaklaşım masumiyet karinesi ile çelişen değil, onunla birbirini tamamlayan, adalete erişimi hedefleyen bir yaklaşımdır. Kadın beyanı esastır ilkesini savunmaya devam etmek adalete erişim süreçlerinin her aşamasında beyanın tanınmasının sağlanması, kadınların hayatlarının ve niyetlerinin mercek altına alınmasının önünün kesilmesidir. Teorinin pratiğe yansımasını açıkça gözlemlemenin mümkün olduğu bir mücadele alanıdır.

Son olarak, ikili cinsiyet kimliği kabulü üzerine kurulu erkek egemen yargı sisteminin içerisinde kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların sözünün, salt “kadın” beyanı esastır şeklinde ele alınması sistemin görmediklerini görünmez kılmaya devam edecektir. Bu ilkenin bu bağlamda tartışılması ve genişletilmesi gerekmektedir.

*ÖHD üyesi, hukukçu


Etiketler : Kadının beyanı esastır, Kadının beyanı esastır ilkesi, Masumiyet karinesi,


...

Özge Akyüz