Kadıneki Yazı,

Depremden 2 buçuk milyon çocuk etkilendi: Çocuğun yüksek yararına dikkat!


Handan Coşkun-07 May 2023

'Depremden de en çok etkilenen dinamik çocuklar. Maalesef çocukların hakları göz ardı edildi ve hak sahibi olarak görülmediler. Devlet koruma yükümlüğünün yanı sıra koruma hükümlüğünde de çok yetersiz kaldı'

UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell’in Şubat ayı sonunda Türkiye’deki deprem bölgesi ziyaretinde çocukların durumuna dikkat çekti. Türkiye’de 11 ili etkileyen ve Suriye’nin kuzeyini de vuran deprem nedeniyle ziyaretini gerçekleştiren Russell, özellikle temiz suya erişim, yeme, içme, barınma sorunlara vurgu yaparak çocuklar için acil psiko sosyal çalışmaların başlaması gerektiğini dile getirdi. Russell, basına verdiği demeçte çocuklar için dehşet verici bir yaşanmışlığa vurgu yaparak, “Etrafta dolaşırken, sanki zaman durmuş gibi, ailelerin günlük yaşamlarından eşyalar görüyorsunuz. Hayal bile edilemeyecek bir yıkımın ortasında ve birbiri ardına moloz yığınına dönüşmüş binaların arasındayken bir anda karşınıza gencecik yaşamların nasıl yarım kaldığını size hatırlatan bir battaniye, bir oyuncak ya da bir çocuk kitabı çıkabiliyor” dedi ve ekledi: "Türkiye’nin depremden etkilenen bölgelerinde 2 buçuk milyon çocuk acil yardıma ihtiyaç duyuyor."

Türkiye’de gündem maalesef çok hızlı değişiyor. Milyonlarca insanı etkileyen depremin üzerinden henüz 3 ay geçmişken ve yaralar açık iken seçim gündeme oturdu. Haliyle deprem yaralarının sarılması, yaşayanın ve onların yanında olmaya çalışan sendika, oda ve sivil toplum kuruluşları ve cevval gönüllülerin üzerinden ilerliyor. Diyarbakır Çocuk Hakları Odaklı Kriz Yönetim Ağı, 2018 yılından beri çalışmalarını tematik sürdüren aktif bir ağ. Ağ içerisinde yer alan 13 kurum içerisinden 5 kurum (Der Mez, Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği, Çocuk Ça, Rumud) deprem olur olmaz diğer kurumlara çağrıda bulunarak, planlama için bir araya geliyor. Ağ bileşenleri ikinci depreme toplantı anında yakalanıyor. Ertesi gün Diyarbakır’da yer alan kadın, çocuk ve LGBT+ grupları Adıyaman’a ulaşıyor. Bir grup da Diyarbakır’da evlerini kaybeden ve toplanma alanlarında bulunan ailelerle temasa geçiyor.

'İnsan eliyle etkisi arttırılmış kriz'

Geçen 3 aylık zaman zarfında çalışmalarına sistematik devam eden Diyarbakır Çocuk Hakları Odaklı Kriz Yönetim Ağı’ndan Eylül Özgültekin ile görüştük. Özgültekin, ağ çalışmalarına İHD adına katılan avukatlardan biri. Diyarbakır’da güçlü bir sivil toplum geleneğinin olduğuna dikkat çekerek, deprem sırası ve sonrasında da özellikle çocuk çalışması yapan kuruluşların çok hızlı harekete geçtiğini hatırlatıyor ve ekliyor; "İnsan eliyle aslında etkisi arttırılmış bir kriz halinden bahsediyoruz. Pandemi gibi iklim değişikliği, savaşlar, çatışmalar gibi kriz hallerinden en çok etkilenenlerin çocuklar olduğunu biliyoruz. Depremden de en çok etkilenen dinamik çocuklar. Maalesef çocukların hakları göz ardı edildi ve hak sahibi olarak görülmediler. Devlet koruma yükümlüğünün yanı sıra koruma hükümlüğünde de çok yetersiz kaldı. Çocuklar depremle yeni tanıştılar ve güvenli alan olarak gördükleri evleri sosyalleştikleri alanları, okullar, ikame ettikleri sosyal alanların tamamının yıkıldığına şahit oldular. Yakınlarını kaybettiler. Büyüklerin çocukların yanında yalıtımsız ve filtresiz konuşma hali devam ediyor. Ve çocuklar aslında depremle baş etme yöntemlerini dahi bulamamışken, kötü senaryolarla baş etmeye çalışıyor. Kaygı korku durumları devam ediyor."

