Kadıneki Yazı,

1852'den bugüne bir isyanın izdüşümü: Jin, jiyan, azadî


Meral Çiçek-01 Eki 2022

Erkekler tarafından da yükseltilen Jin-Jiyan-Azadî formülünün içinde barındırdığı ‘kadın öncülüğünde özgür yaşam’ öğretisi belki de toplumsal ve siyasal düzlemde ilk kez bu denli karşılık bularak yankılanıyor

Jîna Emînî’nin kıvılcımı olduğu ateş Jin-Jiyan-Azadî sloganı eşliğinde Rojhilat, İran ve dünyada yanmaya devam ederken ansızın Tahirih Ghoratolein aklıma düştü. Acaba tesadüf müdür yeniçağ İran tarihinin ilk bilinen kadın hakları aktivistinin en ses getiren eyleminin Babilik inancının yöneticileri karşısında çarşafını atmak olduğu?

1852’de, 35 yaşında iken, hem Babî inancı hem de örtüyü indirme ‘suçunu’ işlediği ve ‘teşvik’ ettiği gerekçesiyle idama mahkum edildiğinde “Beni istediğiniz zaman idam edebilirsiniz ama kadının özgürleşmesinin önüne geçemezsiniz” dediği aktarılır.

İdamından tam 170 yıl sonra yaşananlar Tahirih’in sözlerini hem doğrular nitelikte hem de ötesindeki bir gerçeğin izdüşümü. Zira Seqizli Kürt kadın Jîna Emînî’nin rejimin sözde ahlak polisi tarafından işkenceyle katledilmesine karşı Rojhilat ve İran’da ortaya çıkan eylemler ilk etapta kadın eksenli gelişirken kısa süre içinde kadın öncülüğü ve renginde bir halk ayaklanmasına dönüştü. Öyle ki erkekler tarafından da yükseltilen Jin-Jiyan-Azadî formülünün içinde barındırdığı ‘kadın öncülüğünde özgür yaşam’ öğretisi belki de toplumsal ve siyasal düzlemde ilk kez bu denli karşılık bularak yankılanıyor.

Rojhilat ve İran tarihi açısından bu husus, yani kadın eksenli bir isyanın genel özgürlük ve demokrasi mücadelesinin temel dinamiği olarak -deyim yerindeyse- patlama yaratması devrimci bir durumdur çünkü alışılagelmiş olanın tersyüz edilmesidir aynı zamanda.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok ülkesinde olduğu gibi İran’da kadınların siyasallaşması ve örgütlü bir düzeyde özgün mücadele geliştirmesi 20. yüzyılın başında genel siyasal ortam kapsamında ortaya çıktı. İran Meşrutiyet (Anayasa) Devrimi yılları (1905-1911) kadınları da sokak gösterilerinde mücadeleye çekerken özgün talepler geliştirmekten henüz uzaktılar. Fakat kadınların da uğruna direndikleri yeni düzenlenen anayasada kendilerine ilişkin hiçbir olumlu yaklaşım yer almayınca özgün mücadele gelişim göstermeye başladı. Kadınlar peçelerini atıp vatandaşlık hakkını istedi, bunun için yürüyüşler düzenlediler.

Bu süreçte aynı zamanda ilk resmi kadın dernek ve yayın organları kuruldu. 1910’da oluşturulan Kadınların Hürriyet Derneği ve Milli Kadınlar Derneği öne çıkan kuruluşlar. İlk haftalık kadın gazetesi Daniş da bu dönemde kuruldu, ardından Şuküfe ve Zaban-i Zanan (Kadınların Sesi) gibi yayınlar eklendi. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan kadın dernek, okul, yayın vb. oluşan dönemin İran kadın hareketi kentli, orta sınıf ve elit yapısından sıyrılıp ülke çapında yaygınlaşma, yani toplumsallaşma düzeyine ulaşmadı. O nedenle de Rıza Pehlevi monarşisinin 1930’lu yılların başından itibaren geliştirdiği otoriter ‘modernleşme’ politikaları karşısında kadın hareketinin ayakta kalma şansı düşüktü. Rıza Şah, 1931’de Meclis’ten zorla geçirdiği bir yasa ile muhalif bütün parti ve siyasal hareketleri yasadışı ilan etti. Birçok kadın örgüt ve yayın da böylece yasaklandı, devlet güdümlü tekel olarak 1935’te Şah’ın emriyle Kadın Merkezi kuruldu.

