Kadıneki Yazı,

Fransa'dan Türkiye'ye; Çocuk istismarı aklanıyor


Heval Arslan-15 Eki 2021

Fransa'da sadece kiliselerde 216 bin çocuğun tecavüze uğradığı ortaya çıktı... Bu sayılar buz dağının görünen yüzü... Türkiye'de tablo daha da vahim... Devletler hukukunda karşımıza çıkan ise her zaman cezasızlık...

Fransa'da Cinsel İstismar Bağımsız Komisyonu kiliselerde çocuklara yönelik tecavüzlere ilişkin verileri açıkladı. Bu veriler bir kez daha dünya çapında çocuklara yönelik cinsel saldırıların ne kadar yaygın olduğunu gündeme getirdi. Ancak kapitalist tüketim kültürünün bir aracı olan basın yayın organları Fransa'da ve dünyada birkaç gün bu konuyu tartıştıktan sonra gündemden düşürmeyi başladılar bile. Oysa yaşanan bir toplumsal alt üst oluş değil midir? Ahlaki ve politik toplum kültüründen uzaklaşan erkek egemen sistem çocuklara yaşatılan tecavüz kültürüyle bir kırım politikası yürütmüyor mu?

Konuya önce istatistiki çerçeveden bakalım: Komisyonun 2 buçuk yıllık bir çalışma ardından yayınladığı rapor dehşet verici. Rapor, Fransa'da sadece kiliselerde 1950'den bu yana 216 bin çocuğun tecavüze uğradığını ortaya koyuyor. Yine Katolik kilisesine bağlı çeşitli kurumlarda yaşanan tecavüz vakaları da hesaba katıldığında bu sayının 330 bine çıkmış olabileceği belirtiliyor. Bu sayılar buz dağının görünen yüzü. Raporda dikkat çeken diğer bir nokta ise devletler hukukunda her zaman karşımıza çıktığı gibi failin yine cezasız kalması. Tecavüzcülerin ilerlemiş yaşlarından dolayı Fransız hukuku onları yargılamayacak. Yani bu tecavüzlerin çoğu cezasız kalacak.

Türkiye'de tablo daha da vahim. Çocuk tecavüzü vakaları günden güne artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 yılı verilerine göre çocuk tecavüzleri ile ilgili dava sayısı son 10 yılda yaklaşık 3 kat artarken 250 bin çocuk tecavüze uğradı. İnsan Hakları Derneği’nin 2018 raporuna göre ise çocuklara yönelik cinsel suçlarda dünyada 3. sırada yer alan Türkiye’de 2002’den bu yana 440 bin çocuk doğum yaptı. Bu korkunç tabloda büyük payı olan Türk Adalet Bakanlığı ise verileri artık açıklamıyor. Açıklanan veriler sadece adli istatistikler. Bu istatistiklere göre 2018 yılında Türkiye'de "cinsel dokunulmazlığa karşı suç" kapsamında 49 bin 57 dava açıldı. Bunların 22 bin 689'u yani yarıya yakını çocuklara yönelik işlenen suçlardı. Bu da 2012'den bu yana yüzde 29 oranında bir artışa takabül ediyor. Bu rakamlar sadece açılan davalardaki artış oranını bize veriyor.

Peki tecavüz başta olmak üzere çocuklara yönelik cinsel saldırılar neden artıyor, önüne geçmek için neler yapılıyor ya da neden yeterli düzeyde mücadele edilmiyor? Ve en etkin mücadele nasıl olmalı?

Bir örnek vererek başlayayım. Geçtiğimiz günlerde yargıtay onlarca erkek çocuğa tecavüz ettiği kanıtlanan ve bu nedenle müebbet hapis cezası alan tarikat lideri Süleyman Işık için beraat kararı verdi. Süleyman Işık, Türkiye’de küçük kız çocukları ve erkek çocuklarına tecavüz eden ve daha sonra yargı eliyle aklanan ilk din insanı değil. Bu örnek Türkiye’de giderek daha da dramatik bir hal alan çocuklara yönelik tecavüzlerdeki artışta Diyanet ve yargı sisteminin payını gösteriyor. İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nin hazırladığı raporda, 10 Mart-20 Nisan tarihleri arasında 178 çocuk için avukat görevlendirmesi yapıldığı belirtiliyor. Bu sayı, salgın öncesi döneme göre bir hayli düşük. Oysa Türkiye, 2011'de çocuğa yönelik cinsel istismar ve sömürünün engellenmesi için Lanzarote Sözleşmesi'ne taraf olmuştu. Buna göre sözleşmeyi imzalayan taraflara, “Çocuğa yönelik cinsel istismar ve sömürüyü önlemek için anne-babaları, çocuğa bakmakla yükümlü kişileri ve bu yolla çocukları bilgilendirip çocuğun güven içinde bir hayat sürmesini sağlaması; yerel yönetimlerin Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Anlaşmasını imzalayarak, çocuk cinsel istismar ve sömürüsü konusunda önleme ve koruma çalışmalarını desteklemeleri, başta TCK olmak üzere tüm yasal mevzuatın Lanzarote Sözleşmesi hükümleri esas alınarak gözden geçirilmesini ve çocukların etkili yasal korunmasını sağlayacak şekilde güçlendirilmesi" yükümlülüğünü getiriyor. Yani kısacası; yıllarca verilen mücadeleler sonucu hukuk sadece faile ceza uygulamakla kalmamalı, devleti de harekete geçirerek istismarı önlemekle de yükümlü olmalıdır.

