Kadıneki Söyleşi,

Bu bir medeniyet krizi


Çiğdem Öztürk-01 Ara 2020

Rüzgâra ve covid'e karşı; şili diktatörün mirasını ortadan kaldırmaya karar verdi / Foto: Reuters

Şili, dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirerek yeni yazılacak anayasa komisyonunda kadın ve erkeklere eşit yer verecek. Komisyonu belirlemek için yapılacak seçimlerde aday olacak feminist iktisatçı María Jose Becerra’ya aklımızdaki soruları sorduk 

Şili Ekim ayının sonunda diktatör Pinochet’den miras 1980 anayasasını değiştirmeyi onaylamak için sandığa gitti. Seçmenlerin yüzde 78,3’ü anayasanın değişmesi yönünde oy kullandı. Aslında bu değişimin yolunu açan süreç bir yıl önce alevlenen ve belli oranda hâlâ devam eden halk ayaklanmasıyla başlamıştı. Bundan sonrası anayasa komisyonunun belirlenmesi ve metnin onaylanması. 

Önümüzdeki yılın Kasım ayında Şili genel seçim için sandığa gidecek, bu seçimin Anayasanın yazılma sürecini nasıl etkileyeceğini göreceğiz. Nisan 2022’deyse Şili yepyeni bir anayasaya kavuşacak, hem de kayda geçen dünya tarihinde daha önce rastlanmadık bir biçimde. Bu anayasayı yazacak komisyonun yarısı kadın, yarısı erkek olacak, ayrıca yerli halklar için kota bulunacak. 

Şili’de anayasa komisyonunu belirlemek için yapılacak seçimlerde aday olacak feminist iktisatçı María Jose Becerra’ya aklımızdaki soruları sorduk.

* Son kriz ve pandemi Şili’de kadınları nasıl etkiledi? 

Bütün dünyada kadınların işinin iki katına çıktığı biliniyor. Şili’de gözlemlenen, ücretli çalışan kadınlar arasında güvencesizliğin artışı ve evden çalışan ya da bu sağlık ve finans krizi nedeniyle işini kaybeden kadınların işinin üç katına çıkması. Ayrıca aynı şekilde evde bakım işini üstlenen ve bu işi başka evlerde de sürdürmesi gereken kadınlar var. Bunun sebebi de büyük oranda ülkemizdeki geleneksel, maço, patriyarkal kültür. Verilerle konuşmak zor, elimizde az veri var. Fakat geçen çeyrekte yapılmış, zamanın nasıl kullanıldığına ilişkin bir ankette ücretsiz emeğin ortalama yüzde 35 oranında arttığına dair bir bilgi var. Bu sadece bir sağlık ve finans krizi değil, Cepal (Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu) bunu bir medeniyet krizi olarak tanımlıyor. Yapısal anlamda bir medeniyet krizinden bahsederken aynı zamanda bir cinsiyet krizinden, ekolojik bir krizden, sağlık krizinden, arz talep arasındaki çatışmadan doğan ekonomik krizden bahsediyoruz. Bu nedenle de bu krizi Şilililerin hayatına yaptığı ekonomik etkiler nedeniyle 1929-1930 krizine benzetiyoruz. 

Bu etkinin yaşa göre, cinsiyet açısından ya da etnik açıdan nasıl dağıldığına bakınca hemen şunu görüyorsunuz, beyaz erkekler için bu kriz bizi Latin Amerika’yı etkisi altına alan dış borç krizine sürükledi. Fakat kadınlar ve yerli halklar için iş sadece bununla kalmıyor, 1929-1930 krizini hatırlatıyor. 

* Şili’de halk oylamasının sonuçları alındıktan sonra büyük kutlamalar yapıldı. İnsanlar neyin sona erdiğini düşünerek yaptı bu kutlamayı? Özellikle kadınlar için biten neydi, başlayan ne olacak?

Bu medeniyet krizi öğelerinin Şili’de öne çıkan bir kısmı da 2019 yılının Ekim ayında pandemi Şilili yurttaşların kapısını çalmadan altı ay önce patlak veren halk ayaklanmasıydı. İnsanlar ekonomik, sosyal, kültürel ve medeni haklarını, siyasal haklarını talep etmek için ülkenin büyük kısmında sokaklara döküldüler. Yurttaşların bu rahatsızlığına yanıt veren her zamanki siyasal özneler değildi, belediye başkanları devreye girdi. Bir araya gelmeyi başardılar ve bir yurttaş meclisi kurup yurttaşlara iktidar hakkı tanıdılar kendilerini ifade etmeleri için. Sonra da bir halk oylaması yapıldı ve bunun sonucunda yurttaşların taleplerinin neler olduğu ortaya çıktı. Son derece düşük emekli maaşları, sağlık, eğitim ve barınma sorunları, çevre, cinsiyet krizi, bunların hepsi verilerle ortaya döküldü. Bu veriler bize ortada yapısal bir sorun olduğunu gösterdi. 