'Çocuklarla muhatap kişiler eğitim almalı'

Avukat Eylül Özgültekin deprem bölgesinde yükün belli başlı kuruluşlar, sivil toplum ve gönüllülerin sırtında olduğunu ilk günden bu yana özellikle çocuklar için muhatap her kim ise psikolojik ilk yardım eğitimi alması gerektiğini, bu ihtiyacın hala devam ettiğini vurguluyor. Bu eğitimden geçmeden sahaya gelen kişilerin tutum ve davranışlarının çocukların travmalarını arttırdığını, tetiklediğini söylüyor. Çocuğun iyi olma haline sık vurgu yapan Özgültekin: "Sahaya giden ilk gönüllü ekip gözlemlerini raporlaştırdı. Bu raporda yer alan bilgiler alana yeni gidecek gruplara önemli bilgiler sundu. Yeni giden gönüllüler ne yapacaklarını ve çocuklarla sınırlarını biliyordu. Çocuklarla ne yapacaklarını, ne kadar bir süre beraber zaman geçireceklerini, hangi saat aralığında beraber olacaklarını açık açık aktardı. İlk etapta temel ilk yardıma ihtiyaç vardı. Sonrasında çocuğun iyi olma hali gözetildi. Ve planlamalar ona göre yapıldı" dedi.

'Çoğunlukla çocuklar aç kalıyordu'

Özgültekin Diyarbakır ve Adıyaman ile ilgili ağın 3 izleme ve raporlama yaptığını ve derledikleri sonuçları da ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşlarla paylaştıklarını aktarıyor.

Birçok toplanma alanı ziyaret edilerek derlenen raporda, çocuklara çok temel birkaç soru soruluyor. Çocuklara refakat durumu, yetişkinlerle ve diğer çocuklarla iletişim, temiz gıda ve temiz suya erişim, geçici barınma alanlarının ihtiyaçlar bağlamında değerlendirilmesi ve çocuklar tarafından kullanımı tespit ediliyor. Bu izleme çalışmasıyla çocuklarla temasın çok acil bir ihtiyaç olduğu fark ediliyor. Raporlama yapılırken çok farklı kategorilerde hak ihlalleri tespit ediliyor. Ve bu tespitlerin geçen 3 aylık zamanda güncelliğini koruduğunu söylüyor. Çocukların gıdaya, hijyene, temiz bir lavabo ve duşa, eğitim hakkına, oyun hakkına, katılım hakkına ulaşamadıklarını, ardından yağan yağmurlar ve sel nedeniyle depremden etkilenen kesimin yaşamlarının daha da ağırlaştığı aktarılıyor: "Diyarbakır’da barınma alanlarının büyük çoğunluğu düğün salonları, okullar, kafeler gibi barınmaya çok uygun olmayan alanlar. Kriz anı devam ediyor. Çadır alanlarında da farklı bir tablo yok. Hijyen meselesi uyuz ve bitlenmeye sebep oldu. Burada karantinaya alınanlar da oldu. Aynı zamanda gıdaya erişim sistematik ve saatli değildi. Erişebildikleri gıdalar çocuklara uygun değildi. Bir beslenme programı da yoktu. Büyük toplanma alanlarında çoğunlukla aç kalıyordu çocuklar. Yemek dağıtımı bir yerden yapıldığı için çocuklar ezilme riski ile karşı karşıya kalıyordu. Diyarbakır’da bir toplanma alanı bir havuzun yanındaydı ve havuz 2 metre kirli su ile doluydu. Haliyle boğulma riski de taşıyordu çocuklar. Toplanma alanlarında gece ışıklandırma, aydınlatma yoktu."

