Kadıneki Yazı,

17.05.87’de açılan yol


ayşe düzkan-14 May 2023

başarılı olacağımıza, bir fikir akımını, solun eleştirel damarlarından biri olmayı aşıp bir hareket olacağımıza hep inandım ama bu kadarını hayal etmemiştim. müslüman mahallesine satışa sunulmuş salyangoz addedilen maya tuttu

dayağa hayır! yürüyüşü 17 mayıs 1987 tarihinde gerçekleşti ve türkiye’de feministlerin düzenlediği ilk sokak eylemi olarak tarihe geçti. feminist bellek sitesinde, daha sonra bir kampanyaya dönüşen eylemle ilgili epeyce bilgi var.[1] bu, hareketin ilk kampanyası da değildi, daha önce türkiye cumhuriyeti’nin cedaw’ı[2] imzalaması için de bir kampanya yürütülmüştü. [3] bütün bunların 12 eylül darbesinin ardından gelen koşullarda gerçekleştiğini hatırlatayım.

bu eylemin açtığı yolda neler var? öncelikle, kampanyalar biçiminde örgütlenme ve hareket etme. o eylemi ve kampanyayı yürüten kadınlar arasında da farklı fikirlere sahip olan, feminizm içi fraksiyonlardan birini tercih eden ve kendilerini sadece sosyalist olarak tanımlayan kadınlar da vardı ama bu eylem ve kampanya için bir araya gelmişlerdi, başka bir eylem ya da kampanya başka bir bileşimle yürütülebilirdi ki öyle de oldu. tekil kadınların çalışmasını da çok kolaylaştıran, herkesi aynı ideolojik kutuya tıkışmak zorunda bırakmayan bu feminist çalışma biçiminin yerini bugün ağırlıklı olarak koalisyonlar aldı. kurucu yılların, örgütlenme modelleri konusundaki titizliğini devam ettiremedik.

hukuk hakimiyet sağlayacak zamanı bulamamıştı, o yüzden “darp” falan değil, dümdüz “dayak” deniyor, dikkat ederseniz. o yıldan bu yana, şiddetin çok farklı biçimleri olduğunu, psikolojik şiddeti, ekonomik şiddeti öğrendik. bu çok önemli, feminist siyasetin bir literatürü tefsir ederek değil, bir başlangıç noktasından açıla açıla geliştiğinin de göstergesi. ilk feministler arasında akademisyen de çoktu ama okulun dilini kullanmıyorlardı, “fiziksel şiddet” de denmiyor, gördüğünüz gibi; dayak! çünkü bilgi biriktirirken soyutlama şart ama siyaset anlaşılmanın da peşinde olmalı.

bugün feminist eylemlerin, kadın eylemlerinin baş tacı olan, mor renk, femina işareti, her biri sanat eseri sayılacak pankartlar eylemin tamamında değilse de, arasında mevcuttu. öndeki pankart, beyaz üzerine kırmızı harfler taşısa bile.

kadrolar?

“aktivist” teriminin kullanıma girmediği zamanlardı, kendi adıma konuşayım, “kadın kurtuluşunun militanları” terimini kullanıyordum. herhangi bir politik akımın ilk bayraktarlarıyla meşru, makul sayıldığı yıllardaki savunucuları aynı şeyleri söyleseler bile, farklı kişisel özelliklere sahip ve aynı zamanda farklı tarihsel koşulların şekillendirdiği insanlar oluyor. o yılların feministlerinin önemli bir kısmı sol hareketlerde politize olmuş kadınlardı, mensubu oldukları hareketlerde gördükleri erkek egemenliğine duydukları tepki ve öfkeyle feminist olmuşlardı.[4] ama gündemlerini ve tahayyüllerini solla sınırlamadılar.