Şili’de 1980’de, Pinochet diktatörlüğü sırasında, neoliberal bir anayasa hazırlanmıştı. Elbette bu anayasada yazmıyordu, fakat ilkeleri sıralandığında pazarın devlet karşısındaki güçlü konumu göz önüne seriliyordu. Devletin son derece küçük bir rolü vardı, o da sadece şirketlerin hizmetleri sağlamaları için düzenleme yapmak ve finanse etmekti. Haklardan değil, finansmandan bahsediyordu. Ardından çok güçlü bir özelleştirme süreci başladı. Fakat kadınlar açısından bunu dörtle çarpmak gerek, sadece ücretsiz emek ya da bakım hizmetinin tanınmaması değil başka sorunlar da vardı. 

İkincisi, doğal kaynaklar metalaştı, toprak, doğa gibi. Suyun herkes için temel bir hak olduğu bir ülkede birden su özelleşti. Pazarda alınıp satılabilen bir meta oldu. Ayrıca bu koşullarda alınıp satılabilen bir diğer şey de yaşamın kendisi oldu. Böylece Şili’nin yurttaşları yurttaş olmaktan çıkıp tüketiciye dönüştüler. Hakların öznesi değil, düzenlemelere ve bazen de korumaya tabi nesneler oldular.


Şili'de Augusto Pinochet döneminde yazılan 1980 anayasası, 40 yıl sonra kitlesel protestoların ardından değişiyor.

* Bu halk oylaması insanlara nasıl umutlar aşıladı? Kadınlar açısından durum nasıl?

Burada bir duruyorum. Çünkü Şili’de gerçek bir sosyal sigorta sistemi bulunmadığından eylemlerin odaklarından biri de emeklilik sistemimiz. Devlet sadece emekliye katkı payı veriyor. Bunu da Başkan Bachelet yaptı. Bu sistem de özel, bireysel sermayeye dayalı, burada da kadınlar erkeklere oranla her zaman yüzde 30 ila 45 arasında daha az emekli oluyorlar, çünkü emek pazarına erişim eşitsiz ve eşit işe farklı ücret uygulanıyor.

Hâlihazırda Şili’de olup biten her şey ilginç şekilde umuda dönüşüyor. 25 Ekim’deki son halk oylamasında ümitliydik, bana kalırsa 2019 Ekiminde başlayan, fakat önümüzdeki yılın Nisan ayında anayasayı yazacak adayların seçimiyle resmiyete dökülecek anayasal süreçten ümitliyiz. Tarihimizde ilk defa toplumdaki farklı görüşleri bir araya getirecek çoğulcu ve eşitlikçi yapıya sahip bir anayasa komisyonumuz olacak. Metni oligarşi veya ticari, ekonomik ya da siyasal elitler yazmayacak. Yerli halklardan insanlar, engelli bireyler için de kotaların bulunmasını beklediğimiz açık bir seçim olacak. Üstelik yarısını erkeklerin yarısını kadınların yazdığı ilk anayasa olacak. Bütün bunlar bizi umutlandırıyor.

* Pinochet Anayasasının temel özellikleri neler? O anayasayı kimler yazdı?

Demokratik yollarla seçilen sosyalist Salvador Allende tam darbenin olduğu gün (11 Eylül 1973) ulusal halk oylaması adını alacak bir anayasa teklifi sunacaktı, buradan da bir anayasa önerisi çıkacaktı, bu da 1980 anayasasına dönüşecekti. Bunu yıllar sonra öğrenebildik, onun el yazısından. Pinochet’nin 1980 anayasası neoliberal hukukçular tarafından yazıldı. Bu anayasanın temel özelliği, bunun yanı sıra aşırı derecede bir başkanlık sistemine sahibiz. Bu nedenle de kuvvetler ayrımı yok, yurttaşlar varla yok arasında. 1980 anayasası muhafazakâr olduğu bilinen hukukçular tarafından, Şikago Okulu’ndan ekonomistlerle birlikte yazılmıştı. Şikago Okulu liberal özelliğiyle bilinir, Washington Konsensüsü’nün merkezidir, sonra da küreselleşme ve neoliberalleşme politikalarının uygulama merkezi oldu. Bu hat kısa vadeli sermaye işlemleriyle finanse etme üzerine temellenen ve gerçek ekonomi üzerinden değer üretmeyi bir kenara bırakan bir sistem. Bu bağlamda şunu akılda tutmakta fayda var, 1980 anayasası sadece bir anayasa değil, bu anayasanın uygulanmasına ilişkin düzenlemeler için de bir örnektir Washington Konsensüsü açısından.

* Bir anayasa toplumu ne kadar değiştirebilir?