En belirgin sorun eğitim

Çocuk ağı kendi içinde birimlere ayrılarak kaynak geliştirme, lojistik temini, hukuki süreçlerin takibi ve psiko-sosyal çalışmaları yürütmeye gayret ediyor. Bir taraftan BM’ye durumun ciddiyeti ve aciliyetini bildirmek üzere bilgi notları hazırlarken diğer taraftan çalışmaların sağlıklı ve sistematik ilerleyebilmesi için bir takım fon arayışlarına giriliyor. Depremden etkilenenler her şeylerini kaybettikleri için sıfırdan hayatların örülmesi elzem.  Özgültekin, afet kriz yönetiminin risk yönetimine evrildiğini haliyle afet toplumunun en kırılgan grubu olan çocukların olası her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasının, giderilmesinin ve çocukların en az zararla süreci atlatmalarını hedeflediklerini söylüyor.

Kriz anı ve sonrası en belirgin sorun çocukların eğitim durumu. Özgültekin, "Okula gidememek çocuklar üzerinde çok olumsuz etki bıraktı. Adıyaman’a ulaşan ilk gönüllü ekibe çocuklar okula gitmek istediklerini söylediler. Arkadaşlarını, öğretmenlerini özlüyorlardı. Ders kitabı, test soran vardı. Okul sadece öğrenme yeri değil ondan çok daha fazlası. Çocuklar okulda sosyalleşiyor, sorunlarla beraber baş etmeyi öğreniyor, umudu yeşertiyor. Eğitim çocuğun yeniden güven tazelemesi, oyun oynaması, hayal kurması için çok önemli. İlk etapta eğitimden vazgeçmek doğru bir yaklaşım değil. Dünya tarihine en büyük felaketlerden biri olarak geçen Hiroşima’ya atılan atom bombasından sonra Japonya’da eğitime devam ediliyor. O dönem kayıtlara, raporlamalara göre bombanın atıldığı bölgede birçok okul tamamıyla yıkılmış olmasına rağmen 15 gün içinde çocukların eğitimlerine devam etmesi sağlanıyor" dedi.

Özgültekin, çadır alanlarında ırkçılıkla ilgili yaşanan sorunlara da dikkat çekerek Suriye’den gelen ve bu depremlerden de etkilenen çocukların yaşadığı sorunları dile getiriyor. Yine toplanma merkezleri dışında kalan Dom çocukların da kurdukları çadırlardaki etkinliklerden faydalanabilmesi için girişimlerde bulunuluyor. 2 buçuk milyon çocuğun etkilendiği depreme dair Kriz Ağı’nın derlediği 3 raporda bölüm bölüm yer alan önerileri şöyle sıralıyor:

"İnsani yardımlara dair standartlar, her koşulda devletin koruma, saygı gösterme ve yerine getirme yükümlülükleriyle birlikte ele alınmalıdır. Herhangi bir felaketin birer doğal afet olarak adlandırılabilmesi için, bu felaketler yaşanmadan evvel en başta kent planlamalarının doğru bir şekilde yapılmasını gerektirmektedir. Yaşanan yıkım, devletin insan hakları yükümlülükleriyle birlikte yeniden düşünüldüğünde, devlet, barınma alanlarında hayatta kalan insanların haklarını tazmin etme ve onarım sorumluluğu çerçevesinde insan onurunu incitmeyen koşulları tartışmasız bir biçimde sağlamak zorundadır. Bu çerçevede; Diyarbakır’da gözlem yapılan geçici barınma alanlarının bir çoğu mevsim şartlarına uygun değildir. Barınma alanlarında kayıt sistemi bulunuyorsa dahi bunun düzenli veya özel ihtiyaçları kapsayan bir çerçevesi olmadığı gözlemlenmiştir. Kayıt sisteminin kapsamlı olması sağlanmalıdır. Çocuklar gibi yetişkinlere de barınma alanlarındaki düzene dair yeterince bilgilendirme yapılmadığı tespit edilmiştir. Barınma alanlarındaki nüfus ile görevlilerin sayısının paralel olmadığı, görevlilere erişmenin zor olduğuna dair gözlemler bulunmaktadır. Görevli sayısı nüfus ile uyumlu olmalıdır.

Çocuk koruma mekanizmalarının bağımsız olması ayrıca önemli olduğundan, bu mekanizmaların oluşumunda sivil toplum örgütleri ve meslek odaları ile eş güdümlü çalışılmalıdır. Sivil toplum ile eş güdümlü çalışmak, “İnsani Yardım Çalışmalarında Çocuk Koruma’ya Yönelik Asgari Standartlar”arasında da önemli bir yere sahiptir. Barınma alanlarının bazılarında, barınma alanına özel tahsis edilmiş sağlık alanları bulunmamaktadır. Akut kriz yaşanan bir bölgede sağlık hizmetlerinin yetersiz hatta ulaşılamaz olması temel insan haklarının ihlalidir. Her barınma alanında en az bir sağlık noktası oluşturulmalı ve hazırda bir ambulans bekletilmelidir. En az 4 barınma alanında kız çocuklarının menstrual hijyen malzemelerine hiç erişemediği tespit edilmiş, kimi barınma alanlarında ise birkaç gün sonra bu malzemeler temin edilmiştir. Hijyenik ped ve bez gibi hijyen malzemelerine erişimin olmaması kişinin bedensel sağlığı açısından pek çok riski de beraberinde getirmekte, önemli bir insan hakkı ihlaline işaret etmektedir. Bunun bir an önce yerine getirilmesi gerekmektedir. Yemek için kuyrukların olması, izdihamların yaşanmasına mahal verecek bir organizasyonsuzluk oldukça onur kırıcıdır.

Barınma alanlarının bazılarında çöplerin biriktiğine, çöplerin açık bir şekilde durduğuna dair tespitler bulunmaktadır. Atık yönetimi yapılmaması, atıkların zamanında bertaraf edilmemesi ve barınma alanında yaşayan kişilerden uzak bir konteynır alanı oluşturulmaması salgın hastalıklara ve daha birçok sağlık problemine yol açmaktadır. Barınma alanlarında yönlendirme ve ışıklandırma sistemlerinin yeterli ve çok dilli olmadığı gözlemlenmiştir. Bu durum, çocukları yetişkinlere bağımlı kılabileceği gibi barınma alanlarında yaşayan çocukların kaybolmasına da neden olabilecek niteliktedir. Yönlendirme levhalarının çok dilli ve çocukların anlayabileceği şekilde yazılması, ayrıca ışıklandırma sisteminin herkesin güvende hissettirdiğinden emin olunmalıdır. Barınma alanlarında, çocukların erişebileceği yerlerde duran, güvenlik önlemleri alınmamış elektrikli ısıtıcılar ve elektrikli trafolar, çocuk güvenliği açısından ciddi risk oluşturmaktadır. Bu riskler bir an önce daha korunaklı hale getirilerek ortadan kaldırılmalıdır. Çocuklar için ayrı tuvalet ve duş alanlarının çoğu barınma alanında olmadığı görülmüştür, bu durum çocukları istismara açık hale getirmektedir. Kamu otoriteleri barınma alanlarındaki istismar iddialarını takip etmelidir. Barınma alanlarının çoğunda, farklı yaş gruplarını, gelişimsel özellikleri ve bu farklı grupların ihtiyaçlarını kapsayan oyun alanları bulunmamaktadır. Zihinsel ya da bedensel engelli çocuklar için gerekirse ayrı barınma ve oyun alanlarının kurulması, saygınlıklarının güvence altına alınması, öz güvenlerini geliştirmelerini ve toplumsal yaşama etkin biçimde katılmalarını kolaylaştıran şartların sağlanması gerekmektedir.