Oğlu Muhammed Rıza Şah’ın iktidarı içerisinde yer alan ‘göreceli demokrasi dönemi’nde (1941-1952) devlet iktidarının güçsüzlüğü ve toplumsal yaşam üzerindeki denetim zayıflığı kadınların yeniden örgütlenmesi için koşulları beraberinde getirdi. Fakat bu dönemin örgütlenmeleri çoğunlukla bir siyasi parti veya gruba bağlı olarak ortaya çıktı. Bu süreçte kadın taleplerinin ağırlıkta siyasi haklar çerçevesinde yükseltildiğini görüyoruz. Öncesinde eğitim ve medeni haklar kadın taleplerinin odağını oluşturuyordu. ABD destekli askeri darbe sonucu 1953’te Musaddık’ın başbakanlıktan uzaklaştırılmasıyla beraber nispeten demokratik bu dönem sona erdi, Pehlevi diktatörlüğü sürecinde kadın örgütleri ancak resmi denetim altında var olabildiler. Dönemin etkin örgütü olan Demokratik Kadınlar Derneği diğer dernekler gibi kapatıldı, saray yanlısı olmayan yayınlar sansürlendi ve yasaklandı.

Pehlevi monarşisinin yıkılmasına yol açan toplumsal protesto hareketindeki güçlü kadın katılımını bu arkaplan doğrultusunda da okumak gerekiyor. Fakat protestolarda yer alan kadınlar özgün kadın sorunlarını gündeme getirmekten ziyade genel anlamda baskıcı rejime karşı isyan ediyorlardı. Böyle olmasaydı eğer 1979 sonrası yeni siyasi iktidar belki de bu kadar hızlı ve rahat bir biçimde İran Devrimini kadın düşmanı bir karşı-devrime dönüştüremezdi.

Hem 20. yüzyılın başındaki Anayasa Devrimi’nde hem de 1979 İran İslam Devrimi’nde kadınlar aslında toplumsal direnişin öncülüğünü yürütmelerine karşın devrim ‘önce kendi kadınlarını yedi.’ Fakat iki süreçte de kadınların özgün talepler etrafında örgütlenmekten çok genel mücadele çerçevesinin dışına çıkmadığını görüyoruz. Oysa kadın sorunu genel özgürlük ve demokrasi sorununun bir yansıması olmayıp özünü oluşturuyor. İran sorunu bu bağlamda öz itibariyle kadın sorunudur zira İran devlet rejimi kadın düşmanı egemen erkek zihniyetinin en somut halini temsil ediyor. Dayandığı nokta burasıdır. O nedenle İran’daki özgürlük sorunu sadece ve sadece kadın özgürlüğünü merkezine alan toplumsal bir demokrasi mücadelesi öncülüğünde aşılabilir. Bununla birlikte söz konusu demokrasi mücadelesi çok etnisiteli bir yapıya sahip olan İran toplumu içerisinde varlıkları en kırılgan kılınan Kürt ve Beluç halklarının konumunu ölçü almak zorundadır. Öbür türlü tarih bir biçimde yine tekerrür eder.

Protestoların ardından bir duvar yazılaması: Jin jiyan azadî

Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra ortaya çıkan mücadele düzeyi hem bilinç hem de politik boyutuyla bu yönde önemle üzerinde durulması gereken temel bir gelişmeyi de içinde barındırıyor. Çünkü bu kez toplumsal direniş kadın özgürlük mücadelesinin etrafında büyüyüp yükseldiği gibi, isyan Rojhilat’tan İran’ın tümünü kapsayacak düzeyde yayıldı.

Bütün bunlar ve daha fazlası Jin-Jiyan-Azadî hakikati ışığında yaşanıyor. Daha doğrusu Rojhilat’tan yükselen kadın eksenli özgür yaşam isyanı Jin-Jiyan-Azadî diyalektiğinin hakikiliğini gözler önüne serip ispatlıyor. Bu ise çağımızın temel karakterini de ortaya koyuyor. Ya da Rojhilat ve İran’ı çağımızın temel özelliği olan kadın devrimi çağı olma gerçeğine yakınlaştırıyor, o gerçeğin aktif bir öznesi kılıyor. Zira kadın devrim çağı olarak 21. yüzyıl kadın öncülüğünü şart kılıyor. Tarihte ilk kadın devrimine beşiklik etmiş olan coğrafyada - ki kadın devrimi gerçek anlamda toplumsal devrimdir - bugün de Rojava’dan Rojhilat’a, İran’dan Afganistan’a kadın öncülüğünün manifestolaşması tesadüf mü yoksa tarihin akışı gereği midir, zaman bize bu sorunun yanıtını da er geç gösterecektir.


Etiketler : İran, İran'da kadın mücadele tarihi, Jîna Emînî, Mahsa Amini,


...

Meral Çiçek