Bazı meseleler yapısal, bazılarıysa siyasaldır. Şili’de 1990 yılında demokrasiye geçiş sürecinde siyasal bir karar alındı. Devletler genelde diktatörlükten demokrasiye geçerken, bu hangi yolla olursa olsun, değiştirilmesi gereken bazı yapısal öğeler belirler. Mesela İspanya Franko diktatörlüğünden çıkarken, anayasasını değiştirmeye karar verdi. Franko diktatörlüğü sırasında sivillere yönelik insan hakları ihlallerinin telafi edilmesi meselesi rafa kalktı. Buna bakarak Şili’deki geçiş döneminin insan hakları ve anayasa arasındaki ikilem karşısında, insan hakları konusunda ve ekonomik haklar konusunda seçim yapması gerekti. Sonunda insan hakları seçildi. Diktatörlük sırasında işlenen insan hakları ihlallerini görünür kılmak ve telafi etmek için elimizde örnekler var. Anayasada, toplumda iktidarı dağıtmak, paylara bölmek için ekonomik anlamda çok çok az çalışma yapıldı, hatta hiç yapılmadı. 1990’da ekonomik yapı tamamen kendi haline bırakıldı. Böylece de serbest ticaret oranı, doğal kaynakların özelleştirilmesi olduğu gibi kaldı ve yeni endüstriler geliştirilmedi.

* Feminist perspektiften bakıldığında yeni anayasa kadınlara ne sağlayacak?

Feminizm ve yeni anayasa meselesinde atılan en büyük adım anayasa komisyonunu eşitlikçi kılacak mekanizmaları hayata geçirmek oldu. Ama bu elbette hiçbir şeyi garanti altına almıyor, çünkü belli bir cinsiyetle özdeşleşmiş olmak, yakından bakıldığında her zaman el ele olan kapitalizme ve patriyarkaya karşı kilit öğelerin savunusu konusunda net bir gündem yaratacağımız anlamına gelmez. Sadece kimlikleri savunmakla kalmak, mesela anayasanın kapsayıcı bir dile sahip olmasını savunmak kolay olabilir. Ama daha eşitlikçi bir hakikat yaratmak için yapısal sorunların sadece dille çözülemeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Anayasaya feminist bir öneri getirmek için bu yapısal sorunları açıkça göstermeliyiz.

Buna bir örnek de, yeni anayasada sermayenin değerini koşulsuz şekilde savunacaklarını ilan eden muhafazakâr kadınlar ve erkekler. Mevcut modelin sürdürülmesini istiyorlar, ekonomik modelimizin Latin Amerika için bir örnek teşkil ettiğini öne sürüyorlar. 1990’lı yıllarda böyleydi, fakat bugün bu modelin sözde yararı gittikçe azalıyor, bu da tükendiğini kanıtlıyor. Bu nedenle, tartışmaya dahil etmemiz gereken iki mesele var: Yeni anayasada ekonomiden bahsetmeliyiz, fakat ekonominin kadınlara, yerli topluluklara ve bugün eşit haklara sahip olmadığını düşünen herkese ve tabii doğanın korunmasına saygı gösterdiği bir insan hakları modeli çerçevesinde. Ayrıca binlerce kadının diğer pek çok talebinin yanında ücretsiz emeğin, bakım hizmetinin tanınması talebine de yanıt vermemiz gerekiyor. Bunu sadece dille, kelimelerle yapamayız. Devlet bir yandan da bu haklara ekonomik destek sağlayacak, devlet tarafından üstlenilmesi gereken ücretli bakım işini tanıyacak, yeni ekonomik değerler yaratacak yeni stratejik endüstrileri teşvik etmeli. Kadınların topluma katkılarına karşılık vermesi gereken devlettir.

* Evrensel Vatandaşlık Geliri nasıl bir önem taşıyor? Yeni Anayasa tartışmalarında yer alacak mı?

Bu sadece feminizm için değil, hakların doğumdan ölüme kadar geçerli olduğunu ve insan olmaktan ileri geldiğini savunan herkes açısından önemli. Şili’de emeklilik sistemi çalışan kişinin büyük katkısıyla işliyor, bu iş özelleştirilmiş durumda, kâr amacı gütmeyen şirketler tarafından yürütülüyor. Bu nedenle işi olmayanlar sosyal sigorta sisteminden yararlanamıyor. Evrensel Vatandaşlık Geliri tartışması tam da bunu merkeze alıyor. 

Sadece pazarda emeğini satanlar, Marksist terminolojiyle ürününü pazara sunan ve artı değere dönüştürebilenler değil, herkes sosyal sigorta sistemine girmeye hak kazanıyor. Yapısal odak değişiyor ve sorumluluğu devlet üstleniyor, her yurttaş her ne olursa olsun sıfır yaşından ölene kadar haklara sahip oluyor. Erkek kadın fark etmeden, nerede yaşadığı, hangi etnisiteden geldiğine bakılmaksın devlet toplumun tamamına sistemi yaymakla yükümlü oluyor. Ekonomi politiğe, kamu siyasetine ilişkin bu yükümlülüğün büyük bir finans kaynağı gerektirdiğini de biliyoruz. Fakat bu sisteme geçmeyi düşünen Finlandiya gibi ülkeler de var. Neoklasik ekonomik gelişim teorisine göre üretkenliğimize bağlı olarak bizi özne konumunda değerlendiren emek pazarını, artık bundan böyle şansa bırakmamız imkânsız. Herkesin koşulları farklı, sosyal sigorta sistemine eşit erişim hakkı şart.


Etiketler : Şili, Şili'de Anayasa yapımı, María Jose Becerra, Şilili kadınlar,


...

Çiğdem Öztürk