Oyun hakkının güvenceye alınması şart!

Geçici ve kalıcı barınma alanlarının seçiminde sağlık, güvenlik gibi temel insani koşulları sağlayan alanlar gözetilmelidir. Alanların içinde, çocukların ihtiyaçlarına uygun olarak erişebilecekleri oyun malzemesi ve oyuncakların yer aldığı oyun alanları ile sosyal ve duygusal ihtiyaçlarına odaklanacak psikososyal destek alanları oluşturulmalıdır. Bu alanların sadece oluşturulması tek başına yeterli değildir. Geçici ve kalıcı barınma alanlarında güvenliğin sağlanması. Çocukların güvenlik ihtiyacının sağlanması öncelikle barınma alanlarının seçilmesi ve planlanmasıyla yakından ilişkilidir. Çocukların güvende hissedeceği alanlarda barınma yerlerinin inşası ve bu alanlarda güvenliği sağlayacak personelin görevlendirilmesi gerekmektedir.

Geçici ve kalıcı barınma alanlarında sağlığa erişimin ve koruyucu sağlık önlemlerinin sağlanması gerekmektedir. Çocukların düzenli aralıklarla medikal takibinin yapılması, ilaç kullanmak durumunda olan çocuklar için ihtiyaç tespitinin yapılması ve günlük başvuru gerekmeksizin düzenli ilaç temininin yapılması gerekmektedir. Çocuklardaki ruh hali değişimi düzenli olarak ruh sağlığı profesyonellerince takip edilmelidir. Bu bağlamda özellikle uzun süreli psiko-sosyal destek programlarının ihtiyaç bazlı olarak bütün çocuklar için planlanması gerekmektedir.

Geçici ve kalıcı barınma alanlarında ailelerin veya bakım verenlerin iyi halinin desteklenmesi gerekir. Çocuklar yasal olarak ailelerinin veya bakım verenlerinin gözetiminde olmak zorundadır. Yaş ve gelişimine bağlı ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu öncelikle devlete ait olmakla beraber bunların aile veya bakım verenlerin desteklemesi de önemlidir. Bunlar sadece temel gıda veya temiz suya erişim gibi fizyolojik ihtiyaçlar ile sınırlı değildir. Psikolojik ve sosyal gelişim başta olmak üzere bir bütün olarak çocuğun büyüme ve gelişimi devlet ve özelde ailelerin veya bakım verenlerin sorumluluğudur.

Geçici ve kalıcı barınma alanlarında eğitim hakkının güvenceye alınması gerekir. Deprem sonrası çocukların zarar gören gündelik yaşam rutinlerinden biri de eğitime erişimleridir. Afet zamanlarında da çocukların eğitim haklarının karşılanabilmesi için fırsat eşitliğini sağlayacak koşulların oluşturulması; bu koşullar oluşturulurken çocukların yaş grupları, gelişimsel farklılıkları, varsa özel gereksinimleri, kültürel kimliklerinin gözetilmesi ve anadilde eğitim sağlanması gerekmektedir. Özellikle okul öncesi ve okul çağında olan çocukların bulundukları yaş ve kademe durumuna göre eğitim ihtiyaçları ertelenmeden karşılanmalıdır."


Etiketler : Deprem, Depremde kayıp çocuklar, 11 il depremi, depremde çocuk, UNICEF, Diyarbakır Çocuk Hakları Odaklı Kriz Yönetim Ağı,


...

Handan Coşkun