Kadıneki Yazı,

Danıştay’da hayatlarımızı çalmaya çalışanları yargılıyoruz!


Latife Demirci Kahya-01 Tem 2022

Ezberlerin tekrar edilmek için değil, bozulmak için olduğunu bir kez daha birlikte yol aldığımız tüm kadın yol arkadaşlarımıza yürekten seslenerek hatırlatıyoruz: İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz!

20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı kadınların ve LGBTİ+’ların hukuk mücadelesi sürüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin hukuksuzluğuna dair kararın iptali talebiyle Danıştay’a açılan 200’e yakın davaya ilişkin duruşmalardan ilk 10’u 28 Nisan’da, 15’i 7 Haziran’da, 17’si 14 Haziran’da, 18’i 23 Haziran’da, Danıştay 10’uncu Dairesi’nde görüldü. Son duruşmada savcı bir kez daha Sözleşmeden çekilmenin iptali yönünde mütalaa sunarken, mahkeme heyeti ise kararı adli tatil öncesinde yazılı olarak açıklayacağını belirtti.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlar olarak duruşma öncesi Danıştay önünde bir araya gelerek açıklama yapıyor, duruşma salonunda tek adamın hep adamların kararlarıyla “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilemezsiniz” diyoruz. Kadın örgütleri, feministler, Kürt kadın hareketinden kadınlar, kadın platforumları, bazı barolar ve siyasi partilerden kadınlar olarak Danıştay’da açtığımız davaların takipçisi oluyoruz. Sokaklarda, meydanlarda yaşamın her alanında yürüttüğümüz feminist mücadelenin, kadın mücadelesinin kazanımı olarak imzalanmış İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi sahip çıkmaya, etkin uygulatmaya kararlı olduğumuzu söylüyoruz.

İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalanmış, yürürlüğe girmesi ise 2014 yılında gerçekleşmişti. Kadınlar ve LGBTi+’ların yaşamlarının korunması için erkek şiddetine ve erkek-devlet şiddetine karşı çok önemli düzenlemeler içeren bu Sözleşmenin belki de en önemli yanı, kadın erkek eşitsizliğini görmesi kadına yönelik şiddet suçlarının kaynağını erkek egemenliğinden aldığını açık etmesidir. Yine bu Sözleşme iktidarlara, devlete, sadece koruma değil eşitsizliği büyüten mekanizmalarında değiştirme, şiddet meydana gelmeden kaynakları ile mücadele etme yükümlülüğü veriyor olması. İşte iktidarın en çok rahatsız olduğu nokta da bu zaten.

Yaklaşık son 10 yıldır şunu biliyoruz; iktidar, devletin kurumsal metinlerinde var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği kavramını yok saymaya, metinlerden çıkarmaya başladı. Hatta kadına yönelik erkek şiddetini güya önleme iddiasıyla getirilen son yasal düzenlemesinde sırf toplumsal cinsiyet, erkek egemenliği ya da erkek şiddeti yazmamak için ucube düzenleme çıkardı.

İktidarın kazanımlarımıza yönelik tüm bu saldırı dalgalarında olduğu gibi geri çekilme kararından önce de Sözleşme etkin uygulanmıyordu. İktidar bu Sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmiyor, gerekli kurumsal yapılaşmaları hayata geçirmiyor, bütçe tahsis etmiyordu. Aksine kadınları hedef alan, özgürlük mücadelesi yürüten kadınları feministleri, Kürt kadın hareketini, LGBTİ+’ları hedefe koyan saldırı dalgaları gerçekleştiriyordu. Bu saldırılara karşı biz kadınlar “İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygula” başlığıyla uzunca bir süre kampanya yürüttük. Sözleşme ile direkt bağlı 6284 sayılı yasanın etkin uygulanması şiddete karşı mücadele birimlerinin oluşturulması, sığınma evlerinin artırılması gibi çok yönlü talepler için sokaklardaydık. Her bir kadın arkadaşımız şiddete uğradığında, katledildiğinde "Sözleşme etkin uygulansaydı bugün aramızda olacaktı, şiddete maruz kalmayacaktı” dedik.

Bu ülkede her gün kadınlar katlediliyorken, erkek şiddetiyle aramızdan ayrılan kadınların isimlerini ezbere sayıyoruz. O isimler akıllarımızdan hiç çıkmıyor. Erkek şiddeti her gün arttığı halde İstanbul Sözleşmesi'nin etkin şekilde uygulanmasını değil, kaldırılmasını gündeme getirenler kadın cinayetlerinin suç ortaklarıdır aslında.