Fransa'da sadece kiliselerde 1950'den bu yana 216 bin çocuğun tecavüze uğradığını ortaya çıktı.

Oysa devlete bağlı bir kurum olan Diyanet İşleri Bakanlığı verdiği fetvalarla çocuk evlilikleri başta olmak üzere pedofiliyi ve ensesti meşrulaştırıyor. Diyanet verdiği fetvalarla 9 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilebileceğini, bir babanın kendi kızına “şehvet duymasının bir haramlık oluşturmadığını” söyleyerek, başta aile içi tecavüz olmak üzere çocuklara yönelik her türlü cinsel saldırıya kılıf uyduruyor. Kamuoyunun tepkisi üzerine Diyanetin sitesindeki bu fetvalar kaldırılsa da bu açıklamalar, Türkiye’de toplumun üzerinde büyük bir etkiye sahip Diyanetin pedofili ve ensesti doğal ve normal gördüğünün ve topluma da bunu aşılamaya çalıştığının bir göstergesidir. AKP iktidarı ve onun destekleyicisi tarikatların bu zihniyeti sonucu erkek devlet yargısı da bu ahlaksızlığın ortağı konumundadır. Çocuk tecavüzcülerine evlilik yolu ile getirilecek 'af', tecavüzcülere uygulanan cezasızlık, failler yerine mağdurları cezalandıran erkek-yargının başvurduğu yöntemlerin bazıları.

2016’da ilk kez gündeme giren "çocukların cinsel istismarı suçunu işleyenlere af" düzenlemesi kamuoyundan gelen büyük tepkiler üzerine geri çekilse de bu yasayı oluşturanların zihniyeti hâlâ iktidarda olduğu için önümüzdeki süreçte tekrardan gündeme gelecektir.

Tüm bu sıraladıklarımız aslında tecavüz kültürünün iktidar ile olan bağını ortaya koyuyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 2007 yılında yaptığı bir değerlendirmede cinselliğin iktidarlaşmış halini şöyle özetlemişti: “Mevcut cinsellik bir iktidardır, şaha kalkmış erkekliktir. Hatta erkeği vahşileştiren bir hale getirmiştir. Sonuçta mevcut cinsellik ilişkisi erkek egemen topluma hizmet ediyor. Kaba, vahşileştiren, yok edici bir iktidar anlayışı ortaya çıkarmıştır. Hepsinin temelinde bu anlayış vardır. Namus cinayetleri, tecavüz kültürünün altında bu anlayış vardır ve bu anlayış değişmeden ne demokrasi ne de özgürlük sorunu çözümlenebilir.”

Aynı değerlendirmesinde Öcalan, tecavüz kültürünün dincilik, cinsiyetçilik ve milliyetçilik ile olan bağının altını çizerek cinsellik ve iktidar arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekiyor. Egemen erkek aklın şaha kaldırdığı cinsellik, kadın ve çocuklara karşı tam bir özel savaş uygulamasına dönüştü. Diğer taraftan bu durum tam bir ahlaki çöküşün de ifadesi olmaktadır. Bu tecavüz kültürüyle erkek egemenlikli iktidar toplumsal bağları zayıflatıp onu teslim almak için kadına yönelik en ahlaksız cinsel suçlar ve kirli savaş politikalarını devreye koyuyor. Eğer sömürge bir toplumsanız bu tablo daha da vahim bir hal alıyor. Devlet sadece inşa edilmiş bu erkekliği kullanmakla kalmıyor, tecavüzü sistematik olarak teslim almak istediği toplum üzerinde tüm aygıtları ile yürütüyor. Devletin asker ve polisleri Gülistan Doku ve İpek Er gibi Kürt kadınlara tecavüz ederken sadece Kürt kadınların iradesini kırmıyor bununla birlikte tüm Kürt halkını da teslim almak istiyor.

Tecavüz bir insanlık suçudur; kadın ve çocuklar şahsında tüm bir topluma yapılıyor. Bu nedenle tecavüze karşı mücadele de toplumsal olmalıdır. Bu tecavüz kültürüne karşı toplumsal özsavunmayı her alanda geliştirmek, işler kılmak, toplumu bilinçlendirmek ve hesap sorabilen konuma getirmek elzemdir.


Etiketler : Fransa, Çocuk istismarı, Çocuk istismarını aklama yasası, Kiliselerde çocuk istismarı,


...

Heval Arslan