kurucu dönemlerin başka bir büyüsü de oluyor tabii. küçük hatıra parçaları; filiz kerestecioğlu, mitingden kısa bir süre önce düzenlenen toplantıda ilk kez kadınlar vardır’ı söylüyor. birkaç kadının birlikte yaşadığı bir evde -bu o yıllarda istanbul’da bile zor işti- kumaş boyasıyla mora boyanmış amerikan bezinin üstüne basmadan kesilmiş harfler dikiliyor. kısacık yürüyüş yolunda kadınlar pencerelerden sarkıp alkış tutuyor. onların derdinden bahsediyoruz çünkü, onlarız!

maya tuttu

başarılı olacağımıza, bir fikir akımını, solun eleştirel damarlarından biri olmayı aşıp bir hareket olacağımıza hep inandım ama bu kadarını hayal etmemiştim.

müslüman mahallesine satışa sunulmuş salyangoz addedilen maya tuttu.

bugün kadınlarla ilgili siyasi bir söz söylemeyen siyasal bir parti, grup, düşünce akımı, yapı yok. lgbti+’ları da kapsayacak şekilde -ki yol arkadaşlığımız ta o yıllara dayanır- cinsiyet politikalarına dair bir şey söylemeyen siyasi çizgi de az.

bunda akp’nin cinsiyete dair özgün bir çizgisinin olması ve bunu topluma ve siyasete dayatması etkili. bu, kadın kurtuluş hareketinin ve lgbti+ hareketin son yirmi yılda kat ettiği mesafenin de sebeplerinden biri. ama tek sebep o değil. bu başarı tesadüf de değil, cesaretle de açıklanamaz. öngörü, doğru hat, bir ihtiyaca cevap vermek, değişime yol açabilmek gibi onlarca faktör var. eh, siyasi maharet de etkili yani.

başarı derken bir hareket olarak genişlemeyi, yaygınlaşmayı, meşrulaşmayı kastetmiyorum, bir dönüşüm sağlamaktan bahsediyorum.

siyasi başarının herhangi bir kriteri bulunmayan, muğlak bir kavram olarak kalması tuhaf tabii ama anlaşılmaz değil çünkü uzun bir zaman boyunca mücadele vermenin, meşakkate göğüs germenin sorgulanamazlık sağlaması gerektiği fikri egemen ve bundan yararlananlar var.

nereden geldik buraya

evet, soldan neşet ettik, solla hesaplaştık, bugün başka siyasi akımlar gibi, solun taleplerini ve siyasetini de şekillendiriyoruz. sıra siyasi çalışma ve örgütlenme konusundaki deneyimimizden solun yararlanmasına geldi. sol buna hazır mı? emin değilim, örneğin herhangi bir konuyla ilgili sol medyada yapılan soruşturmalarda bir feministten görüş alınması aşırı nadirken, açık oturumlara feministleri katmak hiç adet değilken, “ya siz bu işi nasıl yaptınız” diye soran zinhar yokken…

oysa ortak hareket etmeyi, kırıp dökmeden tartışmayı, sistemi gözden kaçırmadan güncel talepler oluşturmayı, farklı mücadele ve örgütlenme biçimlerinin bir arada var olabilmesini, öncelikleri belirlemeyi, birbirinin önceliğine saygı duymayı ve böbürlenmeden cesur olmayı biliyor kadın kurtuluş hareketi.

bunlardan vaz geçmeye zaten niyetimiz yok da merak eden, takdir eden değil,[5] yol arkadaşı olmak isteyen olursa da buradayız.


[4] bu konuda daha fazla gözlem için çok iyi bir kaynak; yolu kurtuluştan geçen kadınlar, dipnot yayınları, 2022.

[5] siz de görüyorsunuzdur, kadın hareketine “tam not” veren “hoca” çok; feministler demeye her zaman dilleri varmasa da.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Kadına yönelik şiddet, Feminist mücadele, Erkek şiddeti, Devlet şiddeti, 17 Mayıs 1987 Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü, haklı dayak yoktur,


...

ayşe düzkan