1987’de Çankırı’da bir hâkimin “kadının karnından sopayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” kararıyla sokaklara dökülen ve ilk mitingini, dayağa karşı yürüyüşü, örgütleyen feminist mücadelenin 35’inci yılında erkek şiddetine karşı mücadeleyi evlerde direnen tüm kadınlarla birlikte dayanışmayla inşa etmeye devam ediyoruz. Sokaklarda, meydanlarda, yürüttüğümüz mücadeleyi hukukta ve yargıda da sürdürüyoruz.

İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilme kararının hukuksuz olduğu, hayatlarımıza müdahale ettiği gerekçesiyle Danıştay’da da davalar açtık. Bir yandan yaşamın her alanında her yerde feminist mücadelemizi, kadın mücadelemizi sürdürürken diğer yandan da mücadelenin bir parçası olarak erkek adalet değil, gerçek adalet demek için Danıştay’da duruşmalardayız.

Duruşma salonlarında hayatlarımızı çalmaya çalışanları yargılıyoruz. Boşanmayı engelleme komisyonları kurarak, nafaka hakkımızı ortadan kaldırmaya çalışıp bizleri yoksullaştırarak aileye, şiddete ve dört duvar arasına hapsetmeye çalışanlara “makbul kadınlar olmayacağız” diyoruz. Kadınların mücadelesiyle Meclis'te alınmış bir karardan tek adamın ya da hep adamların kararıyla çıkılamaz diyoruz. Anayasayı açıkça çiğnediklerini ve olmayan bir yetkiyi kullandıklarını söylüyoruz. Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren ve süreli olmayan sözleşmelerde tek adamın kararname çıkarma yetkisinin olmadığını ve kendi koydukları anayasayı bile çiğnediklerini hatırlatıyoruz.

Biz kadınların hayatları hakkında erkekler karar veremez diyoruz. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek demek, “Biz kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik erkek-devlet şiddeti artsın, cezasız kalsın demektir, katil erkekleri cesaretlendirmek ve suç işlemelerini teşvik etmektir” diyoruz.

İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin karalama kampanyalarına göz yumanlar, bizzat bu kampanyalara sözcülük yapar hale gelenler, kadınların, LGBTİ+’ların, göçmenlerin, mültecilerin, engellilerin, yaşlıların, çocukların haklarını tarikat ve cemaat çevreleriyle pazarlık konusu haline getirenler, kadın cinayetlerinin, nefret cinayetlerinin, çocuk istismarlarının, göçmen, mülteci kadınlara dönük saldırıların suç ortağıdır. Aysel Tuğluk’u intikam siyasetiyle rehin almaya devam etmesiyle, cezaevinde cinsel şiddete maruz kaldığını açıklayan Garibe Gezer’in şüpheli ölümüyle suç ortağıdır.

Danıştay’ın bu davada vereceği karar elbette ki erkek şiddetinin ve kadın/trans cinayetlerinin önlenmesi için kritik önemde. Öyle ki, Danıştay Savcısı’nın ilk duruşmadan itibaren Sözleşme'den çekilmesinin iptalini istemesi biz kadınlar için önemli olmakla birlikte son tahlilde mahkeme heyetinin iktidarın güdümünde hareket etmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

Gelinen bu noktada bizler, tarihi seyreden nesneler değil, tarihi yapan özneler olduğumuz anlayışıyla; birlikte kadın dayanışmasını büyüterek, yaşanan süreçleri tersine çevirebilecek, değişimi sağlayabilecek potansiyelimizin ve politik gücümüzün olduğunu düşünüyor ve bu umudu koruyoruz. Ezberlerin tekrar edilmek için değil, bozulmak için olduğunu bir kez daha birlikte yol aldığımız tüm kadın yol arkadaşlarımıza yürekten seslenerek hatırlatıyoruz: İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz!

Yaşasın kadın dayanışması!
Jin jiyan azadî!

*HDP Kadın Koordinasyonu Üyesi 
 


Etiketler : İstanbul Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi'nin feshi, 1 Temmuz İstanbul Sözleşmesi eylemleri, Danıştay,


...

Latife Demirci Kahya